Güzel bir memleket. Hayran olmamak için, hiçbir eksiği yok. O nedenle, büyük İmparatorlukların “gözdesi” olmuş. Onlardan Osmanlı’ya, altı yüzyıl nimetler sunmuş. Ama o nimetlere pek halkı ortak etmemek gerekir. Çünkü her şey, o zamanlarda daha çok, “saray” içindi. O nedenle, arada sırada, İstanbul’da bazı gürültüler olurdu. Yeniçeriler, nimetlerden azıcık pay isterlerdi…
TAŞRA’da halk, oldukça fakirdi… Aslında adı “halk” değildi; TEBAA idi…
Padişah ve saraylılar, taşralıları küçümserlerdi. Onları “Türk” adıyla, “hor” görürlerdi…
Bu durumun, TANZİMAT’a kadar sürdüğünü düşünüyorum. Çünkü ANADOLU, Tanzimat’la birlikte süreci belirlemeye başladı. Yani Tebaa’nın zavallılığı, hemen hemen, o zaman görüldü…
Evet, Tanzimat Vali’leri; devleti artık, birçok bakımdan, Anadolu’ya da götürdüler. Dirlik ve düzeni en önemli hizmet saydılar. Ne var ki halkın “eşkıya” rahatsızlığı Cumhuriyet’e kadar sürdü. O gerçeği, önemli şairlerimizden Cahit Külebi bir şiirinde şöyle anlatmış:
… Benim doğduğum köyleri
… Akşamları eşkıyalar basardı. (…)
İSMET PAŞA, ASAYİŞ konusunda “emsalsiz” bir titizlik gösterir. Paşa, sorunun tarihini bile anlatır… O anlatımın bir yerinde, şunları söyler:
(…) Her idare, asayiş meselesini halletmek devletin ilk vazifesidir, kanaatini benimsemeye ve onun tedbirlerini almaya kendisini mecbur saymaktadır. (…)
Ne var ki epeyden beri millet olarak bir gizli asayişsizlik yaşıyoruz. Bu durum artık yaşamımıza yansımış durumda.
Siyasal yaşamın seçkin yerlerinde bulunanların, söylemlerini kişilik saldırıları haline getirmeleri hepimizi bıktırdı…
Kadın cinayetlerinin ve intiharların sürekli artması, gerçekten düşündürücü ve korkutucu…
Rıza CAN