Bektaşiler, ne inançsız, ne de saygısızdırlar. Kendi inançlarına göre davranarak, kimsenin gönlünü kırmadan inanç ve düşüncelerini esprili bir dille kullanarak yaşamını devam ettirmişlerdir. Esprilerini aktarırken, aynı zamanda karşıdakini düşündürmeye, yol göstermeye, iyilik ve hoşgörülü olmayı aktarabilmişlerdir. İşte o Bektaşi fıkralarından birkaç tane yazmak istiyorum.
Bektaşi fıkraları yüzyıllardır dilden dile dolaşmakta, yüzlerce gazete ve kitaba konu yapılmaktadır. Bu fıkralar, hem güldürür hem düşündürür.Bektaşi fukarasından birini oruç yerken yakalayıp kadının karşısına çıkarırlar. Kadı sorar.
- Niçin oruç tutmuyorsun
Baba erenler cevap verir:
- Seferiyim.
Mahkemede şahit diye dinlenen birkaç kişi;
- Otuz yıldır bizim mahallede oturuyor, seferi filan değil yalan söylüyor diye şahadet edince, Bektaşi:
- Dünyada yirmi dört saat bile kalacağıma elimde senedim yok ya! Ben ahrette seferiyim.
HRİSTİYAN OLDUM KURTARDIM
Ramazan’da Bektaşi bir kenarda ekmek yiyordu. Birisi de geldi yanına oturdu.
Polis bunları gördü. İkisini de yakaladı. Doğru kadının huzuruna götürdü. Kadı dinledi. O bir adamı mahkum etti. Sonra da Bektaşi’yi sorguya çekti.
- Sen neden orucunu yedin?
Bektaşi arkadaşını da düşündü.
- Ben Hıristiyan’ım efendim dedi.
Kadı yumuşadı birden.
- O halde serbestsin.
- Serbestsem Müslüman olmak isterim deyince Bektaşi, kadı iyice yumuşadı.
- Pekala buna çok sevindim. Hemen Müslüman olabilirsin.
- Olayım amma bir şartım var.
- Nedir söyle bakalım.
- Şu adamı da affedin.
Kadı, itirazsız şartı kabul etti. Sonra da Bektaşi’ye iman telkin etti. Her ikisi de mahkemeyi terk ettiler.
Bektaşi yolda gülerek arkadaşına baktı.
- Bir daha tedbirsiz olmayasın. Bak Hıristiyan oldum kendimi kurtardım. Müslüman oldum seni kurtardım dedi.
AĞABEYLERİ GİBİ
Her hallerinden tüccar oldukları belli olan iki kişi bir gün yolda giderken, eşeğine odun yükleyip şehre götürmekte olan bir Bektaşi ile karşılaşmış.
“Hele şu zındıkla biraz alay edelim” diyerek yaklaşmışlar. Selam verip karşısına dikildiklerinde, Bektaşi de eşeği durmuş.
Alaycılardan biri eşeği göstererek;
- Bu ne düşünüyor böyle? diye sormuş.
Adamların niyetini anlayan, Bektaşi şu cevabı vermiş.
- Odun taşımaktan yorgun düştü der. Şehre gidip, ağabeyleri gibi tüccar olmayı düşünüyor.
BU FANİ DÜNYAYA DÖNMEZLER
Bir Mevlevi, bir Bektaşi ve bir softa birlikte yolculuğa çıkmışlar. Konakladıkları bir yerde, kendilerine yemekten sonra bir tepsi baklava gönderilmiş.
O zamanda bir oturuşta bir kuzuyu bitirenlerin zamanı. Tepsiye şöyle bir göz ucuyla bakan Bektaşi demiş ki;
-Arkadaşlar, tanrıya şükürler olsun, yemeğimizi yedik, karnımızı doyurduk. Sıra geldi baklavaya amma bu baklava hepimize yetmez. Gelin bu gece istirahate yatalım. Kim en hayırlı rüyayı görürse, baklava onun olsun. Herkes dininden, imanından emin ya kabul etmişler. Sabah olup istirahatçiler uyanınca Bektaşi sormuş.
-Anlatın bakalım, ne rüya gördünüz. Kimin rüyası daha hayırlı?
Mevlevi,
-Gece göklere çıktım. Arşı alayı dolaştım diye başlamış söze.
Softa da,
-Rüyamda cennete gittim. Çeşit çeşit cennet taamının tadına baktım diye başlamış anlatmaya.
Bektaşi hemen almış sözü.
-Erenler, demiş ben de gece birinizin göklerde uçtuğunu, diğerinin cennete gittiğini anlayınca, artık bunlar fani dünyaya dönmezler diye düşüntüm ve kalkıp baklavayı bitirdim.
Mazlum ARSLAN