Tunceli Belediye Başkanı Edibe Şahin, 5 Haziran Dünya Çevre Günü nedeniyle yazılı bir mesaj yayımladı.
Başkan Şahin mesajında şunları dile getirdi: “Bilindiği üzere 5 Haziran 1972 yılında İsveç’in Stockholm kentinde toplanan Birleşmiş Milletler Çevre ve İnsan Konferansında “Temiz ve sağlıklı bir çevrede yaşamanın temel bir insan hakkı olduğu “ kararı alınmış bu vesile ile de 5 Haziran “Dünya Çevre Günü” olarak kabul edilmişti.
Aradan geçen 39 yıllık süreye baktığımızda çok da bir şeyin değişmediği, dünyanın her köşesinde kapitalizmin yıkıcı politikalarının devam ettiğini görmekteyiz. Bir yandan Küresel iklim değişikliği dünyamızı etkilerken öte yandan ülkemizde Anayasa da güvence altına alınan Sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı hayat bulamamaktadır. Kapitalizmin yarattığı küresel iklim değişikliği ile dünyanın bir bölümünde aşırı yağışlar ortaya çıkarken diğer bölümünde yağışların azaldığını görmekteyiz. Önümüzdeki yıllarda su sorununun artacağı, tatlı su kaynaklarının hızla azalacağı ve tarım ürünleri üretiminin ciddi boyutlarda düşeceği öngörülmektedir.
Yanlış politika ve yasal düzenlemeler ile sularımızın, yer altı zenginliklerimizin, doğal, tarihi ve kültürel varlıklarımızın yok edilmesine devam edilmektedir. Daha çok rüzgar, güneş, jeotermal ve bioenerji gibi alternatif ve yenilenebilir enerji türlerinin geliştirilmesi politikası temel alınmalıdır. Var olan kaynaklar daha verimli ve tasarruflu kullanılmalıdır. İlimizde olduğu gibi önemli doğal ve kültürel mirasın olduğu bölgelere kesinlikle baraj ve HES yapılmamalı ve doğal kültürel mirasla bölgesel kalkınmayı sağlayacak projeler önemsenmeli ve hayata geçirilmelidir.
Küresel ısınmanın devam etmesi ve iklim değişikliğiyle yaşanacak; deniz seviyesinin yükselmesi, su ve sel baskınları, rüzgarların yönünde değişiklik, kasırgaların şiddetinin ve sıklığının artması, kuraklık ve tarımsal verimlilikte azalma dolayısıyla açlık, su savaşları, büyük kitlelerin göçü, siyasi karışıklıklar, ekonomik çöküntüler vb. çevre politikalarının insanlığın geleceği açısından hiçte küçümsenmeyecek sonuçlar doğuracağını göstermektedir.
Yine iklim değişikliğinden kaynaklanan susuzluk yüzünden 25 milyon insanın başka bölgelere göç ettiği, Kyoto protokolünde sözü edilen sera gazlarını kısma yönünde önlemler alınmadığı taktirde, yüzyılın sonunda açlık, susuzluk ve hastalık tehdidi altında kalacak 200 milyon insanın daha güvenli bölgelere göç etmek zorunda kalacağı ortaya konulmaktadır.
Dolayısıyla toplumsal ve ekolojik bir bakış açısının geliştirilmesi insanlığın geleceği açısından bir zorunluluktur. Görevlerimiz için doğal evrimde insanlığın yerinin ne olduğu sorgulanmalıdır. Çok önemli toplumsal ve felsefik içerimler olan bu sorgulama bizi dünyayla etkileşimde kılavuzluk edecek etik değerlere ulaştıracaktır. Dolayısıyla Doğayı salt insanın üretimi ve tüketiminde kullanacağı kaynaklardan oluşan bir yığın olarak gören, bir doğal dünya görüşünü besleyen hiyerarşik, sınıfsal ve rekabetçi kapitalist sistemden kurtulmamız gerekmektedir.
İlimizde yapımı düşünülen onlarca baraj ve HES projesi bu anlamda karşı durulması engellenmesi gerekli bir politika olarak görülmektedir. Fiziki çevreyle birlikte toplumsal çevremizde de büyük yıkımlar oluşturacak bu projeler insan doğa dengesini yerle bir edecek bir dizi sosyal, kültürel ve psikolojik sonuçlar doğuracaktır. Hiç bir insani bilimsel ölçünün, demokratik değerlerin, yasaların önüne geçemediği bu akıl tutulması yaklaşımlar halkımızın örgütlü ve kararlı mücadelesiyle durdurulacaktır. Bu temelde halkımıza öncülük etmekten bu onuru taşımaktan da hiçbir yasa bizi alıkoyamayacaktır.”