Ben neyleyim hüthüt kuşlarını, gelincik tarlalarını. Bir ah dolusu ölüler varken. Dahası üşümüş cesetler, sesi soluğuna yetmemiş kimsesizler. Çocukların sesinde soğuyor dünya. Ben neyleyim; kardelen sevincini, bahara kapı aralamış cemreleri. Bir babanın eli yakasında bu dünyanın. Tutup elinden yalnız bırakmamış kızının cesedini. Muhabbetine tükürülmüş dünyanın. Acı acına çekilir değil. Üşüyerek, çürüyerek ve göz göre göre ölmek. Beton arası kader salaları. Ölmemiş candan umut kestiler. Çıktı gitti azar azar. Kefensiz ölüler çatlağı. Kendini dövüyor kırılan fay, çöken bina, soğuyan hava, bulutlu gök.
Bu kimin mevsimi? Muhabbet kuşuna tutunuyor bir çocuk, avucunun içi hayat. Ölmek uğruna yaşatmak çabası. Yıkılmış kentler boyu yaşam ve imdat çığlıkları. Burada sesini duyan yok. Şimdi nasıl unutulur bu kan ve kum deryası? Nasıl unutulur donmuş el, morarmış yüz? Çığlığını yutmuş ölüler mezarlığı dünya. Şimdi ben, yani ben hiç bir şey olmamış gibi eski ben mi olayım? Şimdi ben, kulağı duymamış sağır, gözleri görmez kör, dili tutulmuş lal mı olayım? Kal mı olayım? Kul mu olayım? Şimdi ben hiç olmamış, hiç yaşanmamış gibi öyle keyifli, vurdumduymaz, yiyip doymaz, görüp aymaz mı olayım?
Şimdi söyleyin bana nasıl insan olunur? Unutup dokunmayan yılana bin şükür mü edeyim? Beynim soru mayınları ile kuşatılmış. Soruyorum durmadan. Şimdi yanlış gömülmüş cesetler hangi çukurun toprağında? Ölü bir kadının telefonuna para bağışlıyor müjdeli mesaj. Kadın mezarda… Telefon sağlığını sağ kaldığına sığdıramamış eşinin elinde. Her şeyini kaybetmiş kaç çocuk deprem harçlığına sevinebilir ki? Kefensiz ölüler taşınıyor motosikletler ile yırtık yollar boyu. Kızımın bacağını kesip kurtarın diyor bir baba. Bacağını kesmeye testere yok. Omuzlayıp gidiyor bacağını kesilmemiş yerinden, bir de enkaz altı ömrünü. Bir enkazın etrafında çaresizliğe gömülmüş babasını bırakarak. Şimdi ben satılmış bedava çadırlar şaşkını. Siyah beyaz oyuncaklar dolusu çocuk. Nasıl unuturum onca acıyı? Nasıl hiç görmemiş, bilmemiş, duymamış gibi öyle devam ederek yaşamak derdinde? Her yediğim fazlalık, her giydiğim haksızlık gibi. Böyle deli, böyle heder, böyle keder dolu ne edeceğini bilemez. Boğazıma düğümlenmiş bu lanet hıçkırığa muhtaç hiç çığlık atamamış nasıl böyle yaşar giderim ki?