Yazar Metin Aktaş’ın Gelincik Tarlası romanı Fam Yayınları’ndan çıktı. Romana ilişkin konuşan Yazar Aktaş, “Kimsesizler yurdunda büyürken annesini arayan bir çocuğun öyküsü Gelincik Tarlası. Annesini ararken hiç duymadığı, tahmin etmediği trajik bir öyküyle karşılaşır. Annesinin izini süren Veli, 1938 Dersim Katliamı’nda hayatta kalıp batı illerine sürgüne gönderilmiş ve 1947 affıyla topraklarına geri dönmüş Dersim’in Alevi Kürtlerinin yaşadığı küçük bir dağ köyünde bulur kendisini” diyerek anlatıyor kitabını.
Romanda bu insanların yaşadığı trajedileri, acıları anlattığını ifade eden Aktaş, “Birçok insan da ailesiyle görüşme fırsatı bulamadan, gittiği topraklarda vefat etti. Onlardan geriye kalan çocukları, torunları izlerini sürdü. Annelerinin topraklarının izini sürdü. Yüzlercesine tanık oldum. Gelincik Tarlası, bir anlamda bu insanların yaşamından esinlenerek yazdığım bir romandır” dedi.
“GELİNCİK TARLASI, ÖLÜM TARLALARININ ÖYKÜSÜDÜR”
Romanının başlangıç yerinin, ölüm tarlalarından seçilip götürülen genç kadınların hikayesiyle başladığını söyleyen Aktaş, annesinin anlattıklarını şöyle aktarıyor:
“Annem yanında 12 yaşındaki bir kız ile ölüm tarlalarında cesetlere yaklaştığında 5 köpeğin kendilerine saldırdığını anlattı. Köpekler kalan cesetleri yerken o kokudan onlar da vahşileşmişti. Bir ağaca çıkarak kurtuluyorlar. Dersim’in her yerinde buna benzer gerek dağlarda, vadilerde, uçurumlarda insanları katletmişler. O köylüler geri döndüklerinde hangi zaman diliminde katledilmiş iseler orayı anarlar, mum yakarlar. Onlar için kömbe, helva pişirip dağıtırlar. Onları anarlar, yas tutarlar ve geri gelirler. İşte Gelincik Tarlası ona benzer bir ölüm tarlasının öyküsüdür. Sağ ele geçen insanları bu ölüm tarlalarında topladıkları zaman, öldürülmeden önce güzel kadınları seçip içlerinden çıkarırlarmış. Bizim roman kahramanımızın annesi de bu ölüm tarlalarında seçilmiş güzel kızlardan biridir. Romanın başlangıç yeri kimsesizler yurdunda büyüyen çocuk olduğu için romana bu ismi vermeyi uygun buldum.”
“İNSAN YAŞAMINDAN, YAŞADIKLARINDAN KOPAMAZ”
Romanlarında Dersim’de yaşanan katliamları ve katliam sonrası yaşanan trajedileri aktardığına değinen Aktaş, “Aynı şeyleri yazıyorum diye okuyucular tarafından doğal olarak eleştiriliyorum. Ama bazı şeyler insanın elinde değildir. Bir Suriye iç savaşını romanımı yazarken artık hiç Dersim’den bahsetmeyeceğim demiştim. Suriye iç savaşını anlatırken baktım ki aslında biraz da Dersim’i anlatmışım” dedi.
“İnsanın yaşamından, yaşadıklarından kopamadığını vurgulayan Aktaş, “Onlar bir ömür boyu insanı etkiler. Yavaş yavaş kendimi tanımaya, insanları tanımaya başladığım zaman bizim köyümüzde kocaları öldürülmüş 50’ye yakın kadın vardı. Ben o insanların ağıtları ile büyüdüm. Beni o kadar etkiledi ki bazen diyorum ki lütfen beni rahat bırakın. Her elime kalemi aldığım zaman karşımda görünüyorlar ya da ruhumda o anılar yeniden canlanıyor. Aslında kendini anlatıyorsun. Kendi ruhunda bir iç yolculuğa çıkıyorsun. Bazen bu koca şehirde bir ses duysam o kadınlar ağıt mı söylüyor diye irkiliyorum” diye konuştu.
“GELECEK KUŞAKLAR BUNU YAŞAMASIN İSTİYORUM”
Aktaş, “Toplumsal katliamlar, trajediler bir nesil ile bitmiyor. Artık şuna inanıyorum ki o dehşet verici katliam yaşandı, toplum üzerinde derin izler bıraktı. Bunları anlatırken yeni kuşaklar birbirinden öç alsın, husumet yaratsın diye anlatmıyorum. Bunları bilsinler ki gelecek kuşaklar bunu yaşamasın” dedi.