• BIST 9549.89
  • Altın 3005.805
  • Dolar 34.5348
  • Euro 36.0249
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 15 °C
  • Tunceli 10 °C

Bahçenin Ayrık Otları: Ötekiler!

Şükran Lılek YILMAZ

Bütün canlıların amacı, hayatta kalmak ve türünü devam ettirmektir. Biyolojik evrim süreci, bugün yaşayan pek çok canlının, değişen koşullara uyarlanarak ve değişim geçirerek hayatta kaldığı ve türünü devam ettirdiğini göstermektedir.

Ancak, insanın yalnızca biyolojik evrim süreci boyunca geçirdiği uyarlanma ve değişim ile hayatta kalarak türünü devam ettirdiğini açıklamak yetersiz kalır. Çünkü insan, çevresel baskılara, zihinsel becerilerini ve bedensel özelliklerini kullanarak yarattığı araçlarla (kültürle) uyarlanma yolunu seçerek hayatta kalmış ve türünün devamını sağlamıştır. İnsanın hayatta kalmasını, türünü devam ettirmesini sağlayan bu araçlar, yani kültür nedir? Antropolog A. L. Kroeber ve C. Kluckhohn, 1952 yılında yayımladıkları

Kültür: Kavramların ve Tanımların Eleştirisi başlıklı derlemede kültürün 164 farklı tanımına yer vermişlerdir. Kültürün 164 tanıma burada yer vermek mümkün olmadığından kısaca birkaçına bakalım. Amerikalı Antropolog Edward Tylor, 1871 yılında insanın evrim sürecinde; bir toplumun üyesi olarak öğrendiği (edindiği) bilgi, sanat, gelenek-görenek ve benzeri yetenek, beceri ve alışkanlıkları içine alan karmaşa bütününü kültür olarak tanımlamıştır. Franz Boas, 1930 yılında yaptığı tanımda kültürü, bir topluluğun toplumsal davranışının bütün ifadelerini, bireylerin içinde yaşadıkları grubun alışkanlıklarından etkilenen tepkilerini ve alışkanlıkların belirlediği insan etkinliklerinin ürünü olduğunu belirtmiştir.

Başka bir tanım da 1983 yılında Yalçın İzbul’un yaptığı tanımdır. İzbul, belirli bir topluluğun, sosyal etkileşim yoluyla sürdürdüğü ve bireylere kazandırdığı maddî-manevî yaşam tarzı ve dünya görüşü bileşimi, onların bir bütünleşmesi olup, varlık nedeni ve sonucu ise çevreye uyarlanma, giderek çevreyi kendi kuramsal amaçları doğrultusunda değiştirme dinamiğidir, demiştir kültür için. Yukarıdaki tanımlardan yola çıkarak özetlemek gerekirse; insanın doğa dışında yarattığı ve ona eklediği maddi-manevi her şeydir.

Üzerimize giydiğimiz giysiden beslenme biçimimize, barınma tarzımızdan inançlarımıza, toplumsal örgütlenmeden hayatı anlamlandırmamıza, ideolojik çerçevelere kadar her şey kültüre dairdir.

Kültür öğrenilir, doğuştan getirilen kalıtsal bir olgu değildir. Toplumsallaşma ve öğrenme edimi kültürün aktarımı için gerekli temel ögelerdir. Doğulan aile içinde başlayan öğrenme süreci toplumsal etkileşimle devam ederek, sonraki kuşağa aktarılır. Toplumsallaşma ve öğrenme ediminin yanında kültürün diğer bir zorunlu ögesi dildir. Esas olarak konuşma dilidir.

Konuşma dili, kültürün toplumsal düzeyde varlığını koruyabilmesi için vazgeçilmez önemde bir simge ve sembol sistemidir. Üzerinde uzlaştığımız anlamlar, telaffuz ettiğimiz sözcüklerle bunların kullanımlarını, belli kurallara bağlayan bir simge sistemi. Örneğin, bilmediğimiz herhangi bir dilde “anne” sözcüğü duyduğumuzda bir anlam ifade etmez, sadece işittiğimiz sestir. Ancak her kültürel grup kendi dilinde birine “anne” sözcüğünü söylediğinde karşılıklı her ikisinde de anlamsal bir karşılığı olacaktır. Aile içinde öğrenmeye başladığımız kültür, bizi biçimlendirir. Nasıl davranacağımıza, neyi yapıp neyi yapamayacağımıza, neyin yanlış neyin doğru olduğuna karar vermemize, sorunlarla başa çıkmanın yollarını bulmamıza rehberlik eder. Kültürün süreçleri vardır.  

Zaman içinde değişime uğrayabilir ve hatta başka bir kültürün dayatılması, başka kültürle karşılaşma sonucu istekli veya isteksiz, bilinçli veya farkında olmadan değişime uğrar ve hatta yok olarak ölü kültür durumuna geçer.   

Kültürün yaşamasına, süreklilik sağlamasına ve değişmesine aracılık eden bu süreçler; kültürleme, kültürleşme, kültürel yayılma, kültürlenme, kültürel gecikme, kültürel özümseme, kültürel bütünleşme ve zorla kültürleme gibi isimlerle anılan çeşitli süreçlerle kültür aktarılır ya da değişime uğrar. Kültür şoku, kültürel gecikme gibi süreçler kültürel aktarım ya da değişme sırasında yaşanan bazı zorlukları açıklar.

Bu süreçlerden zorla kültürleme ve kültürel özümsemenin diğerlerinden farklı olması nedeniyle bu iki süreci biraz açmakta fayda olacaktır. Zorla kültürleme (Trans-Culturation), egemen kültürün, tepkilere aldırmaksızın diğer kültürleri kendine benzetmeye, yok etmeye yönelik tutumudur. Dönüştürülmek, yok edilmek istenen kültüre ait izler tahrip edilir. Bu yok edilişte herhangi bir gönüllülük veya kendiliğindenlik yoktur. Zorla kültürleme; askeri kurum, eğitim kurumları veya başka toplumsal araçlar aracılığıyla uygulanır.  Kültürel özümseme (Assimilation), bir kültürün başka bir kültürü tamamen kendi egemenliği altına alması ve kendine benzetmesi, süreç içinde kendi içinde eritmesidir. Genellikle bir bölgede, hâkim hale gelen kültürden olmanın sağlayacağı iktisadi avantajlar, o kültürün yüksek veya gelişkin kültür imgesi sunmasıyla diğer kültürler üzerinde baskı oluşturur. Bu baskının sonucunda kendi kültürlerinden kaçarak baskın/egemen kültürü özümserler. Kaçılan kültür ise ölü bir kültür haline gelir. 19. yüz yılda gerek artan sömürgeciliğin gerekse imparatorlukların yıkılıp ulus devlet inşasında ülke sınırları içinde kalan ve “bahçenin ayrık otları” olarak görülen “ötekilerin” tek tipleştirilmesi sürecinde kültürel özümseme ve zorla kültürleme yöntemlerine başvurulmuştur. Etnik kırımla başlayan, sağ kalanların yaşadıkları yerden ülkenin en ücra köşelerine sürgüne gönderilmesiyle devam eden, kültürleri yok etme süreci kalanlar üzerinde de başta eğitimle olmak üzere ana dilin konuşulmasının yasaklanması, farklı inanç grupları üzerinde uygulanan baskı neticesinde o kültürel toplum, egemen kültür karşısında yok olmaya mahkum edilir.   Bugün dünyada ve ülkemizde pek çok dil tehlike altında.

Devletlerin siyasi politikalarıyla birlikte günümüzde küreselleşmenin de toplumsal değişmede önemli bir faktör olduğu gözönüne alındığında, tedbir alınmazsa Lazca, Adigece, Çerkesçe, Süryanice, Hemşince, Zazaca ile birlikte pek çok dilin kaybolacağı öngörülüyor. Bir dil kaybolursa bir kültür, bir kültür ölürse bir halk ölür. Dünya üzerinden kültürel miras yok olur.

Ana dilde eğitim hakkı tanınmayan ülkemizde 2012 yılında ortaöğretimde uygulamaya konulan seçmeli dersler içinde “Anadolu’da Yaşayan Diller ve Lehçeler”e tanınan hakkın “ötekileştirilen” tüm kültürel gruplar tarafından kullanılmalı. 2021-2022 öğretim yılı için seçmeli ders tercihleri bugünlerde yapılıyor ve 22 Ocak günü başvurular sona erecek. Ana dilimize sahip çıkmalıyız, sahip çıkmazsak yok olup gideceğiz.

Nazım’ın dediği gibi: Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…

Kaynaklar:

1-http://kanalkultur.blogspot.com/2013/07/yalcn-izbul-kultur-ve-kulturel-surecler.html (14.01.2021)

2-Üstündağ, H., (Ed) (2008). Antropoloji/Kültür Kavramı, Eskişehir, Anadolu Üniversitesi Yayını, No:1761.

 

Bu yazı toplam 49902 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim