Malatya Cumhuriyet Savcısı Kurtuluş Tayanç Çalışır, suikasta kurban giden Ovacık Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun'un davasıyla ilgili verdiği mütalaada, "gizli tanıklık" uygulaması konusunda ezber bozan yorumlar yaptı.
Malatya Cumhuriyet Savcısı Kurtuluş Tayanç Çalışır, suikasta kurban giden Ovacık Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun'un davasıyla ilgili verdiği mütalaada, "gizli tanıklık" uygulaması konusunda ezber bozan yorumlar yaptı.
Ovacık ilçesi Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun’un, 19 Eylül 2012 tarihinde Kandolar Mahallesi'ndeki adliye lojmanlarındaki evinin bulunduğu binaya girdiği sırada kimliği belirsiz kişi tarafından başına bir el ateş edilerek öldürülmesi olayına ilişkin davanın 10 tutuklu sanığı, ilk kez geçtiğimiz hafta Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakim karşısına çıkmış ve sanıklardan 9’u tahliye edilmişti. Duruşmada, mütalaa veren duruşma Savcısı Kurtuluş Tayanç Çalışır, davadaki gizli tanık ifadelerine dikkat çekerek, Türkiye’de gizli tanıklık uygulamasının kumpas davaları ile anılır olduğunu ve sadece gizli tanık ifadelerinden yola çıkılarak insanlara mahkumiyet uygulanamayacağına işaret etti.
“DEDİKODULARLA MAHKUMİYET OLURSA, ADALET ANLAMINI KAYBEDER”
Yeni Malatya Gazetesi’nden Burhan Karaduman’ın haberine göre; Cumhuriyet Savcısı Kurtuluş Tayanç Çalışır, mütalaasında, “Bilindiği üzere ceza yargılaması hukukunda ‘kanıt serbestisi’ ilkesi geçerlidir. Başka bir deyişle gerçeklik (hukuka aykırı olmamak koşuluyla) her türlü kanıt aracıyla ispatlanabilir. Önemle belirtmeliyim ki, bir kanıt aracının hükme esas alınacak şekilde bir kanıt değeri taşıması için, gerçekliği konusunda hiçbir kuşku bulunmamalıdır. Zira kuşkulu kanıtlardan, kuşkusuz gerçeğe ulaşmak mümkün olmayacaktır. Bu nedenle bütün kanıtlara, Descartes felsefesindeki gibi kuşkuyla yaklaşmak zorunludur. Bu zorunluluğun gereği yerine getirilmeksizin, kanıtların gerçeklik değeri üzerinde esaslı bir araştırma ve kuşkucu bir düşünce etkinliği gerçekleştirilmemesi halinde, kuşkulu kanıtların gücüne ve insafına terk edilmiş bir karardan bahsedilecektir ki, içinde kuşku öğesi bulunan bir kararın da adaletli olduğunu öne sürmek güçleşecektir. Zira adaletli bir kararın ön koşulu içinde kuşku barındırmamasıdır. Tam da bu nedenle ‘kuşkudan sanık yararlanır’ evrensel ceza hukuku ilkesi kabul edilmiştir. Bu ilkeye uygun şekilde hareket edilerek sanığın cezalandırılması yoluna gidildiğinde, hukuken verilmiş olan karar, aynı zamanda vicdanen de tatmin edici olacaktır. Başka bir deyişle ifade edecek olursam; hukuk, sanığı, vicdanen değil de, yasalar önünde kanıtların dedikodusuyla mahkum eder duruma düşürüldüğü an adalet adına yapılan her şey anlamını kaybetmiş, hukukun içi boşaltılmış demektir. Bu durumda da bir suç karşısında, yurdunda yaşayan bir insana ‘Suçsuzluğu sabit oluncaya kadar herkes suçludur’ ya da ‘Aksi kanıtlanana kadar hiç kimse masum değildir’ mantığıyla yaklaşan bir devletten bahsedilecektir ki, böyle bir devlet de tarih önünde kendini mahkûm eden bir devlet olarak algılanacaktır” dedi.
“ERGENEKON DAVASI GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA..”
Cumhuriyet Savcısı Tayanç şöyle devam etti:
“Gizli tanık beyanının, yasal dayanağı 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu'nda bulan ve yaygın uygulamasına da ülkemize, kumpas iddialarının merkezindeki Ergenekon soruşturma ve kovuşturmaları devamı süresince kavuşan gizli tanıklık kurumu ve gizli tanıklar söz konusu olduğunda daha da dikkatle göz önünde bulundurulması yaşamın gerçekliği karşısında zorunludur. Zira ‘Tanıkla yüz yüze olma’ ilkesi, adil yargılamanın vazgeçilmezidir.”
“GİZLİ TANIK KONUŞSUN, SANIK İSPATLASIN DİYE BİR UYGULAMA OLAMAZ”
Sanıklara gizli tanık beyanlarının aksini ispat yükümlülüğünün yüklenemeyeceğini belirten Cumhuriyet Savcısı Kurtuluş Tayanç Çalışır, mütalaasını şöyle sürdürdü:
“Burada önemle vurgulanmalıdır ki, gizli tanığın verdiği bilgilerin hukuken geçerli olması başka, bunun mahkumiyet hükmüne esas olması başkadır. Mahkûmiyete esas oluşturabilmesi için, başka delillerle desteklenmesi gereklidir. Başka bir deyişle tek başına hükme esas bir kanıt değildir. Bunun yanında iddianın, gizli tanık beyanlarının yanında başka inandırıcı, somut ve pekiştirici delillerle desteklenip kanıtlanması gerekir. Bütün bu açıklamalardaki gerekçe ve gerek doktrinde ve gerekse de kamuoyunda gizli tanıklık ceza yargılaması kurumunun, siyasi davalarda ulaşılmak istenilen siyasi amaca hizmet saikinin ve devlet çıkarlarının ön planda tutulduğu yargısının ‘ateş olmayan yerden duman çıkmaz’ sözünü anımsattığı da göz önünde bulundurulduğunda, gizli tanıkların beyanlarının kanıt değeri üzerinde daha titiz durulması ve kuşkuyla yaklaşılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu anlatımlar ışığında ve dolayısıyla gizli tanıkların beyanlarının, birden fazla gizli tanık olsa da, kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut kanıt olarak değerlendirilmesi de düşünülemez.”
Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 6 ve 7 Ocak günleri yapılan Tunceli'nin Ovacık ilçesi Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun’un şehit edilmesi davasında 14 ay sonra hakim karşısına çıkan tutuklu 10 sanıktan 9’u Cumhuriyet Savcısı kurtuluş Tayanç Çalışır’ın verdiği mütalaa doğrultusunda tahliye edilirken, 1 sanık hakkındaki tutukluluk halinin devamına karar verilmişti.