Tunceli’nin Hozat İlçesi’nde Güler Zere’nin serbest bırakılması için düzenlenen basın açıklamasına katılan ve bu nedenle hakkında dava açılan ve yargılanan Yalçın Çakmak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mektup yazdı.
2009 yılının Ağustos ayında Tunceli’nin Hozat İlçesi’nde; o tarihlerde hayatta olan Güler Zere’nin serbest bırakılması için düzenlenen basın açıklamasına katılan Tunceli Üniversitesi Tarih Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Yalçın Çakmak, “Suç ve suçluyu övme” iddiasıyla Hozat Sulh Ceza Mahkemesi tarafından 1 yıl süreden beri yargılanıyordu. Mahkeme yargılama sonucunda “Güler Zere’nin terör örgütü mensubu olmasına istinaden” görevsizlik kararı vererek davayı “ Terör Örgütü Propagandası Yapmak” iddiası ile Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi. Mahkeme kararının ardından Araştırma Görevlisi Yalçın Çakmak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e mektup yazdı. Türban yasağı, Kürt sorunu ve hak ihlallerine karşı hareket etmiş ve bundan ötürü de çeşitli defalar muzdarip kılınmış bir insan olduğunu dile getiren Çakmak, Cumhurbaşkanın duruma el atmasını istedi.
Çakmak, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e yazdığı mektupta şu ifadelere yer verdi:
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım;
Şahsım, Tunceli Üniversitesi Tarih Bölümü’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Akademik bir kimliğe kavuşmak maksadıyla yürüttüğüm çalışmalarımın yanı sıra geçmişten bugüne değin ülkemizde meydana gelen problemlere dair fikir üretme gayretinde olan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Vicdani ve düşünsel sorumluluğum gereğince, yıllar yılı ülkemizde bir sorun haline getirilen Türban, Kürt meselesi ve hak ihlallerine karşı hareket etmiş ve bundan ötürü de çeşitli defalar muzdarip kılınmış bir insanım. Akademik kimliğin yapısal bir özelliği gereğince eleştirellik ve bilimsel bakış açısına sahip olmayı düstur haline getirmiş bir birey olduğum için bugüne değin yasalarca tarafıma tanınan haklarımın güvencesi ile hareket ettim. Kuşkusuz ki bu davranışım, ülkemizde halen mevcut olan çeşitli sıkıntıların çözümüne dair kendime yüklemiş bulunduğum vatandaşlık sorumluluğumdan kaynaklanmaktadır.
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım;
01.08.2009 tarihinde Tunceli’nin Hozat ilçesi merkezinde düzenlenen Munzur Doğa ve Kültür Festivali’nde, o günler halen yaşıyor olan Güler Zere adlı mahkumun serbest bırakılması maksadıyla düzenlenen bir basın açıklamasına katıldım. Basından takip ettiğim kadarıyla Zere’nin kanser hastası olduğunu ve salıverilme koşulunun da anayasamızın 104/2 maddeleri gereğince bir tek tarafınıza verilmiş olduğunu öğrendim. Basın açıklamasında dile getirilen “Güler Zere Serbest Bırakılsın ve Güler Zere’ye Özgürlük” mealindeki ifadelerde bir sakınca görmediğim için ben de bunlara iştirak etmiş ve bundan ötürü de “suç ve suçluyu övme” iddiasıyla Hozat Sulh Ceza Mahkemesi’nde bir yıla yakın bir süre boyunca yargılanmış bulunmaktayım. Adı geçen mahkeme yapmış olduğu yargılamanın sonucunda vermiş olduğu gerekçeli kararında “Güler Zere’nin terör örgütü mensubu olmasına istinaden” görevsizlik kararı vererek davayı “ Terör Örgütü Propagandası Yapmak ” gibi bir üst suçlama ile Malatya Ağır Ceza Mahkemesine göndermiştir.
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım;
Güler Zere’nin ve hükümlü bulunmasına neden olan pratik yaşamı ile mensubu olduğu örgüte dair herhangi bir ibarede bulunulmamış olmasına rağmen şahsımın böyle bir zan altında bırakılmasını ülkemiz demokrasisi ve hukuku açısından fevkalade üzücü buluyorum. Zira, engin hoşgörünüz ve vicdani kanaatinizle bırakılmasına vesile olduğunuz bir tutukluya dair demokratik bir basın açıklaması içerisinde yer alarak size bir çağrıda bulunmamın nasıl bir suç teşkil etmiş olduğunu açıkçası henüz anlamış değilim. Bununda yanı sıra, tarafınızca affedilmiş ve akabinde de ölmüş bulunun bir hükümlünün korunmaya alınmış bulunan ve anayasal olarak kendisine tanınan haklarını ifade etmemin nasıl bir anayasal suç teşkil ettiğini siz değerli cumhurbaşkanımın taktir yetkisine sunuyorum. Zira bu husus ile ilgili tarafıma bir cezai müeyyidede bulunulduğu takdirde, kendimi bir ölünün günahı ile yaşamaya mahkum kılınmış bir birey olarak hissedeceğimi de ayrıca bildirmek isterim.
Uluslararası mahkemelerce ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilen buna benzer birçok davaya rağmen, ülkemizde bulunan mahkemelerin halen bu şekilde hareket etmesinin demokratik bir toplumda olmaması gerektiğini ve ifade özgürlüğünün önünde ciddi bir engel teşkil ettiğini düşünmekteyim. Anayasal haklarım kapsamınca ifade etmiş bulunduğum düşüncelerimin bir suç teşkil ettiğini dile getirerek sürekli bir tedirginlik hali ile yaşatılmaya mecbur bırakıldığım bir ülkede olmanın insani varoluşuma yönelmiş bir tehdit olduğunu düşünüyorum. Ülkesine ve halkına karşı kendini sorumlu hisseden bir vatandaş olarak bu duyguları hissetmenin bile şahsım açısından fevkalade üzücü olduğunu bilmenizi isterim. Kendi özgürlüğüm her zaman için başkasının özgürlüğünü ve haklarını savunmaktan geçtiğine inandığım için düşüncelerimin kısıtlanmasına ve bundan ötürü de cezalandırılmaya razı olmayacağımı huzurunuzda bir kez daha dile getirmek isterim.
Saygıdeğer Cumhurbaşkanım;
Maddi ve manevi olarak kısıtlanmaya çalışılan yaşam koşullarımın bu tür bahaneler ile suiistimal edilmesine gönlümün bir türlü razı olamayacağını ve bundan ötürü de ülkemde yaşamımın bir zorluğa gireceğini düşündüğüm için kabullenilmesi zor da olsa topraklarımı terk etmeye kendimi hazırlamış olduğumu bilmenizi isterim. En azından kendi adıma olmasa da, demokratik bir ülkede yaşamlarını sürdürme iddiasında olan ve benim ile aynı kadere sahip bulunan diğer vatandaşlarımıza yönelik bir girişimde bulunarak çoğulculuk ve ifade özgürlüğüne yönelik uygulanan bu tür hukuki kısıtlamalara dair gerekli girişimlerde bulunmanızı sizlerden talep etmekteyim.
Saygılarımla