Geçen haftalarda ele aldığımız ve artık yasalaşmış bulunan “kiralık işçilik” meselesi ile önümüzdeki yasama yılına bırakılmış gibi gözüken “kıdem tazminatının fona devredilmesi” meseleleri gibi çalışma yaşamını yeniden düzenlemeye yönelik tasarılardan biri de “bölgesel asgari ücret” düşüncesidir. Bölgesel asgari ücret düşüncesi, 2010 yılının şubat ayında dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından “Ulusal İstihdam Stratejisi Taslağı 2012-2023” adıyla kamuoyuna açıklanan bir belgede -tıpkı kiralık işçilik ve kıdem tazminatının fona devri gibi- yer aldı. Belgenin isminin ima ettiği gibi, belgeden istihdamı arttırıcı önlemler ve politikaları geliştirmesi beklenmelidir.
Zaten belgenin kamuoyuna açıklanmasında çalışma hayatı ve sosyal güvenlik sisteminde yapılacak bir takım değişikler marifetiyle “işsizlikle mücadele edileceği” ve yılda 440 bin kişiye istihdam sağlanacağı öngörülüp ifade edilmişti.
Belgenin temel felsefesinin ne olduğunu ise belgede geçen “işgücü piyasasının katılıkları” vurgusundan/eleştirisinden anlıyoruz. Belgeye içerilen “katılık” sorununun çözüm yolu katılığın esnetilmesi yoluna gidilerek bulunmuş. Çalışma yaşamını düzenleyen katı kuralların tek tek neler olduğu belgede geçen çözüm önerileri okunduğunda anlaşılıyor. Söz konusu bu katılıklardan biri de ülke genelinde belirlenen asgari ücret uygulaması olarak görülmüş olmalı ki çözüm olarak da bölgesel asgari ücret uygulamasına gönderme yapılıyor.
Ulusal İstihdam Stratejisi belgesine içerilen esnetici politikaların bir bir yürürlüğe konulduğuna bakılacak olunursa; yavaş yavaş bir bölgesel asgari ücret uygulamasına gidileceğini görmek zor olmasa gerek.
Asgari Ücret Uygulamasının Kısa Tarihi
Türkiye’de ilk asgari ücret uygulaması 1951 yılında “kentsel düzeyde” belirlenerek başlatılmıştı. Bu ilk uygulamada asgari ücretler “yerel komisyonlar” tarafından belirleniyordu. Sosyo-ekonomik olarak benzer olan ve yakın yerlerde/illerde farklı asgari ücretlerin belirlenmesi üzerine, komisyonlara ve belirlenen ücretlere yönelik itirazların çoğalmasıyla bölgesel ve parçalı komisyonlar 1967 yılında merkezi bir asgari ücret tespit komisyonuna dönüştürüldü. Bu tarihten itibaren komisyon merkezileşti ama asgari ücret halen bölgelere göre tespit ediliyordu. Türkiye İşçi Partisi (TİP) anayasadaki “eşitlik ilkesi”ne aykırı olduğu gerekçesiyle bölgesel asgari ücret uygulamasını 1974 yılında Anayasa Mahkemesi’ne götürmüş ve Anayasa Mahkemesi uygulamayı “anayasaya aykırı” olduğu gerekçesiyle o tarihte iptal etmişti. 1974 yılından bugüne asgari ücretler halen, bugün olduğu gibi ülke düzeyinde belirleniyor.
Bölgesel Asgari Ücret Göç ve Sefalet Demektir
Ulusal İstihdam Stratejisi belgesine içerilen (gelecekteki) bölgesel asgari ücretlerin (şimdiki) merkezi asgari ücretin üzerinde belirlenmesi mümkün müdür? Doğrusu bu beklenti belgenin esneklik çağrısına pek uymuyor. Peki, bölgesel asgari ücretler merkezi asgari ücretin altında belirlenirse ne olur? Açıkçası bu daha yüksek bir olasılıktır! Böyle bir durumda ve ilk bakışta bölgesel gelir adaletsizliği derinleşip yaygınlaşacak ve asgari ücretin yüksek olarak belirlendiği bölgelere doğru plansız ve kontrolsüz bir göçün yaşanması kaçınılmaz olacaktır.
Mevcut asgari ücret uygulamasıyla belirlenen ücretler dahi yoksulluk sınırının çok çok altındayken bölgesel asgari ücret uygulamasıyla giderek sefalete sürüklenecek bölgeler oluşturmak kimin işine gelir? Bacağa kısa gelen paçayı uzatmaktansa bacağı kesmenin âlemi ne anlamak mümkün değil!
Yrd. Doç. Dr. Servet GÜN
Tunceli Üniversitesi
İktisadi İdari Bilimler Fakültesi
Çalışma Ekonomisi Bölüm Başkanı