Dersim 38’de 9 yaşındayken tüm ailesi katledilen Bedri Polat’ın kızı Rose Polat Agum, babasının yaşadıklarını ‘BEGO’ adlı kitapta topladı.
1991 yılında siyasi baskılardan dolayı Fransa’ya giden Agum, yıllar sonra babasının yaşadıklarını aktardığı kitabının içeriğini, yazarken bulunduğu izlenimleri aktardı.
“BİZİM ACILARIMIZ BUGÜNE KADAR NE SAĞILDI NE DE KABUK BAĞLADI”
Kitabı yazarken babasının yaşadıklarından yola çıkan ve bu hikaye ile kendi gerçeklerini aktaran Agum, yaşanan derin acıların ne sağıldığını ne de kabuk bağladığını söyledi.
“Ben 1962 Dersim doğumluyum. Eğitimimi Dersim’de tamamladım. Kalan Lisesi’nde memur olarak çalıştım. 1991’de yurtdışına çıktım. Siyasi baskılardan dolayı çıktım. Bugüne kadar Fransa’da yaşadım hala Paris’te yaşıyorum” diyen Agum, kitaba ilişkin şunları söyledi:
“Babamın 1938’den bugüne kadar yaşamı; 38 sonrasındaki Dersim’deki çocukların yaşadıkları, ortada kalışları, aç susuz kalışları. Daha önce durumları iyi olan bu insanların muhtaç hale getirilmeleri, hastalandırılmaları. Yani her türlü şeyle karşı karşıya kalıyorlar. Bence bugün hala bu devam ediyor. Belki isim zaman değiştirilerek bu kırım devam ediyor bana göre.
Bu ilk kitabım. Hep derler ya acılar farklı farklıdır, acıların sağılması da farklıdır. Bugüne kadar acılarımız hiç sağılmadı. Babamızın acıları bizde daha derin acılar yaşattı. Bizim acılarımız ne sağıldı ne de kabuk bağladı. O nedenle sürekli beraber büyüdüğümüz insanın bazı şeylerini çok geç fark ettik. Bu yaşamı bu acıyı, hala acı veren o dönemi kitaplaştırmak istedim. Babam Dersim 38 tanığı ve birebir yaşayanlardan. O kitabı yazıp babamla bütünleştirmek istedim. Hayattayken yazmak istedim özellikle. Çocuk babasının hikayesini, kendi gerçeğini anlatıyor. Okuduğum kitaplarda bir çocuğun babasının hikayesini yazmasına ilk kez kendi kitabımda şahit oluyorum.”
“KİTAP, O DÖNEMDE YAŞAYANLARIN TORUNLARINA BİR TARİHTİR”
Babasının yaşadıklarını bilmesine rağmen yazıya döktüğü zaman büyük acılar çektiğini dile getiren Agum, “Uzun süre ara verdim. Yırtıp attığım kağıtlarım oldu. Buna devam edemeyeceğim dediğim günlerim oldu. Ama ısrarla ben bu kitabı çıkarmalıyım, ısrarla bu kitapta o dönemde yaşayanların çocuklarına, torunlarına tarihe bir tanıklık anlamındaydı” dedi.
Agum, kitabı yazarken en çok etkilendiği kısımdan ise şöyle bahsediyor:
“Babamın ailesiyle beraber alınıp suyun kenarına getirilip kurşuna dizildikten sonra bütün ailesinden tek sağ kalan kişi olması, o sağ kalan kişinin tekrardan suya atılıp öldürülmesi. O anda iki sefer öldürülmesi bana en çok acı veren o bölümdü. Alındıklarından toplu olarak geliyorlar, dönüşünde tek kişi olarak kurtulup gidiyor.”
“KİTABI FARKLI DİLLERE ÇEVİRECEĞİZ”
“Ben kendi ana dilimi konuşmadım. Ben de asimile oldum bu konuda” diyen Agum, şöyle devam etti:
“Türkçe konuştum Türkçe yazdım Türkçe öğrendim 7 yaşımdan sonra. Ben buradan gittikten sonra iki çocuğum var biri burada doğdu o Türkçeyi biliyor. 10 yaşına kadar Türkçe okudu. Ama Fransa’da doğan çocuğum ne Kürtçe ne Türkçe biliyor. O daha farklı bir asimilasyona uğradı. Orada Fransızca öğrendi. Benim kendi dilimde yazmam gereken kitabı Türkçe yazdım. Türkçeyi bile okuyamıyor. O da Türkçeyi bilmiyor. Fransızca çevirisini bekliyor kitabın. Böyle bir acı yaşıyoruz. Bu da bizim gerçeğimiz. Kitabı Fransızca ve İngilizceye çevireceğiz. “
“BABAMIN YAŞADIKLARINI HİSSETTİM”
Kitabı yazarken yaptığı gözlemleri aktaran Agum, şunları kaydetti:
“Ben birebir babamdan öğrendim. Babamla beraber büyüdüm ama çok geç öğrenip çok geç sahiplendiğimiz bir travma. Babam biz sofrada otururken yaralı olan elini bize göstermezdi. Hep gizlerdi yemek yerken. Buradan bir çıkış var. Çok büyük bir acı bu. Ben Halvori Gözeleri’ne de gittim. Babamın Hüseyin Gür adlı arkadaşı vardı. Suyun kenarında o da kurtulmuş. Babamı alıp Harçik’e, olayın olduğu yere de gittim. Babamı terk ettiği yerden inişlerini gördüğüm anda, babamın o anki hislerini hissettiğim anda dizlerim çökmüştü. O dönemde yaşadıklarını 90 yaşında tekrardan yaşatmam bana da acı verdi.
Tabi ki çevrede tanıdığım onlarca, babam gibi insan vardı. Duyduklarımız, konuştuklarımız, komşularımız, akrabalarımız vardı. Sadece babam değildi. Tabi benim babam oluşu çok farklıydı. Beni etkileyen nokta burası oldu.”
H.Yaşar SEZGİN/İsmet SEFER