YÜKSEL IŞIK Arşivi
Herkesin inancı kendinedir! Demokratik bir devlet, yurttaşlarının neye ve nasıl inanacaklarına karışmakla değil; inançlarını serbestçe yerine getirebileceği hukuki düzenlemeler yapmakla mükelleftir.
Tunceli milletvekili Hüseyin Aygün’ün, muhtemelen devletin ve onun ayrılmaz bir parçası haline gelen AKP’nin inanç özgürlüğüne bakışındaki çarpıklığı göstermek için TBMM’ye cemevi açılmasına yönelik başvurusuna hükümet kanadının gösterdiği tepki, geleneksel devlet refleksiyle birebir örtüşüyor. İki başbakan yardımcısı, Arınç ve Bozdağ’ın ikisi birden Aygün’e yönelik tepkilerini dile getirirken Alevilere de inanç özgürlüğünü ne kadar kullanabileceklerini ve dolayısıyla laiklikten anladıklarının ne olduğunu da göstermiş oldular. Bu arada CHP açısından gelenek gene bozulmadı; Aygün’ün ‘Alevilik ayrı bir dindir’ açıklamasını Sabahat Akkiraz ‘provokatif’ buldu.
Camiyi işaret etmek
Sünnileştirmektir!
Dernek ve vakıfların, uzun süredir, “Alevilik İslam’ın içinde mi dışında mı” tartışması yaptığı biliniyor. Bu tartışma, Alevi çalıştaylarına da yansımıştı ama ‘içindedir’ diyenlerin de ‘dışındadır’ diyenlerin de üzerinde mutabık kaldığı konuların başında cemevleri gelmektedir. Kavramların derinliğini unutmadan cemevi ile caminin ve dolayısıyla cem edenlerle cemaat edenlerin de aynı anlama geldiği söylenebilir. Yapılan araştırmalara göre ortalama Alevi çoğunluğu da kendisini ‘asıl İslam’ olarak görüyor. Anadolu’daki Sünni İslam anlayışından tutun da Taleban’a kadar uzanan geniş bir çizginin, İslamiyet’i bir kalıp, ibadet yerleriniyse cami olarak kabul ettiğini biliyoruz.
İslam coğrafyasında farklı eğilimler mutlaka vardır ama kesin olarak bildiğimiz bir şey var ki Aleviliğin alameti farikasının başında cemevleri geliyor. Dolayısıyla “İbadet yeri camidir” demek “Alevilikten vazgeçin, Sünni olun” demekle eşdeğerdir. Bu tarzın kendisi, bir yanıyla üstü örtük bir tehdit olarak algılanabileceği gibi, modern dünyanın çoktan terk ettiği eski tarz ‘homojenleştirme’ anlayışının dışavurumu anlamına da gelmektedir.
Angela Merkel ile David Cameron Hıristiyanlığın farklı yorumlarına mensup olmaktan dolayı kendi aralarında bir tartışma yapıyorlar mıdır bilinmez ama Aygün ile Arınç ya da Bozdağ ve hatta Akkiraz, inançlarının önemi üzerine, felsefi derinliği de olan bir tartışma-sohbet yapabilirler. Üstelik böyle bir sohbet, hassasiyet noktalarına temas ederek birbirini anlamalarını kolaylaştırabilir. Ancak bir Alevi olarak Aygün’ün Arınç’a ya da Bozdağ’a, “Asıl İslamiyet Aleviliktir, sizin de cem etmeniz gerekir” demesi ne kadar abes ve inciticiyse Arınç’ın, Bozdağ’ın ve hatta “Diyanet’e sormadım, internet sitesinden bakıp öyle cevap verdim” diyen Çiçek’in de Aygün’e ‘had’ bildirmeye kalkışmaları o kadar incitici ve abestir.
İslam’ın Sünni yorumunda namaz denilen bir ibadet şekli vardır. Bu ibadet, günlük olarak ve inançlı bir Müslümanca beş vakit yerine getirilir. TBMM’de ya da başka bir yerde bir Müslüman, namaz ibadetini yerine getirmek istiyorsa bunu yerine getirebileceği bir mekâna sahip olması hem ibadet özgürlüğü hem de kamusal düzen açısından gerekliliktir. Alevilikteyse günlük olarak yerine getirilmesi gereken şekli bir ibadet yoktur. Ancak Aleviler, ibadet ritüellerini, yüzyıllardır yasaklanmış olan cemevlerinde yerine getirmektedirler.
Dil, ağrıyan dişe değerse!
Pir Sultan’ın “Eğildim turaba yüzümü sürdüm/Hakk’ın divanına durmaya geldim” deyişi gibi, cemevinde ‘Hakk’ın Divanı’na durulmaktadır; ‘ölümden önce ölünmektedir’, dargınlıklar, küskünlükler, haksızlıklar orta yere konulmakta ve helalleşilmektedir. O kadar ki işlediği günahın büyüklüğüne göre toplumda dışlanma kararının alınması da, bu kararın ortadan kaldırılarak topluma yeniden kabul edilmesi de cem töreniyle mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla TBMM’de cemevi açılması talebi, günübirlik ibadetin yerine getirilmesine ilişkin bir ihtiyacın giderilmesinden öte, bir talebin yeniden gündeme getirilmesine yönelik sahici bir girişimdir. Zaten iki başbakan yardımcısının karşı tarafı susturmak için bu kadar öfkelenmeleri de talebin ne kadar yerinde olduğunu göstermektedir. Yani her zaman olduğu gibi ‘dil (bir kez daha) ağrıyan dişe değmiştir’!
Bu açıdan bakıldığında TBMM’de bir caminin ya da kamu kurumlarında bir mescidin bulunması Alevileri rahatsız etmez. Alevileri rahatsız eden, ister İslam içi ister İslam dışı kabul edelim, üzerinde mutabık kaldıkları ibadet yeri olan cemevlerinin her seferinde rencide edici bir tarzda reddedilmesidir. Aygün’ün TBMM’de cemevi açılmasını içeren talebi de bu zihniyeti deşifre etmek amacını taşımaktadır. Zira aynı Aygün, geçen yıl, TBMM’ye bir yasa teklifi vererek ibadet yerlerinin yeniden tanımlanmasını istemişti. Amacının inanç özgürlüğünün gereği olarak, herkesin ibadetlerine uygun ritüelleri, inançlarına uygun mekânlarda yapmasına dikkat çekmek olduğuna kuşku yoktur.
Arınç, “Belki bin yıldır Alevilik konusunda bir inanç manzumesinin İslam içinde yer aldığını söyleyen bugüne kadar gelmiş öğretileri kabul etmek noktasındayız” diyor ya, hatırlatmak zorundayım ki ‘o öğretiler’ cemevlerini işaret ediyor. Bugüne dek kendisini başörtüsüyle sınırlayan hükümete inanç özgürlüğünün evrensel kurallarını hatırlatan Aygün de cemevi talebiyle devletin inançlara bakışındaki çarpıklığa dikkat çekiyor. Dolayısıyla bu vurguya ‘provokasyon’ demek, cemevlerinin yasaklandığı gerçeğini ortadan kaldırmadığı gibi yasakçı zihniyete hareket alanı kazandırıyor.
Ha, bu arada nasıl ki Arınç’ın İslam anlayışıyla Taleban’ın İslam anlayışı aynı değilse ve dünya âlem dağlar kadar büyük bu farklılıktan hareketle onlara “Önce kendi aranızda anlaşın” deme hakkına sahip değilse; hiç kimse, ikisi de Alevi kökenli olan Aygün’ün dile getirdiklerine ilişkin ‘provokasyon’ tanımlamasını kullanan Akkiraz ile arasındaki farklılığı kullanıp “Aleviliğin ne olduğu konusunda önce kendi aranızda anlaşın” deme hakkına da sahip değildir. Herkesin inancı kendinedir! Demokratik bir devlet, yurttaşlarının nasıl inanacaklarına, inançlarına uygun ritüelleri nerede ve nasıl gerçekleştireceğine karışmakla değil; inançlarını rahatça ve serbestçe yerine getirebileceği hukuki düzenlemeler yapmakla mükelleftir.