Atilla Abi kanserdi. Sağlığında, babasının ve Cemal Süreya’nın yattığı mezarın yanındaki bir başka mezar yerini almak, oraya gömülmek istiyordu. Ama bunu gerçekleştiremeden vefat etti. Vefat edince de babasının üstüne gömdüler 2014’ün Nisan ayında dayımın amcası Mehmet amcanın hanımı Ziynet Yenge vefat etti. Öldüğü gün haber verip yarın defnedeceğiz dediler. Annem nereye gömeceklerini sordu. Ziynet Yenge’yi Atilla Abimin yanına gömeceklerini söyledi
Annem “Ama nasıl olur, yapmayın orada Cemal Abim yatıyor” dedi. “Annesi oğlunu çok seviyordu oraya defnedeceğiz” dediler. Biz de ne yapabiliriz diye bir çözüm bulmaya çalıştık. Öğrendik ki eğer mezar sahibi kendi mezarlık yerinde yatan kişiyi sonradan istemezse cenaze alınıp başka bir yere götürülebiliyormuş. Hatta belediye yer veriyormuş, böyle bir şey varmış. Bu durumda Ayçe’nin onayına da gerek kalmayacaktı. Biz bunu Cihangir’deki annemin amcasının çocuklarına söyledik. Bunu yapalım, dayımın kendine ait bir mezarı olsun diye. Fakat kabul etmediler, “Olmaz” dediler: “Şimdi böyle yaparsak, biz onu mezardan atmış, istemiyormuş gibi oluruz. Bizim için dedikodu yapılır, kötü olur” dediler. Sadece kendilerini düşündüler. Elimizden hiçbir şey gelmedi maalesef. Mezarlığa gittik. Dayımın kemikleri toplanıp köşeye kondu. Ziynet Yenge mezara defnedildi. Bizim için tarif edemeyeceğim kadar acı, ağır bir durumdu. "Bütün bunları Cemal Süreya nın yeğeni yani kız kardeşi Perihan Bakır’ın kızı Güzin Tanyeri bir röportajında dile getiriyor.
Güzin Tanyeri, annesinin anlatımları ile bir de kitap çıkardı dayısı Cemal Süreya hakkında. “Size Nefesimi Bırakıyorum” isimli bir kitap. Neyse gelelim asıl iç acıtıcı bu meseleye. Cemal Süreya gibi bir değerin kemikleri hala bir mezarlık köşesinde bir avuç toprak ile örtülü şekilde üşüyor. Bir tarafta tek varisi olan kızı Ayçe’nin izin vermeme inadı öbür tarata kız kardeşi ve yeğenlerinin çaresizliği. Onu oradan çıkaran akrabalarının bu davranışı da bence çok da olgun bir davranış değil. Böylesine bir değerin mezarsız kalması. Bu dünyada çekmiş olduğu onca acının üzerine simsiyah bir cila olmuş gibi. İnsanın eli tutar mı böylesine büyük bir ustaya bunu yapmaya? Bırakın usta olmak ya da büyük olmayı sıradan bir insanın bile kemiklerini mezardan çıkarmak yaşayanları üşütüyor.
“Ölüm geliyor aklıma birden ölüm. Bir ağacın gölgesine sarılıyorum.” Böyle demiş Cemal Süreya. Ama şimdi bırakın bir ağacın gölgesine sarılmayı ne başında bir mezar taşı ne de sarıldığı bir metre kefeni var. Kemikleri üşüyor adressizlikten. Kimsesizlerin bile bir mezarı var bu ülkede ama bu ülkenin edebiyatına başlattığı “İkinci yeni akımı” ile büyük ruh katmış ve çığır açmış olan Cemal Süreya’nın bir dikili taşı bile yok. Yaşarken hayatı hep hüzünler ve acılarla geçen şairin öldükten sonra bile bitmiyor çilesi. Yaşarken oğlu Memo’nun eziyetleri öldükten sonra kızı Ayçe’nin ödettikleri ile birleşiyor. Yazık gerçekten. Bu ülkenin yazarları, aydınlarının en acıtıldığı yeri çoğu zaman çocukları oluyor.
Buradan duyarlı olan herkeslere sesleniyorum. Şiiri ve şairi seven herkesin kemikleri İstanbul’da bir mezarlığın köşesinde üşüyor artık. O kemiklere bir adres bulunmaz ise şayet; bütün şair ve şiirler mezarsızdır benim için. Bu acıyı bu utancı ve bu yanlışı birilerinin bir an önce düzeltmesi gerek.