Konferansa davet edildiğimizde isim 1.Alevi Konferansı olarak söylenmişti. Salonda ise konuşmacıların arkasındaki pankartta konferansın ismi Türkçe, Kurmanci ve Kırmancki olarak “1.Alevi Konferansı” olarak yazılıydı. Ama pankarta sonradan “Kürdistan“ sözcüğü eklenmişti.
Diyarbakır’da 2-3 Şubat tarihlerinde düzenlenen son derece önemsediğim, konuyla ilgili herkesin de önemsemesi gereken 1.Alevi Konferansı ile ilgili bazı gözlem, tespit ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Öncelikle Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi öncülüğünde, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Diyarbakır Şubesi, Özgür Demokratik Alevi Derneği tarafından da desteklenen böyle bir kongrenin düzenleneceği, yurtiçinden ve yurtdışından birçok kurum ile çok sayıda tarihçi, akademisyen, aydın ve yazarın da konferansa katılım haberini alınca son derece memnun oldum. Üstelik bu kongredeki yedi ayrı oturumdan biri olan ‘Cumhuriyet Dönemi Alevilere Yönelik Katliamlar ve Yarattığı Tahribatlar’da sunum yapıp yapmayacağım sorulunca bu memnuniyetim daha da arttı.
Konferans çalışması ve sonuç kararlarının yüzlerce yıldan bu yana hem Selçuklular, hem de Osmanlı İmparatorluğu zamanında, hem de cumhuriyet döneminde çeşitli şekillerde yok sayma, inkâr, imha, asimilasyon, katliam ve kimi zaman da soykırıma varan saldırılarla karşı karşıya kalan Aleviler ve Kürtler açısından son derece verimli bir işlev üstlenebileceğini düşündüm.
Konferansın pirlerimiz Hasan Kılavuz, Hüseyin Gazi Metin ve Zeynel Dedenin Türkçe, Kurmanci ve Kırmancki Gülbanglarıyla başlaması da son derece değerli ve önemliydi.
Ben de konferans konuşmamın başında, ‘biz Aleviler, insanı Tanrı belledik, Enel Hak dedik. Aleviliği bir yaşam biçimi, felsefe, kültür ve yol belledik. Mezhebimizi soranlara, Nesimi’nin sözleriyle ‘Sorma be birader mezhebimizi, biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır’ demiştim. Sonunda ise Alevi toplumu kardeş halklarla, toplumlarla kardeşleşerek safları sıklaştırmalı, inkâr, imha, asimilasyon politikalarına karşı tüm demokrasi güçleriyle birlikte mücadele etmelidir, çünkü halkların, toplumların kurtuluşu buradadır’ demiştim.
Ancak konferans hazırlık komisyonu adına okunan 12 sayfalık metin birinci sayfasından son sayfasına kadar içerik, yapılan analizler, tarifler, tanımlama ve kurgulama açısından birçok hatayla doluydu. Bu metinde yazılanlar aslında salondaki birçok kişinin anlamlandıramadığı bir durumdu. Oysa günlerce takdire değer bir çalışma sergileyen Konferans Hazırlık Komisyonu bu metinin yazımında daha duyarlı ve özenli olmalıydı.
Okunan metinde ‘Aleviliğin tarihinin İslamiyet ile başladığı, islamın içinde olduğu, islamiyetteki kavganın bir halifelik ve halifelik sırası sorunundan başka bir şey olmadığı, Alevilik kavramının Ali taraftarlığı ve Ehlibeyt taraftarlığı olduğu, giderek de Aleviliğin nerdeyse Şialıktan başka bir şey olmadığı’ anlatılıyordu. Bu durum iki açıdan önemli hatalar içeriyordu.
Anlatılanların gerçek Alevilikle ilgisinin olmaması bir yana, Aleviliğin, Hz.Ali ve İslamiyetle açıklanmaya çalışılması da başlı başına bir yanlıştır. Bu, bugüne kadar Aleviliği Sünnilik içinde asimile etmek isteyen, Aleviliği islamiyete yamamaya ve entegre etmeye çalışan egemenlerin yaptığına benzer mantıkla bir Alevilik tarifi yapılmasıdır. Aleviliğe yeni bir don biçilmesidir. Doğru değildir. Oysa doğru tarif ve/veya açıklama konferansta konuşulanlardan, yapılan sunumlardan ve ortaklaşılan kararlardan sonra sonuç bildirgesine eklenir. Bu aynı zamanda konferansa katılıp sunum yapanlara karşı da nezaketsizliktir. Ve de söz konusu tavır ve yapılan tarifler sistemin – egemenlerin kendilerine uygun bir Aleviliği yaratma ve tarif etme çabasıyla benzeşir ki, bunun da anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır.
Yine okunan metinde, tarihte Alevilerin uğradığı katliamlar anlatılırken Koçgiri ve Dersim; sonuç bildirgesinde de yine Koçgiri, Dersim, Maraş, Çorum, Sivas katliamları tespit edilmiş, ama ne yazık ki Madımak Katliamı (ki, Madımak katliamı Aleviler ve Alevilik açısından bir kırılma, yeniden varolma noktasıdır) unutulmuş ve adeta yaşanmamış sayılmıştır. Oysa 12 yaşında olan ve 8 saatlik gerici, faşist, ırkçı kuşatmadan sonra toplam 33 can ile birlikte yakılmak suretiyle ölümsüzleşen Koray Kaya’yı unutmak ile yine 12 yaşında ve 13 kurşunla Mardin Kızıltepe’de kahpece katledilen Uğur Kaymaz’ı unutmanın hiçbir farkı yoktur.
Konferans sonuç bildirgesine baktığımızda oturumlarda ağrılıklı konuşulan kimi konuların sonuç bildirgesine yazılmaması; ortak mutabakata varılmayan kimi konuların da sonuç bildirgesinde yer alması nedeniyle bildirgenin eksik kalan hataları içeren ve de bu nedenle düzeltilmesi gereken bir belgeye dönüştüğünü görmekteyiz.
Konferansa davet edildiğimizde isim 1.Alevi Konferansı olarak söylenmişti. Salonda ise konuşmacıların arkasındaki pankartta konferansın ismi Türkçe, Kurmanci ve Kırmancki olarak “1.Alevi Konferansı” olarak yazılıydı. Ama pankarta sonradan “Kürdistan“ sözcüğü eklenmişti. Çeşitli etnik kimliklere, hatta çeşitli farklı ülkelerde farklı etnisiteye sahip Alevilerin olması, tüm Alevileri kucaklayıcı ve ortak sorunlar çerçevesinde bir araya getirmek / gelmek ve topyekün bir dayanışma hedeflendiğinde de Alevilikle ilgili genel bir konferansın bölgesel isimler verilerek daraltılmasının doğru olmadığı anlaşılmaktadır, burada da bu tür bir sözcük eklenmesi doğru ve gerekli değildir .
Alınan kararlardan olan “Mezopotamya Aleviler Birliği” kurulması kararı varolan Demokratik Alevi Hareketi, yani Alevi Bektaşi Federasyonunu (ABF) ister istemez güçsüzleştirir ve 25 yıldır çok zor şartlar altında bugüne getirilmiş olan mevcut örgütlenmeyi daha da güçlendirmek yerine bölmeye/güçsüzleştirmeye hizmet eder ki, hiç kimsenin bunu arzu edeceğini düşünmüyorum.
Sonuç bildirgesinde “Madımak Oteli Utanç Müzesi Olsun” talebinin yer almaması önemli bir eksikliktir, mutlaka bir yolu bulunmalı ve eklenmelidir.
Konferans sonuç bildirgesi komisyonunun ve/veya DTK’nın sonuç bildirgesi kitapçık, broşür vs şeklinde basılacaksa, “Mezopotamya Aleviler Birliği” kararının çıkartılması ve “Madımak Utanç Müzesi” talebinin de eklenmesi son derece yerinde olacaktır.
Zira konferansta dikkat çeken önemli konuların başında, mevcut laik(!) cumhuriyet rejiminin Alevi sorunlarını hiçbir şekilde çözmeyeceği ve bu nedenle konferansta sıkça sözedilen Demokratik Özerklik Projesiyle Alevi sorunlarına da çözüm bulunabileceği tespitidir.
Sonuç olarak iki gün süren konferans bütün eksiklikleri, hataları, yanlışlarının yanında geleceğe dair beklentilerimizi canlı tutmamıza ve bu konferansta görülen eksikliklerin, yapılan hataların ve doğru olmayan tespitlerin süreç içinde düzeltilip birlikte mücadele fikrinin geliştirilmesine vesile olmasını; (kimi kişilerce estirilmeye çalışılan soğuk rüzgarlara gerek olmadığına) birlikte mücadele yönündeki çabaların inatla, ısrarla, kararlılıkla sürdürülmesine; önümüzdeki sürece olumlu şekilde yansıtılmasını ümit etmeye devam edeceğim .
Erdal YILDIRIM