Dersim Kültür Derneği, "Dersim Aleviliği üzerinde Cemevleri’nin Güncel Rolü” başlıklı bir açıklama yayınladı:
Açıklamayı olduğu gibi yayınlıyoruz;
“Zel kutsaldır, Buyer Baba Kutsaldır, Düzgün Baba Kutsaldır, Munzur Baba Kutsaldır, Gole Çetu kutsaldır...” bu sözler, HES’lere karşı mücadele için hazırlanan, yönetmenliğini Erkan Tülek’in yaptığı, yapımını da TMMOB- İMO’nun üstlendiği “Sudaki Suretler” belgeselinde bir Dersimli’ye ait. İnsanın tarihi yapan yaratıcığı, inanç ve ona ait ritüelleri böylesine özgün ve “ayrıksı” bir biçimde bu güne taşımıştır. Dersim insanı, acısını, sevincini, derdini, tasasını kendisini yaratan, yaşatan ve bir parçası olduğu doğaya anlatagelmiştir.Yukarıda sözlerini aktardığımız Dersimli bu sözleriyle, Dersim Kızılbaş Alevi inancının ruhunu anlatıyor bize. Tarihin tanıklık ettiği ve silinmemecesine hafızalara kazıdığı nice büyük acı ve zulüm görmüş Dersimliler için üzerinde yaşadıkları torakların anlamı büyüktür. Bu coğrafyada nehirler, dağlar, güneş, bir bütün olarak doğa kutsaldır. Çünkü Dersimliler, üzerlerine zulüm yağdıranlara karşı ilk buralara sığınmışlardır. Dersimliler,38’de vurulduklarında kanlarını Munzur taşımış toprağa, bombalar yağarken üzerlerine dağlar kanat germiş üzerlerine, zulümden kurtulanı da, zulümde canını; canından bir parçayı bırakanı da torağın bereketi kucaklamıştır. Dersimlilerin doğayla ilişkisine, tarihin 1938 kesitinden öncesinde de sonrasında da bu ritüeller şekil vermiştir. Ve hala devam ediyor bu gelenekler. Ondan ki bombalanan her dağla yaralanır, yakılan her ormanla yanar; HES’lerle boğulan her nehirle boğulur Dersimliler. Dersim’in bu “ayrıksı” inanç biçimi tarihin her döneminde egemen olanlarca sorun addedilmiştir. Bahsini ettiğimiz bu “ayrıksı”lığın temel özelliği, inancın örgütlü bir güç tarafından toplumu yönetmenin ve daha doğrusu sömürmenin sistematik bir aracı haline gelmemiş olmasıdır. Dersim Kızılbaş Aleviliği’nin belirli bir mekânı ve o mekânın başında bulunan “ruhani” bir lideri olmamıştır. İnanç kişinin yaşam biçimiyle uyumlu bir şekilde yaşana gelmiştir. Dersimliler inandığı “şey”le aralarına herhangi bir temsilci koymadan kendi özgün inanç biçimini yaratmışlardır.
Dersim Aleviliği ve Onun Yeniden Örgütlenmesinin Bir Aracı Olarak Cemevleri
Cemevleri, yukarıda kısaca değindiğimiz inanç biçiminin doğrudan bir parçası değildir. Son dönemlerde gündeme gelen, Aleviliğin resmi bir inanç merkezine kavuşturularak Devletin “şefkatli” kolları altına alınması çabalarına paralel olarak, Dersim’de de Cemevleri bilinçli bir biçimde yaygınlaştırılıyor. Burada genel bir yönelimden bahsediyoruz. İyi niyetli çabaları tenzih ediyoruz. Ama bazen tüm iyi niyetimize rağmen tarihin yasası işler ve cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla döşeli olduğunu görürüz. Yanlış anlaşılmalara baştan açıklık getirelim. Cemevlerine cepheden karşıtlık üzerinden bir şeyler ifade etmiyoruz. Anlatmaya çalıştığımız şey, Dersim Aleviliği’nde Cemevlerinin oynadığı güncel ve politik roldür. Kontrol edilerek organize edilen inanç, mülkleşerek merkezileşir ve zamanın güncel yöneticilerinin elinde toplumu yeniden kalıba dökmenin bir aracı haline gelir.Cemevleri Dersim’de kimi yerlerde tamamlanarak faaliyetlerine başlamışken, birçok alanda da yapımı devam ediyor. Tamamlananların faaliyetleri de, yapımı devam edenlerin yapım sürecide önemli tartışmaları beraberinde getirdi. Kimisi Cem Vakfı’na bağlı olan cemevlerinin Dersim’e yaşattığı bu tartışmalı sürecin bir ayağını inancın merkezi mekânlara kavuşturulmasının doğal bir sonucu olarak mülkleşmeye başlaması oluşturuyorken; bir ayağını da yine bununla bağlantılı olarak Dersim Aleviliğinin Cemevleri aracılığıyla sistemin bir parçası haline getirilerek, özgünlüğünün ve dahası “ayrıksılığının” hizaya getirilmesi olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.Burada Cemevlerinin yapım sürecinin ortaya çıkardığı tartışmaları anlatmayacağız. Yine, halihazırda faaliyette olan cemevlerinin faaliyetlerinin ayrıntısına da girmeyeceğiz. Genel bir değini ve örneklerle yetineceğiz. Zira bu tartışmaların birçoğu kamuoyuna yansıdı ve bunlara dair çeşitli kurumların açıklamaları oldu. Örneğin Ovacık cemevinin yapım süreci tıkanmış durumda. Dayanışma kampanyalarıyla toplanan maddi gelirin kullanılış biçiminden tutalım da, oluşturulan yönetimin işleyişi ve içeriğine kadar bir dizi tartışma devam ediyor. Yine Dersim’in başka alanlarında yapımı süren cemevlerinin devlet erkânıyla geliştirdiği ilişki biçimi üzerinde durulması gereken noktaları işaret ediyor. Temel atma törenlerine, yada açılışlara katılan devlet “büyükleri”ni ancak gösterenin anlayabileceği derin bir saygı ile karşılayanlar, devletluya ısmarlama cemler düzenleyecek kadar aymazlaşabilmektedirler. Zira, “belirli” mekanlara kavuşarak merkezileşen dini inanışın “temsilcileri” peydahlanmakta ve bu “temsilciler” toplum adına bu alanda söz söyleyen, faaliyet organize eden “ruhani” lider rolüne bürünmektedirler. Hal böyle olunca bu toprakların kadim gelenekleri sistemin açılım yalanına kurban edilebilmektedir.
Faaliyette olan cemevlerinde hayata geçirilen uygulamalar, Dersim Kızılbaş Alevi inancının “ayrıksı”-özgün yönlerini hizaya getirilmesi çabasında kaldıraç rolü oynuyor. Dersim toplumu açısından oldukça önemli doğal inanç mekânlarından olan Düzgün Baba’da bulunan iki cemevinin “rakipleşmesi” ve mülkleşmeye başlayan işleyiş biçimi, içsel bir çürümeyi beraberinde getiriyor. Yine Dersim merkezde bulunan cemevinin Üniversite dolayımıyla cemaatle ve büyük bir “gururla” devlet erkânıyla geliştirdiği ilişki, “cemevimizi” AKP’nin Alevi açılımının bir kaldıracı haline getirmiştir. Tüm bunlar bizlere, coğrafyamızda inşa edilen cemevlerinin Dersim Kızılbaş Aleviliği üzerinde oynadığı güncel politik rolü sorgulamamızı salık veriyor.Dersimliler inançlarını yaşamlarının doğal bir parçası olarak yaşatarak bu günlere getirmişlerdir. Sonradan inşa edilip başına dini liderlerin geçirilmesiyle geçirilmesiyle oluşturulan mekanların Dersim Kızılbaş inanışında açtığı yara derinleşiyor. Egemen inanış, kendisine “aykırı” olan Dersim Kızılbaş Aleviliği’ni cemevleri aracılığıyla hizaya getiriyor.Dersim toplumunun inanış biçimi Cemevleri aracılığıyla doğal sürecinden kopartılarak yeniden örgütleniyor. Merkezi mekanlara kavuşturulan inanç biçimi, “yeni” kültürel kimlikler inşa etmenin başlangıcını oluşturuyor. İnşa edilen bu “yeni” kültürel-inançsal kimlikte temel hedef ve doğal sonuç, Dersim Kızılbaş inancında özgün ritüellerin asimile edilerek, kontrol edilebilir, denetlenip, yönlendirilebilir bir hale getirilmesidir.
Tarih kadar kadim geleneklere sahip Dersim toplumunda bahsini ettiğimiz geleneklerin toplumsal ilişkiler üzerinde egemenlik kurmanın bir aracı haline gelmemiş olması, bahsini ettiğimiz özgünlüğün önemli saç ayaklarından biridir. Örneğin Düzgün Baba ziyaretgahının bir sözcüsü yada insanlara aracılık eden “ruhani” bir lideri yoktur. Munzur’un kutsallığının ve efsanelere konu olan anlatısının temel özelliği insan yaşamının doğrudan bir parçası olmasıdır.Yıllar boyunca birlikte yaşaya geldikleri bu ırmağa can ve ruh veren, ondan “rahmet bekleyen Dersimliler’in Munzur’dan temel beklentisi kendilerini dinlemesi ve özgürce akmasıdır. Ve şimdiye kadar kusursuz ve beklentisiz bu doğal görevi icra eden Munzur’a baraj yapmayı planlayanlar, Dersimliler’in yakarışlarını Cemevlerine hapsetmek istiyorlar. Dersimliler’in doğayla var olan bu “kutsal” bütünlüğünü bozmak isteyenler, bilinçli yada bilinçsiz bir şekilde asimilasyonun bir parçası olmaktadırlar.Modernnitenin insanı ve yaşamı an-lıklaştırdığı günümüzde her şey yeniden yapılandırılıyor. En küçük yaşam biriminde dahi kendisini egemen kılmak isteyen emperyal sistem, girdiği alanlarda kendi geleceğine hizmet edecek yeni yaşam biçimleri inşa ediyor.Tarih algısı parçalanmış, yağmalanmış nesiller üzerinden yaşam alanlarımıza sızan modern asimilasyoncuların en “yeni” ve tehlikeli yönleri “güler yüzlü ve kibar” olmalarıdır. Katliamlar ve sürgünlerle tam anlamıyla yerleşemedikleri alanlarda başvurdukları bu yöntemle, alanı yine o alanın bir parçası olan unsurlar üzerinden ele geçirmeyi hedeflemektedirler.Dersim’de son süreçte girişilen çalışmaların temelinde bu yöntem bulunmaktadır. Sistem söyleyemediklerini bu “unsurlar” üzerinden vaaza dönüştürmektedir. Farkında olunmadan bu akışa kapılan iyi niyetli çabaların Dersim açısından yarattığı dezenformasyonu onarmak zorlaşmaktadır. “Bizden” birileri gibi yaşam alanlarımıza sızan sistem taşeronlarına boş bir alan bırakmamak tarihsel görevdir. Zira hayat boşluk affetmiyor.
İyinin olmadığı yerde kötü vardır. Doğrunun olmadığı yerde yanlış, Dersim’in kendi tarihinden süzülerek bu güne taşınmış ve kendine özgü, “ayrıksı” yaşam biçiminin olmadığı alanlarda da sistemin “yeni” gelenekleri boy vermektedir. Yaşam alanlarımıza ve kültürümüze yönelen saldırılar karşısında uyanık olmak durumundayız.Zira çocuklarımızdan emanet aldığımız doğamız ve onunla organik birliktelik içerisinde bugünlere taşınan inanç değerlerimiz, halk adına karar vermeyi kendilerinde hak görenlerce inceltilmiş, “güler yüzlü” bir asimilasyona tabi kılınmak isteniyor.
Dersim Halkı Yaşananlar Karşısında Sessiz Kalmamalıdır!
Konuşmanın, doğru tespitler yapmanın yaşamı değiştirme gücüde, kudreti de yoktur. Yanı başımızda bize rağmen yaşam alanlarımıza, tarihler boyu koruyarak bugünlere taşıdığımız değerlerimize “kibarca” bir saldırı gerçekleşiyorken bu duruma seyirci kalmak, çocuklarımızın bizlere emaneti olan değerlerimize karşı sorumluluğumuzu yerine getirmemektedir.Cemevleri, Dersim Kızılbaş inancında içsel bir başkalaştırmanın sıçrama tahtası olmaya yüz tutmuş durumdadır. Bu, ortaklaştığımız doğru bir tespittir. Ama bu tespitin üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirme kudreti yoktur. Şimdi her birimize düşen pratik görev, bu alanları boş bırakmamaktır. Hiç kimse, bize rağmen inancımıza, yaşam biçimimize yeni gömlekler biçemez. Kızılbaş alevi inancının özgün bir parçası olan Dersim Kızılbaş alevi inancı, Dersim’e ruhunu veren temel saç ayaklarından biridir.Dersim halkı için “ibadetin” insan eliyle yapılmış, kilise, cami, sinagog gibi mekânları ve bu mekânların başında bulunan “ruhani” liderleri olmamıştır. Tarihler boyu böyle olagelmiş inanç biçiminin halk açısından güncel ihtiyacı cem evleriyse, buna dair bir itirazımız yok elbette.Temel kaygımız ve halkın sessiz kalmaması gerektiğini vurguladığımız nokta, bu mekânların Dersim’in özgün inanç yapısında güncel ihtiyaçları karşılamanın ötesinde mevcut sistemce başkalaştırıcı bir araç olarak kullanılmalarıdır. Tamda bu noktada Dersim halkına düşen görev, bu mekânların doğal görevleri dışına çıkan uygulamaları karşısında denetleyici ve önleyici rol oynamasıdır.