Biraz bu kalıpların dışına çıkanlar genellikle siyaset kurumu tarafından benimsenmezler, ben de bu örneklerden biriydim. Kalmayı, yararlı olmayı, başka şeyler yapmayı elbette isterdim toplum adına, fakat çok yürümedi, parlamento bana uymadı.”
Amerika’nın Sesi’nden Şükrü Bolat‘ın Hüseyin Aygün’le yaptığı şöyle:
Hüseyin Aygün; 1970 Tunceli doğumlu. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra serbest avukatlık yaptı. Biri Zazaca olmak üzere üç kitabı yayınlandı. Cumhuriyet Halk Partisi 24’üncü dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi Tunceli milletvekili ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesiydi.
Tunceli’deki seçim kampanyasından söz ederken “PKK terörü” ifadesini kullanıp, eleştirel yaklaşmak gerektiğini söylemesiyle dikkati çeken Aygün, 12 ağustos 2012 tarihinde iki PKK üyesi tarafından kaçırılmış, 2 gün sonra serbest bırakılmıştı.
İngiltere’nin başkenti Londra’ya ziyaret amacıyla geldiğini belirten Hüseyin Aygün ile Amerika’nın Sesi olarak Londra’da seçim sürecinden, mülteci sorununa, cumhurbaşkanına hakaret davalarından medyaya getirilen yayın yasağına kadar çeşitli konuları konuştuk.
Sayın Aygün, siyasetin dışına itildiğinizi söylüyorsunuz, bunu biraz açıklar mısınız?
“Siyasetin kuralları var ve o kurallar kolay kolay partilerde değişmiyor mesela liderlik kültürü olduğu, liderlerin ağırlığı açık saçık bir gerçek. Türkiye’de siyasi partilerin örgütlenmesinde ve siyaset kültüründe tarihinde geleneklerinde liderler çok önemlidir, lider eksenlidir bütün partiler. Yine partilerin yerleşim çizgileri, geleneksel kökleri, sınıfları, tabanları vardır. Bütün partiler için diyorum, MHP’den HDP’ye AKP’den CHP’ye kadar. Biraz bu kalıpların dışına çıkanlar genellikle siyaset kurumu tarafından benimsenmezler, ben de bu örneklerden biriydim. Kalmayı, yararlı olmayı, başka şeyler yapmayı elbette isterdim toplum adına, fakat çok yürümedi, parlamento bana uymadı.”
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile aranızda bir görüş ayrılığı olduğu söylenebilir mi ?
“Kılıçdaroğlu’ndan öte CHP’nin refleksleri, CHP’nin yapısıyla da ilgili sorunlar vardı diyebilirim. Kılıçdaroğlu geldiğinde sol bir rüzgar esti, büyük umutlar vardı ama bugün vardığı noktada ilk dönemki heyecan ve beklentilerin uzağında bir yerde seyrediyor. Yine de 7 Haziran’dan bu yana izlediği çizgiyi ülkenin çıkarları, kardeşlik, barış gibi değerler açısından olumlu buluyorum, serin kanlı ve yapıcı bir siyaset izledi.
Kılıçdaroğlu’nun dışındaki sebepler parti içindeki kimi dalgalanmalar diyebilirim ve bunlar aslında Kılıçdaroğlu’yla çok ilgili değil. Türkiye’nin gelenekleriyle, siyasetteki reflekslerle ilgili demek daha doğru olur.”
Deniz Baykal’dan sonra Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasıyla partinin büyük bir değişim yaşayacağının sinyalleri verilmişti. Daha genç ve daha dinamik bir kitleye hitap edeceği söylenmişti CHP’nin. Sözlerinizden CHP’nin bu noktaya ulaşamadığını çıkarabilir veya yetersiz kaldığını söyleyebilir miyiz?
“Kat edilmiş bir mesafe var kuşkusuz, mesela kadın kotasının kabulü, kadın milletvekilleri, kadın kollarının aktivitesi yine gençlikle ilgili kimi atılımlar, genç milletvekillerinin sayısının artışı, ön seçim yapılması ve taban iradesinin, örneğin ekonomik gücü olmayan isimlerin de milletvekili olma şansını elde etmeleri dönüşümün işaretleri, ancak yeterli değil, tabii ki yapılması gereken çok şey var. Bir defa merkezi örgütlenme, parti MYK’sı, değişmeyen liderler topluluğu bence büyük bir sorun oluşturuyor. Genel Başkan ve etrafında toplanan kimi isimler kitlelerden ve sol siyasetten son derece uzaklar. Öte yandan Deniz Baykal döneminde başlayan sağdan da oy alma ve böylece iktidar olma politikalarının da Kılıçdaroğlu döneminde artık geçersiz hale geldiğini, denenen birkaç seçimde de başarısız olduğunu düşünüyorum.”
10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ekmelettin İhsanoğlu’nu adayı göstermek CHP’deki sağa açılma politikalarından dolayı mıydı sizce?
“Kuşkusuz tabii. Sağdan oy alıp, güçlü bir cumhurbaşkanı sıralaması oluşturmak istiyorlardı. Ekmelettin bey öyle geldi, MHP’nin de isteğiyle. Ekmelettin bey yanlış bir adaydı, CHP tabanı kabul etmedi, herkes karşı çıktı. Selahattin Demirtaş’ın yükselişinde de Ekmelettin İhsanoğlu’nun CHP tabanından aday gösterilmesinin kesin bir rolü var. Daha sonrasında ise Ekmelettin bey MHP’nin milletvekili olup konuşmalarıyla da solun adayı olamayacağını ve solun neden destek vermediği sorularına da açıklık getirmiş oldu.”
Avrupa’da seçmenler siyasi parti liderlerinin seçim sonrası açıklamalarına büyük önem veriyor. Özellikle İngiltere’de seçim kaybeden siyasi parti liderleri genelde istifa ediyor. Türkiye’de bunu göremiyoruz. Siyasetteki kutuplaşma, liderler açısından kutuplaşma, kadrolaşmanın siyaseti tıkadığını söyleyebilir miyiz?
“Kesinlikle söyleyebiliriz. Bir istifa geleneğinin oluşması gerekir. En son Ankara Garı önünde 10 Ekim’deki IŞİD saldırısı nedeniyle mesela hiçbir bakan, hiç bir devlet görevlisi istifa etmedi. Bu sorumluluğu üzerine alan olmadı, hatta bakan olacak zat gülümseyerek katliamdan hemen sonra konuşmalar yaptı ve büyük tepki aldı. Siyasette oy kaybına uğrayan partinin liderinin ve yönetiminin gitmesi gerektiği tezine katılıyorum ben. Avrupa’da böyle bir gelenek var pek çok ülkede fakat biz de oluşmadı. Hiç kimse koltuğunu bırakmak istemiyor, bizim gelenek ve göreneklerimiz böyle, umarım bu kötü gelenek değişir.”
HDP lideri Selahattin Demirtaş’ın popüler bir lider olmasında genç olmasının rolü var mı ?
“Tabii, bunun avantajı var. Kesinlikle genç oluşu ile ilgili. Demirtaş sanırım 41 yaşında cumhurbaşkanı adayı oldu. Kuşkusuz etkisi var. Demirtaş gençliğiyle de, sevimli bir figür olarak da, belleklerde yer aldı ve büyük oranda destek buldu.”
CHP’de lider merkezli bir siyasetten dolayı aday olmadığınızı söylediniz, HDP’den aday olmayı düşündünüz mü veya onlardan teklif geldi mi?
“HDP’ye yönelik baskıları parlamentodayken de kınadım. Tutuklanmaları, KCK yapma operasyonda yerel liderlerin siyasetçilerin yıllarca hapis yatırılmasına hep karşı çıktım ama HDP ile görüşlerimiz kimi benzerlikler taşısa da birebir aynı değil. Sadece dostluk ilişkimiz var. Onlardan bana teklif gelmedi, benim de onlarla çalışma gibi bir isteğim olmadı.”
10 Ekim’de KCK’nin yaptığı barış çağrısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Samimi bulmuyorum. Şundan dolayı, seçim yaklaştığı için bu çağrı yapıldı. Neden? Sandık güvenliği yok, HDP bundan zarar görebilir diye, 7 Haziran’dan beri neden silah kullanıyorsun hiçbir izahiyatı yok ki.
Urfa’da niye evinde kahvaltı yapan polisleri öldürdün? Niye Diyarbakır’da şehir merkezinde ateş açıyorsun iki çocuk ölüyor? Niye doktoru öldürüyorsun? Ambulansı tarıyorsun? Bu eylemlerin hiçbirinin bir açıklaması yok bunların tümü terör eylemidir.
Sivilleri, sivil yerleşim yerlerini, savunmasız askerleri, operasyon dışında hareket eden, evinde kahvaltı yapan güvenlik aygıtı üyelerini öldüren her eylem, benim gözümde terörist eylemdir. Bunlar izah edilmemişken kitleler, örgütün bu eylemleri yaparak adeta Recep Tayyip Erdoğan’a katkı sunduğunu düşünür ve kuşkulanırken, üç aylık bir terör kampanyasından sonra 200 kişi hayatını kaybedip Türkiye’de milliyetçilik yükseldikten sonra Ekim ayının başında yapılan bir barış çağrısı bana hiç samimi gelmedi, ben inanmıyorum.”
Sandık taşıma konusundaki kararları nasıl değerlendiriyorsunuz?
“Yüksek Seçim Kurulu bu konuda bir karar verdi taşınamaz diye biliyorsunuz, fakat AKP sözcüleri YSK kararlarını eleştiriyor, mahkemeye uymuyorlar. YSK aynı zamanda bir mahkeme. Mahkemeyi hükümet tanımıyor, öyle bir garabet var Türkiye’de. Yargı ne zaman AKP aleyhinde bir karar verse, hükümet tanımayacağını söylüyor. Zaten yargı AKP aleyhine çok istisnai karar veriyor, genelde AKP lehine karar veriyor. Aleyhte karar çıktığında da bunu işlenemez, uygulanamaz hale getiriyorlar. Türkiye’de sorun bu, hükümeti denetleyen bağımsız kurum, bağımsız kuvvetler ayrılığı denilen büyük prensip yerle bir olmuş durumda, o yüzden böyle denetimsiz bir rejim var. Hırsızlık, yolsuzluk, cinayetler, IŞİD saldırıları tavan yapmış halde, bunu durduracak bir mekanizma yok, frenleyecek bir devlet yok.”
Seçim güvenliği konusunda ne düşünüyorsunuz?
“Türkiye’de sivil bir çok oluşum ortaya çıktı, Oy ve Ötesi gibi… İnsanlar seferber oluyor devletin seçim için sandıklarda görevlendirdiği kadrolara güvenmiyorlar, sandıklardaki sayacak kuruma güvenmiyorlar, yargıya güvenmiyorlar, o yüzden sivil gönüllü gruplar ortaya çıkıyor sandığı denetlemek üzere. Her halikarda buna bir şaibe karışması mümkün çünkü güven önemli oranda azalmış durumda. Ancak bu sivil kurumların denetimi, halk seferberliği, hepimiz açısından çok önemli.
Güneydoğu’da çok iyi örgütlenmesi lazım siyasi partilerin. AKP dışındaki bütün partilerin çok iyi organize olması lazım; üç kişi değil, 10 kişi göndermek lazım sandıklara, denetlemek lazım, çünkü hükümetin gönderdiği memurlara artık hiçbir güven kalmadı. Tapeler, yayınlanan belgeler, telefon konuşmaları çok korkunç. Türkiye’de aslında rejim kalmadı, bütün bu suçların üzerine gidecek polis örgütü mahkemeler savcılar yok, hukuki boşluk döneminden geçiyoruz, bakalım bunu nasıl tamir edeceğiz.”
2 Kasım 2015 sabahı için siyasi tabloyu nasıl öngörüyorsunuz?
“Koalisyon kurulacak, hiçbir parti tek başına çıkamıyor.”
Suriyeli mülteciler savaş başladıktan sonra Türkiye’ye sığındı. şu anda Avrupa’nın da öncelikli sorunları arasında bu konu. Sizce mülteci sorunu nasıl çözülür?
“Türkiye’de çözülemez bu. Suriye’de savaş bitecek, oradaki bütün cihatçılar, teröristler temizlenecek, çünkü orada bir özgürlük savaşı sözkonusu değil. Bir ülkenin yönetimini yıkmak için dışardan desteklenen, silahlandırılan yabancı paralı ordular var, dört yıldır savaşıyorlar. Bunlar bir El Nusra oluyor bir IŞİD oluyor. Geçişken örgütler, üyeleri habire saf değiştiriyor, ara sıra da birbirini katlediyorlar, kendi aralarında da şiddetli bir savaş var. Orada terör desteklendiği sürece mülteci meselesi de çözülmez.
Türkiye zaten mülteci de almıyor, o insanları çağırdı, hatırlarsanız o zamanlar Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu “100 bin olursa bu bir savaş nedenidir, kırmızı çizgimizdir ” demişti, şu an 2 milyonu geçmiş durumda. Şimdi mültecilerin bir bölümü Avrupa kapılarına dayanınca, Merkel geldi 3 milyar € önerdi Recep Tayyip Erdoğan’a. Mülteci sorunu, göçmen sorunu böyle çözülmez. Suriye’de barışı destekleyerek, Suriye’de akan kana son vererek ancak çözümlenebilir. Merkel – Erdoğan görüşmesini son derece samimiyetsiz buluyorum.”