Osmanlı İmparatorluğu, o çok uzun sürmüş olan ömrünü, Birinci Dünya Savaşıyla tamamlamış oldu. Geride, savaşı kazananlar tarafından “itilen” bir halk kaldı. O itilme, özellikle İstanbul’da çok acıtıcıdır…
İstanbul’un o acı günlerini, Falih Rıfkı, Çankaya adlı anılarında, şiirsel bir dille anlatır.
Evet, yaygın bir itilme olmuştu ama düşülmemişti. Ayakta kalınmıştı. Bir BEKLENTİ vardı… Ne olacaktı acaba?
İşte olanlar: Mustafa Kemal Paşa Anadolu’daydı; halkı “KURTULUŞ”a çağırıyordu.
İki kongre düzenlendi. İkisiyle de bağımsızlık kararları duyuruldu.
Türkiye Büyük Millet Meclisi oluşturuldu.
O meclisi; Büyük Fransız İhtilalini yapan meclisin dengi olarak düşünmek lazım…
Yunan’ın batı Anadolu’yu işgaline karşı savaşa girildi. Birinci ve İkinci İnönü zaferleri kazanıldı.
Düşman, o iki yenilgi nedeniyle, her türlü olanakla güçlenerek yeniden saldırdı. Ve neredeyse Ankara’nın yanı başına kadar ilerledi. O nedenle, Mustafa Kemal Paşa, meclisin verdiği geniş yetkilerle Alagöz köyüne taşındı.
İsmet Paşa ile Fevzi Paşa da oradaydılar. Halide Edip Hanım da oradaydı.
Sakarya Savaşının karargâhı idi Alagöz.
Bir çeşit “kapışma” olarak anlatılır o savaş…
Falih Rıfkı o savaşta, “Laz bıçakları”nın bile kullanıldığı yazar.
Pilot Yüzbaşı Fazıl, Operatör Doktor Cemil, Doktor Murat o savaşın destan kişileridirler…
VE BEKLEME…
Artık vakit tamamdı. Başkomutan ve komutanlar Kocatepe’deydiler.
20 ağustos 1922 sabahı, bir “kıyamet” saldırıyla düşman, Ege Denizi içlerine kadar sürüldü.
Misakı Milli gerçekleştirilmişti. Yani bugünkü vatan kurtarılmıştı.
Gene BEKLEME…
Galiba Pir Sultan Abdal: “Düldül şimdi Yemen’de savaştadır” diyordu.
İsmet Paşa şimdi de Lozan’da savaştaydı.
Bugünkü ülkenin müjdesini vermesi bekleniyordu.
Ve müjde geldi…
Atatürk, kendisini hemen kutladı.
Şöyle diyordu telgrafında: “…ülkeye bir dizi yararlı hizmetlerle dolu yaşamınızı, bu defa da tarihi bir başarıyla taçlandırdınız…”
Sonra, İsmet Paşa’nın ifadesiyle Cumhuriyet idaresi kuruldu. Ve Cumhuriyet, öteki devrimlerle donatıldı…
BEKLEME bizim “uğurlu” halimiz. Gene BEKLİYORUZ…
RIZA CAN