• BIST 9652
  • Altın 2968.938
  • Dolar 34.6884
  • Euro 36.6766
  • İstanbul 11 °C
  • Ankara 6 °C
  • Tunceli 1 °C

Kalan Müzik… Kadim Seslerin Peşinde

Kalan Müzik… Kadim Seslerin Peşinde
“Türkiye’de tarih, müzik ve arşivler hep devlet tekelindeydi. Müziğimizi ve tarihimizi yanlış öğrettiklerini düşünüyorum. Mesela Türkiye’de Lazlar, Kürtler, Zazalar vardı. Ama bunların müziğinin olduğunu millet Kalan Müzik’ten öğrendi. “

“Türkiye’de tarih, müzik ve arşivler hep devlet tekelindeydi. Müziğimizi ve tarihimizi yanlış öğrettiklerini düşünüyorum. Mesela Türkiye’de Lazlar, Kürtler, Zazalar vardı. Ama bunların müziğinin olduğunu millet Kalan Müzik’ten öğrendi. “
 


Hasan Saltık… Türkiye’de müzik piyasasına damgasını vuran Dersimli…
 20 yıldır müziğe damgasını vuran Kalan Müzik’in sahibi Hasan Saltık, bianet’ten Emel Gülcan’a verdiği röportajında Kalan Müzik’in hikayesini anlattı. İşte o söyleşi….
 
CD’lerinize bir göz atın. Dinlemeye doyamadıklarınızdan birkaçı muhakkak Kalan Müzik etiketlidir. 20 yılda 600 albüm çıkardılar. Eski plaklardan özenli kayıtlar, arşiv serileri yaptılar. Diyar diyar gezip Kürt, Laz, Gürcü, Süryani, Ermeni müziklerine uzandılar.
 
Hasan Saltık bu başarının mimarı. 2003′te kültürel alanda verilen Hollanda Kraliyet Ödülü’ne layık görüldü. 2004′te Time dergisinin Avrupa’nın kahramanları listesinde adı geçti. Hakkında “gölgede kalmış kültür bakanı”, “folk müziğinin antropologu” yakıştırmaları yapıldı.
 
Onda projeler bitmiyor. Yirminci yıla özel, Kalan Müzik kitabı çıkacak. 25. yıla müzik ansiklopedisi hazırlanıyor. Önümüzdeki günlerde belki Kalan Film’i kurabilir. Hatta bir gün açtığı müzik müzesini gezebiliriz.
 
Hasan Saltık’la Kalan Müzik’i, çalışmalarını, gördükleri baskıları ve Türkiye’nin politik ve müzikal iklimini konuştuk.
 
Kalan Müzik’in kuruluş hikâyesi nasıl?
 
Tamamen tesadüfî. Tunceli’den göç edince konservatuar sınavlarına girdim ve obua bölümünü kazandım. Obua nedir bilmiyordum ama kulağım iyiymiş. Bir yıl okuyabildim. Çünkü parasızdım ve simit satıyordum. Sonra Suadiye Lisesi’ne geçtim. O dönemde reklam ajanslarında ofisboyluk yaptım.
 
O yıllarda gemilerle ABD’ye gitmek modaydı. Ben de miço olarak iki sefer yaptım ama gemim ABD’ye uğramadı. Seyahatlerden sıkılınca askere gittim. 1988′de asker dönüşü yine gemi ararken, amcamın oğlu Rahmi Saltuk’un plak şirketine girdim. Taverna müziği furyasında, yapımcılar güzel kazanıyordu. Daha iyisini yapabileceğimi düşündüm ve işe koyuldum. Saltuk Plak’ta Ahmet Arif’leri ve Grup Yorum’un Cemo’sunu yaptım.
 
Bu işi yapacağımı anlayınca, şirketimi kurmaya karar verdim. Mühendis Kemal ağabeyimden para aldım, annemin bileziklerini bozdurdum ve Plakçılar Çarşısı’nda bir yer tuttum. Şirket kurmaya param yetmeyince, ağabeyimin Kalan Mühendislik Şirketi’ne Ticaret Odası’ndan “Müzik de yapabilir” ibaresini eklettim. Orada Grup Yorum’un Yürek Çağrısı albümünü ve Gülbahar’ın albümünü yaptım.
 
“Kalan Müzik okul gibiydi”
 
Yorum, Ekin gibi gruplardan arşiv serilerine nasıl geçtiniz?
 
Hep politik gruplar geliyordu ve sıkılmaya başlamıştım. İşimi düzgün yapmaya gayret ederim; simit satarken de en iyisini satardım. O yüzden dünyadaki müzik şirketlerini incelemeye başladım.
 
Bir Almanya seyahatimde eski Türk müzik ustalarının CD’lerini gördüm. O CD’ler ilham kaynağı oldu. Taş plakları temizlemek için özel bir alet yaptırdım. Böylece sanat müziği, halk müziği serisine başladık.
 
Tanburi Cemil’i veya Yorgo Bacanos’u çıkardığımda, o isimleri bilmiyordum, yaparken öğrendim. Bu projelerde hep uzmanlara danıştık. Örneğin taş plaklar için Cemal Ünlü ve Bülent Aksoy ile çalıştık.
 
Etnik müziklere geçiş nasıl oldu?
 
Politik yanımız sürerken Türkiye’deki diğer dillerde, Lazca, Kürtçe, Zazaca, Süryanice müziklerle ilgili yayın yasağı vardı. Bu yasağa direnmek için Kürtçe ve Lazca müziklere başladık.
 
Kalan Müzik okul gibiydi, kazandığımızı hep müziğe yatırdık. Derleme yapmaya gidenlere parasını, kamerasını verdik. Mesela Karadeniz’de bu işi araştıranları bulduk, binlerce şarkı derledik.
 
Süryanilerle çalışmaya başladığımızda, Türkiye’deki Süryaniler başta çekindiler. İçişleri Bakanlığı’ndan onay getirmemizi istediler. O sırada, 12 Eylül döneminde Avrupa’ya kaçmış Süryanilerdeki eski kayıtları getirdik ve etnomüzikolog Melih Duygulu’ya verdik.
 
Bazen de önceden bu alanlarda çalışmış isimlere ulaştık. Örneğin Yezidilerle ilgili, onlarla çalışmış birine teklifte bulunduk. Eski arşiv kayıtlarını bulmaya çalıştık.
 
Konservatuardaki ve piyasadaki iyi müzisyenlerin projelerine destek olduk. Olaya hiç salt ticari açıdan bakmadık. Mesela Kalan Müzik asla sanatçılarla sözleşme imzalamadı.
 
“Sanatçı özgürdür”
 
Neden?
 
Çünkü sanatçı özgürdür. Aslında bu sistemde ayakta durmamız zordu. Ama kimsenin hakkını yemediğimiz için bizi bırakmadılar.
 
Bazen zor durumdaki sanatçılara stoktaki albümleri satılmış gibi gösterip destek de verdik. Bir ara satışlar çok iyiydi. O dönemde Grup Yorum’un ve Kardeş Türküler’in enstrümanlarını yeniledik.
 
Ticari işleri de sürdürdük. Para lazım olunca Ayşegül’ün Güzelleme serisini yaptık. Türkülerin gitarla çalınıp söylenmesi ilgi çekti ve rekor sattı.
 
Kimleri keşfettiniz?
 
Çok sanatçı meşhur oldu ama star yaratmaktan bahsediyorsak, Aynur en iyi örnektir. Türkiye’de basına pek yansımıyor ama Aynur şu anda uluslararası bir star. Johny Depp hastası, konserlerine gidiyor. Aynur bir projeydi. Bir ev kadınını alıp giyimine, ne okuyacağına, röportajlarda nasıl cevaplar vereceğine, mikrofonu nasıl tutup nasıl şarkı söyleyeceğine kadar tasarladık.
 
Kardeş Türküler de iyi bir örnek. Yorum benden önce de vardı ama Yorum’a çok katkım oldu. Mesela ‘Uğurlama’yı albüme koymayacaklardı. “Bizi anlatmıyor” diyorlardı. O şarkıyı kavga ederek albüme koydurdum. Tam onları anlatan parça oldu. Stadyum konserinde 55 bin kişi koro halinde söyledi.
 
20. yıl için neler yapılıyor?
 
20. yıl şerefine Orhan Kahyaoğlu’nun hazırladığı Kalan Müzik’in hikâyesini anlatan bir kitap çıkacak. İçine sanatçılarımızın bilinmeyen kayıtlarından iki CD koyacağız ve kârsız satacağız.
 
20. yıl etkinliklerini herkes sadece 8, 9 ve 17 Haziran’da Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Sahnesi’ndeki konserlerden ibaret sanıyor. Aslında konserler 2011′de başladı ve yıl sonuna kadar sürecek.
 
25. yıl için de bir müzik ansiklopedisi hazırlıyoruz. Çünkü Türkiye’de bu konuda yapılanlar çok yetersiz. İki yıldır kalabalık bir ekip, arşivimizdeki belgelerle ve fotoğraflarla müzikte “Kim Kimdir?” projesi üzerinde çalışıyor.
 
“Devlet kendi orkestrasını bu kadar yönetemez”
 
Diğer şirketler neredeyse battı. Kalan Müzik nasıl ayakta duruyor?
 
Firmalar batmaya başlayınca önlemimizi aldık. Üç stüdyo kurduk ve reklam, film ve dizi müzikleri yapıyoruz. Muhteşem Yüzyıl, Suskunlar, Yer Gök Aşk, Firar ve İki Yaka Bir İsmail bizde. Yeni sezonda beş yeni dizi geldi. Herkese bir şey olur bize olmaz.
 
Mesela geçenlerde Uğur Yücel geldi. Aylardır fragman müziği için uğraşıyormuş. Akşam birlikte stüdyoya girdik ve sabah 3′te teslim ettik. Çünkü geceyarısı bile olsa Kalan Müzik’in sanatçıları stüdyoya gelir, o iş de hızla biter. Devlet, kendi orkestrasını bu kadar iyi yönetip 24 saatte ürün çıkaramaz.
 
Kalan’ın web sayfası eskiden pek ayrıntılı ve üstelik albüm satışı yapılan bir sayfaydı. Niye böyle sadeleşti acaba?
 
Şu anda durgun bir site o ama teferruatlı bir sayfa hazırlıyoruz. Kullanıcılar piyasaya çıkaramadığımız yüzlerce saatlik kayıtlara ulaşabilecek. Çünkü çok iyi bir arşivimiz var. O kayıtlar devlette yoktur.
 
Bela Bartok’un, Kurt- Ursula Reinhard’ın Anadolu’da yıllar önce yaptıkları derlemelerin bin 500 saatlik kaydını yayınlayacağız. Telif yasaları düzenlenince ziyaretçiler cüzi paralara şarkı dinleyip indirebilecekler.
 
Projenin geliriyle de öğrenci okutulabilir veya müzik kütüphanesi-müzesi kurulabilir. Türkiye’de Anadolu enstrümanları müzesi yok. Mesela o gelirle böyle bir şey kurarız. Müzede CD ve kulaklıkla aletlerin sesini dinletebiliriz.
 
Sitenizde pek çok mesaj var. Tuhaf talepler oluyor mu?
 
Babasının, dedesinin yıllar önce yapılmış kayıtlarını arayanlar oluyor. Mesela biri arıyor ve 1961′de Antep’te halk ozanı dedesinin sesini birilerinin kaydettiğini söylüyor. O kayıt arşivlerimizde varsa buluyoruz, hatta varsa fotoğrafı ile gönderiyoruz. Çünkü Reinhard’ların fotoğraf arşivi de bizde.
 
Zirvenin tepesinde yalnız bir adam!
 
Siz kimleri dinlersiniz?
 
Cengiz Özkan, Erkan Oğur, Pink Floyd, Led Zeppelin dinliyorum. Artık sıkıldım, şehirleşmiş müzik beni cezbetmiyor. O yüzden genellikle mahalli şeyleri tercih ediyorum.
 
Şu anda bir film projesi ile meşgulsünüz. Nasıl bir proje?
 
Beş arkadaş bir araya geldik. Hiçbirimiz sinemacı değiliz. Ama Karadeniz hikâyesi çekmeye niyetlendik. Bu proje ile sinema sektörüne dair pratik yapacağım. O tecrübeme göre Kalan Film ile sektöre girip giremeyeceğime karar vereceğim.
 
Bir paşa sizin için “Arada bir yaramazlık yapıyor ama bence memleketin gölgede kalmış kültür bakanıdır bu çocuk” demiş. Neden bu kadar seviliyorsunuz?

Hürriyet’ten Ersin Kalkan’a röportaj sırasında bir paşa söylemiş o sözleri. Benim de öyle haberim oldu ve kim olduğunu sormadım. Hayranım çoktur benim. Ekşisözlük’ü çok severim. Orada aleyhinde bir şey yazılmamış ender kişilerdenim herhalde.
 
Simit satarken de özgüvenim yüksekti. Kıskançlığım, hırslarım, komplekslerim pek yoktur. Keşke Kanal Müzik’e alternatif çıksa. Ama zirvenin tepesinde yalnız bir adamım, elimi neye atsam, altın oluyor!
 
Pek çok sanatçıyla çalıştınız. İlginç anılarınız var mı?
 
Odama gazeteciler, köşe yazarları, oyuncular, edebiyatçılar gelir. Duvarların dili olsa da konuşsa. Mesela Vedat Türkali geçenlerde film sektörüne girmem için yine fırça attı. “Daha iyisini yaparsın. Bütün hikâyelerim senindir” diyor.
 
Mesela bir aralar “Kürtçe ağıtlar dinleyesim geldi” diyerek Yaşar Kemal gelirdi. Biz kapıları kapatırdık, Kürtçe ağıtlar açardık ona.
 
“Tarihimizi ve müziğimizi yanlış öğrettiler”
 
Muhteşem arşivciliğin kuralları var mı?
 
Ben de yaparken öğreniyorum. Çok pratiğimdir ve şanslıyımdır. Belgesel, kısa film yaparken bizden boş dönen olmaz. Zamanında ettiğimiz yardımlar her nasılsa bana geri döner.
 
Bir de üşengeç değilim. “Şunun ses kaydı var” dediklerinde, atlayıp İsviçre’nin köyüne giderim. Mesela Nazım Hikmet’in yayınlanmamış bir saatlik kaydı var elimde. Bant, Budapeşte’nin eski radyo müdüründeymiş, gittim aldım. Yurtdışında da sahaf gezerim ve hissiyatım güçlüdür, iyi koku alırım.
 
2009′da gazeteci Alev Er ile Dersim 38 kitabını hazırlıyordunuz. Neden yarım kaldı?
 
Ben Dersimli’yim, annem-babam tesadüfen kurtulduğu için en iyi Dersim arşivleri bende. Alev ile bu projeyi yapacaktık ama Ayvalık’a yerleşti ve araya başka işler girdi. Gecikince Dersim’le ilgili çalışmalarda kullanılması için verdim fotoğrafları.
 
Bu benim hobimdi. O operasyonlara katılmış ailelerin çocuklarını buldum, torunlarına iş ayarladım, karşılığında belgeleri-fotoğrafları aldım. Hâlâ da yayınlanmamış belgeler var ama o projeyi şimdilik durdurdum.
 
Kalan Müzik’in derdi tarihe not düşmek mi?
 
Türkiye’de tarih, müzik ve arşivler hep devlet tekelindeydi. Müziğimizi ve tarihimizi yanlış öğrettiklerini düşünüyorum. Mesela Türkiye’de Lazlar, Kürtler, Zazalar vardı. Ama bunların müziğinin olduğunu millet Kalan Müzik’ten öğrendi. Hatta asimilasyon politikalarıyla Kürt, Laz türkülerini Türkçeye çevirdiler.
 
Mübadeleyi bile bizden öğrenenler var. Rembetiko’yu yaptık. “Bir zamanlar burada Rumlar mı yaşıyormuş” diyenler oldu. Sanki bu ülkede başka halklar yaşamamış, yaşamıyor gibi. Müziğimiz de TRT döneminde tek tip öğretildi. Biz, bunlara karşı direnç gösterdik.
 
Etnik müziklerle ilgilenirken hep “Türkiye böyle şeylere hazır değil” dediler. Ben de inat ettim. Aslında baskılar kendi içimizde, kendi çevremizden.
 
“Öyle bir nesil geliyor ki durduramazsın”
 
“Müzik politiktir” diyorsunuz. Nasıl baskılar gördünüz? Şu anda devam eden dava, soruşturma var mı?
 
Etnik müzik derlemelerini ve muhalif albümleri yaparken davalar açıldı tabii. Bir ara evden çıkıp sürekli DGM’ye veya adliyeye uğrayıp ifade veriyordum. Artık savunmadan vazgeçmiştim. “Ben yine yapacağım, gereğini yapın” diyordum.
 
Sonra bir gün Grup Yorum’un Boran Fırtınası albümünden üç yıl hapis verdiler. Ama Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş beni kurtardı. Sanat müziğini çok seviyormuş, Kalan Müzik hayranıymış. Bir taraf yargılıyor, diğer taraf kurtarmaya çalışıyor. Çok komikti.
 
Bir seferinde Tunceli’ye doğduğum köyü ziyarete gittim. Asker, operasyon var diye sokmadı. Bölge Komutanı köye gidemediğimi öğrenmiş, Geri dönerken arayıp “Ben Kalan Müzik hayranıyım. Gel seni helikopterle göndereyim” demişti.
 
Kalan Müzik defalarca basıldı. Sanayi Ticaret Bakanlığı’ndan dava açıldı. 2002′de Kültür Bakanlığı’nca 1993′te çıkarılan bir kasetin kapağında “Kürdistan” sözcüğü yer aldığı için lisansımız elimizden alındı. Ama o kadar tepki gösterildi ki 20 gün dayanabildiler.
 
Şu anda AİHM’de Grup Yorum’un yasaklanmış albümüyle ilgili bir dosya var. Tabii Türkiye artık değişiyor. Ben zamanında “Bu müzikleri yasaklayacağınıza yaymalısınız” diyordum. Şimdi CD’lerimizi Türkiye’yi tanıtmak için kullanıyorlar. Devlet benim 20 yıl önce söylediklerime yeni geldi.
 
Türkiye’nin son dönemdeki kültürel iklimini müzikal ve politik olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Türkiye kendini yeni tanıyor, kökenini sorguluyor. Tarihe ilk defa soru işaretleriyle bakıyoruz. Eskiden sağda da solda da, kör gözüne bir milliyetçilik vardı. Kendimizle yüzleşmekten kaçınırdık. Artık sorgulamaya başladık.
 
Bu müzikte de, politikada da böyle. Şu anda şablonlar yıkılıyor. Türkiye’de halk ilk defa özgür düşünmeye başladı. Öyle bir nesil geliyor ki, istediğin yasayı çıkar, baskı kur durduramasın. Artık kimse bize yanlış tarihi, yanlış müziği dayatamaz. O anlamda Türkiye’nin önü çok açık ve özgüveni artıyor.
 (Emel Gülcan – bianet)

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim