Bu kimlik edebiyata, müziğe ilgiyi de beraberinde getirmiş olmalı. Şehir bu fikri hareketliliğini gösteriyor ilk izlenim olarak gezgine. Puslu dağların ardında bir muhabbet bağına düşmüş meğer yolumuz.
“Neden, neden bunca yol, bunca düşman hisar?” der Pablo Neruda, Yol Rehberi şiirinde. Neruda’nın metaforlaştırdığı bu yolculuk ıstırabı Albert Camus tarafından ise açıkça dökülür kelimelere: İnsan kendi kendisiyle karşı karşıyadır artık. Hadi mutlu olsun da görelim! Yolculuk zor ve meşakkatlidir çoğu zaman. Sorular yüklenir çok defa, yükü artırılır yolun. Cevaplar bulunmasa da bir kaçış olur nihayetinde, bir nefes olur hayata. Yeni şehirler, mabetler, yeni dağlar, dereler, yeni yüzler iyi gelir insana.
Doğu seyahatimin bir başka durağına varıyorum bu kez; Dersim’e. Arkadaşımla birlikte Aşkale’de aracına bindiğimiz kişiyle yolumuzu ayırıp veda ediyoruz ona Pülümür kavşağında. Mutu Deresi’nin kenarında, Tunceli il sınırı tabelasının tam önünde durup karşıya bakıyorum. Sırlı, başka bir coğrafya beliriyor gözümde. Dik tepeler vadilerini gölgelemiş, sık ağaçlarla yer yer ormana dönüşmüş sert ve sakin bir doğa. Derenin diğer yakasında birkaç evden oluşan bir yerleşim var, köprüyü geçip orada kısa bir mola veriyorum. Sonrasındaysa bizi Dersim’e götürecek aracı beklemeye koyuluyoruz. Yeri gelmişken not etmeli, burada otostopa pek imkan olmuyor. Pülümür üzerinden Dersim’e gitmek için belli saatlerde geçen otobüs/dolmuş makul bir seçenek halini alıyor. Hava kararmadan bir otobüse denk geliyoruz ve Mutu’dan ayrılıp, virajlı yolda zirvelere doğru yükselmeye başlıyoruz usul usul. Pülümür’den sonraysa dar vadi boyunca ilerleyen sakin yoldan devam ediyoruz. İki yanımız yüksek, sivri tepelerle sarılı, dik surlar gibi. Akşam vakti şehir merkezine varıyoruz nihayetinde. Issız yolların ardından, küçük ama küçüklüğüne kıyasla hayli hareketli bir şehirle karşılaşıyoruz.
MUNZUR’UN SESİ DERSİM’İN ŞARKISI
Dersim, 30 bin nüfusuyla Anadolu’nun küçük il merkezlerinden biri. Cumhuriyet öncesi bölgenin önemli kentleri Hozat, Pertek gibi kasabalar iken cumhuriyetle birlikte ilin merkezi bugünkü yerde olan Kalan köyü yapılmış ve burası zamanla ilin en hareketli noktasına dönüşmüş. Munzur ve Pülümür çaylarının birleştiği yerde kurulu şehir, Doğu Anadolu’nun yüksek dağlarının arasında sıkışmış kasvetli bir şehir gibi durmuyor bu konumundan dolayı. Samimi bir yer. Böyle kasabaların insanları da samimi ve net olur malum. Kahvede kamp yapabileceğimiz yer konusunda konuşurken, dükkanını bize gecelik emanet edebileceğini söyleyen kahvenin sahibi güzel ve samimi bir karşılama yapmış oluyor daha ilk dakikalarda…
Gece yarısına doğru, Munzur’u gören, sesini duyan küçük bir çay bahçesine geçip, birkaç bardak çayla günü bitiriyoruz. Munzur’un şırıl şırıl akışı şehrin tüm sesinin önüne geçiyor. Gecenin karanlığında şarkı söylüyor gibi. Politikadan sanata, kitaptan, seyahate kadar çeşitli mevzular hakim etraftaki masalara, sesler birbirine karışıyor. Dersim, yaşadıklarıyla politik düşünmeyi hayatının parçası haline getirmiş bir şehir gibi. Bu kimlik edebiyata, müziğe ilgiyi de beraberinde getirmiş olmalı. Şehir bu fikri hareketliliğini gösteriyor ilk izlenim olarak gezgine. Puslu dağların ardında bir muhabbet bağına düşmüş meğer yolumuz.
YAŞAMIN KIYMETİNİ BİLEN ŞEHİR
İnsanoğlu hiziplere ayrılmayı sever ve hızla başarır. Tarih bunu farklı coğrafyalarda farklı şekillerde defalarca göstermiştir. Ama her defasında yeni isimlerle yeni ayrımların önü de alınamaz. Ve kendisi gibi olana, benzer düşünene güven bazen hayli abartılır, iyi olan herkesin sadece kendisi gibi düşünenlerden olduğuna inanır insan. Buna bir örnek sohbet sırasında Dersimli bir esnaftan geldi. Şehre gelen Ermeni gençlerle sohbeti sırasında benzer düşüncelerden dolayı gençlerin onu da kendi tabirleriyle ‘bizden’ görmesine biraz üzüldüğünden bahsetti ve anlatmaya koyuldu: “Size hak vermek için sizden olmam gerekmiyor. Başka milletlerden, dinlerden yahut görüşlerden olup da haksızlığa karşı olabilmeyi başarmalı insan. Sizden, bizden diyerek ayrılmadan. Herhangi bir yerden olmak değil önemli olan, haksızlığı görebilmek asıl önemlisi.”
Dersim’den ayrılıp Pertek Kalesi üzerinden yola devam ediyorum. Keban Barajı’nın ortasında kalmış kale, Neruda’nın bahsettiği hisarlardan biriymişçesine yer ediniyor zihnimde. Metafor yerini gerçeğe bırakıyor. Dersim topraklarına veda ederken Hatayi’nin Muhabbet Bağında şiirini hatırlıyorum bu kez. Şah İsmail’in Hatayi mahlasıyla şairliği vardır malum. Muhabbet Bağında şiiri ise belki de Anadolu’da en bilinen şiirlerindendir. Dersim vücut bulmuş da sanki onun kaleminden çıkmış gibidir sözleri: Benim yaralarım tuzum tuzum der, bir derdim var bin dermana değişmem.
Dersim yaşayan bir şehir. Çünkü yaşamın kıymetini bilen bir şehir.
Fatih Sınar