Hatırlarsınız, iktidar, Gezi Parkı eylemlerinin ciddi bir toplumsal destek aldığını görünce direnişçileri “samimi çevreciler” ve “marjinaller” olarak ikiye ayırma yoluna gitti. Böylelikle, nasıl biraraya geldiklerini anlayamadıkları bu karmaşık toplamı ayrıştırabileceklerini ve direnişi kırabileceklerini düşündüler. Ama olmadı. Alanın ele geçirildiği cumartesi günü Mis Sokak’ta Keçe Kurdan eşliğinde halay çekilirken, halay başının mendil yerine Türk bayrağı sallamasından kimse rahatsız olmadı. Sonrasında da TGB’lilerle mahallelerden akan Kürt gençleri yan yana çatıştı. Çadırlarda yan yana uyudu. Bizlere direnmeyi öğreten “samimi” Kürtler oradaydı, her ne kadar BDP direniş karşısında bocalasa da…
Direnişe “sosyolojik”, “akademik” analizler getirmeye çalışan onlarca yazı yazıldı. Bunlardan biri de Tunceli Halkın Sesi’nde Ali Kemal Özcan imzasıyla çıkan yazı. Yazıyı okuduğumda aklıma ilk gelen, Kürt sorununa dair bölgede yaşamayanlar tarafından analizler yapıldığında bölgede yaşayanların verdiği haklı tepkiler oldu. Sosyolojik analiz yapmak için alanda asgari bir gözlemin zorunlu olduğu muhakkak. “Ankara’nın doğusuna gitmemiş aydın tipi”ni haklı olarak eleştiriyorsak, Gezi olaylarını analiz edenlerin de olayların sirayet ettiği kentlere bir gidip bakması gerekmez mi? Alanı görmeden direnişi tarif etmek ya da yaftalamak Necati Şaşmaz’a özgü değilmiş demek ki. Ancak ne yazık ki mesele basit bir metodolojik sorunun ötesinde gibi…
Özcan’ın temel argümanı, Gezi olaylarının bir darbe girişimi niteliğinde olduğu. Özcan’ın “analizi” şu: “İktidarını kaybeden, asker-sivil-bürokratik aygıt dediğimiz, kitlelere yukardan bakan, kitleleri sadece yönetilmeye layık gören, sürü gibi gören, bir iktidar alışkanlığının, iktidarını geri alma girişimidir. Bunu seçimle yapamayacağını biliyor.” Özcan sonra da Öcalan’ı eleştiriyor: “Taksim'de, Gezi'de selam verilecek, hele hele solculuk adına hele hele sosyalizm adına ve halk adına selam verilecek bir tek durum yoktur.” Bitirirken de “ABD olmadan” Kürt sorununa el atma girişiminde bulunan hükümete hürmetlerini sunuyor.
Neye dayanarak, hangi gözlemlerden hareketle yapıldığı belli olmayan iddialar bunlar. Her bir tespit buram buram yandaşlık kokuyor. Direnişin ilk gününden beri alanda olan biri olarak şunları Dersim’deki dostlara iletmeyi bir borç biliyorum:
1- Gezi olayları Gazi Mahallesi’nden Okmeydanı’na, 1 Mayıs Mahallesi’nden Nurtepe’ye kadar İstanbul’un tüm sol mahallelerinin de katıldığı bir halk hareketidir. Mahalleler direnişin ilk gününden itibaren sokağa çıkmıştır ve barikatlarda yer almıştır. Keza BDP’nin ve Öcalan’ın, “çözüm süreci”nde AKP ile kurduğu zımni ittifaka rağmen direnişi selamlamasının nedeni de sol güçlerin ve tabanın alanlarda olmasıdır.
2- Gezi’de vücut bulan halk hareketi hiçbir zaman askeri göreve çağırmamıştır, zaten göreve çağırılacak, darbe umutlarına karşılık verecek bir ordu da yoktur. 2013 itibariyle AKP’nin kontrol edemediği, olası bir darbe çağrısına karşılık verecek bir ordu kanadından söz etmek çok zordur.
3- Gezi’de “solculuk ve sosyalizm adına selam verilecek” örgütlerin listesi http://taksimdayanisma.org/ sitesinde “bileşenler” başlığı altında sıralanmıştır. Türkiye solunda faaliyet gösteren tüm sol örgütler imzacıdır. Beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz…
4- Direniş, iddia edildiği gibi “kitlelere yukardan bakan, kitleleri sadece yönetilmeye layık gören, sürü gibi görenler” tarafından değil “kitlelere yukardan bakan, kitleleri sadece yönetilmeye layık gören, sürü gibi görenler”e karşı başlamıştır. İşte bu yüzden herkesin tek bir ağızdan haykırdığı slogan “diktatör Erdoğan” olmuştur.
5- Belki de en önemlisi bu direniş, iki hafta süreyle de olsa ortaklaşa bir yaşam biçiminin tohumlarını atmış; dayanışmacı, paylaşımcı, doğrudan demokrasinin uygulandığı bir modelin mümkün olduğunu hatırlatmıştır. Beyaz yakalılardan sokak çocuklarına kadar herkesi bir “park”ta birleştirebilen bir hareketin öznesinin “halk” olmadığını iddia edenler, analize öncelikle “halk”ı tanımlayarak başlamalı naçizane önerim… Ya da analize başlamadan önce Korkut Boratav’ın şu yazısını okuyabilirler: http://www.e-skop.com/skopbulten/korkut-boratav-yanitliyor-gezi-direnisi-sinifsal-bir-baskaldiri-mi/1352
Sanırım Sn. Özcan değerlendirme yapmakta aceleci davranmış, tespitleri Necati Şaşmaz’ın dediği gibi “acil değil ama çabuk çabuk” olmuş. Elbette tüm bu Gezi kalkışmasının Doğu’da yatırım yapmayı iştahla bekleyen HES’çi sermayedarların tekerine çomak sokacağı da açık, Alevileri dışlayan İslam birliği temelli çözüm sürecini zora sokacağı da. Biz sosyalistler sokaklarda olacağız, “samimi” Kürtler de bizimle birlikte. En yakın zamanda “marjinalleri” de bekliyoruz!
Gözde Orhan
[email protected]
Gözde Orhan
[email protected]
Her yer Taksim her yer direniş!
Çapulcular