Bu dünya da hiç bir şey tek yönlü değildir, tek renk değildir, Tek değildir, çünkü tek olursa yaşamanın bir değeri olmaz. Değerini yitiren bir yaşamın anlamı kalmaz. Anlamı olmayan bir hayat yaşanılmaz, içi boş bir hayatın içinde hiçliğin telafisi olmaz ! Ve yalnızlığın içinde var olunarak ancak yalnızlıktan korkulmaz !
Toplumsal bir varlık olan insanı yok eden en güçlü etken : yalnızlıktır ! Ancak aynı zamanda insanı var eden en güçlü etken de yalnızlıktır. Bu farkı yaratan yalnızlığın var oluş şeklidir : seçilmiş bir yalnızlık mı? yoksa zoraki bir yalnızlık mı? İlki « olmak » , ikincisi « kalmak » anlamına gelir. İlki var eder, diğeri yok eder...
C.G Jung « yalnızlık insanın çevresinde insan olmaması demek değildir. İnsan kendisinin önemsediği şeyleri başkalarına ulaştıramadığı ya da başkalarının olanaksız bulduğu bazı görüşlere sahip olduğu zaman kendisini yalnız hisseder » demişti. Bu hisse bir de ötekileştirme eğilimleri eklendi mi yok etme çabaları başlamıştır demek ki !
Tamda bu sözleri yazarken, tesadüf müdür bilmem ama arka planda eşlik eden fon müziğinden Ahmet Kaya'nın şarkısı belirdi. « Ah! » dedim. « işte Jung’un ifade ettiğini, en derinden sen yaşamıştın değil mi ? » o kadar kalabalığın, o kadar hayranın içinde, zoraki bir yalnızlığa mahkum ederek, ötekileştirerek, yok ettiler seni… Sevilmek ama anlaşılmamak : ne yaman çelişki ! değil mi ?
Humanist yaklaşım ağır geldi insanlara, tutamadılar, ellerinden kayıp gitti umarsamadılar. İçi boş inançları taşımak daha kolay geldi sanki, hafifliği ve yönetilebilir olması daha cezbedici geldi ! Ve insanlıktan uzaklaştıkça yalnızlık korkusu beslenildi. Çağın en büyük korkusu haline getirildi, beraberinde taşıdığı hisselerle yalnız « kalma » korkusunu sürekli tetikledi ve sonuç olarak güç « sanal dünya ‘ya » verildi ve baş tacı edildi !
Yalnızlığı algılama şeklimiz ve ona yüklediğimiz anlam ruhsal sağlığımızı ve hayatımızı şekillendirir. Yalnızlığı bir tehdit olarak algıladığımız zaman ondan korkmamız en doğal sonuç olur. Bu perspektiften değerlendirilen yalnızlık depresyona, bağımlılıklara ve kaygı bozukluklarına sebep olabilir. Birey yalnız kalmamak adına en kötü ilişkiye, en kötü ortama bile tutunmayı tercih edebilir. Korktuğumuz şeylerden kaçarak harcadığımız enerji bizi gerçeklerden soyutlar. Bütün odak noktamızı meşgul eden « korkudan kaçma stratejileri ve mekanizmaları » ise bizi başka ihtimallerden uzaklaştırır.
Oysaki , bir başka bakış açısıyla, yalnızlık birey olabilmenin en etkili yoludur. « yalnızlığın yolunda » sadece kendimize ve içsel dünyamıza odaklanabilir, kendimizi keşfetmek ve tanımak için güzel bir fırsat olarak değerlendirebiliriz. Yani bize öğretilenlerin aksine, kendimize sadece bir başkasının gözünden değil kendi gözümüzden de bakmayı öğrenebiliriz. Böylece aldığımız kararları, yaptığımız seçimleri gerçekten özgür irademizle, bize uyumlu bir şekilde yapabiliriz.
Genel olarak insanlar, hakkında bilgi sahibi olmadıkları, tanımadıkları şeylerden korkarlar. Yalnızlıktan korkmak, tanımadığımız ve yabancısı olduğumuz kendimizden kaçmak anlamına da gelebilir. Ve yalnızlık korkusunu aşmanın belki en etkili yolu, bireyin kendisini keşfedip tanımasından geçer. Çünkü bu yolun amacı kişinin kendine olan güvenini kazanıp yalnızlıktan güç almasını sağlamaktır.
« Korkudan korkan kaçakların » varış noktaları çıkmaz sokaklardır ! Yani her koşulda, bir noktada, kaçtığımız korkulara elbet yakalanırız. O zaman enerjimizi kaçarak tüketmek yerine, çıkmaz sokağa varmayı beklemek yerine, korkumuzla yüzleşmek daha sağlıklı değilimdir?