Bundan tam 82 yıl önce Dersim diyarında bir mahkeme kurulmuştu. Kadınlarımız, çoluk çoğumuz ve erkeklerimiz suçsuz, günahsız, savunmasız ve kendilerine sessiz bakışlarla tebliğ edilmiş hükümsüz idam fermanlarıyla, uçsuz bucaksız bir idam meydanına çevrilmiş Dersim’de sonsuz bir ölüme teslim edildik. İnfaz edilen aslında adalet, vicdan, hukuk ve insanlıktı.
1938 tartışması her açıldığında kamuoyunun ne söylediğimizden daha çok neden söylediğimizi tartıştığını biliyoruz. Bugün bu iki soruya da cevap vereceğim. 1938’te ne olduğu konusunda bizim zihnimiz de vicdanımız da berraktır.
Bilinmelidir ki silahların çekildiği bir meydana hakim olması gereken kurallar vardır. Binlerce yıl boyunca insanlığın hatalarından, günahlarından, pişmanlıklarından süzülüp, 20. Yüzyıl vicdan defterine silinmemek üzere not düşülmüş kurallar. Sebebi ne olursa olsun bazı araçları ve metotları kan dökerken bile insanoğluna hak, hasmına reva görmemiş kurallar; İnsanları başlarını keserek katletmek, insanları evlere doldurup ateşe vermek, insanların kanıyla Munzur çayını kızıla boyamak, hamile kadınları süngülerle öldürmek, uzaktan gördükleri karşısında çömeldiği bir taşın dibinde gözleri korkuyla donmuş ve kalbi durmuş çocuklar, aileleri sürgünlerde paramparça etmek; anneyi kızından, babayı oğlundan, kardeşi kardeşten ayırmak ki 38’te kaybedilmiş kızlardan, babalarının cansız bedenlerini elleriyle gömmüş oğullar, kardeşlerinin cansız bedenlerini elleriyle gömmüş kardeşler, evladının son bakışında kalmış babalar, kundaktaki çocuğunu ses çıkarmasın diye elleriyle boğmuş annelerden bahsediyorum.
Gerçek şudur; Devlet 1938’te Dersim’in kapısında insanlığından, vicdanından, aklından, mantığından soyunmuştur. Bu gün her geldiğinde ve fazla değil sadece ölmüşlerimize iki kelime ağıt yakıp iki damla gözyaşı dökmemiz bile güçlerine giden bu ülkenin vicdan yoksunu tarihçileri ve siyasetçileri bilmelidir ki canımızı almış olanlar bile BİZDEN SİZİN KADAR NEFRET ETMEDİLER. Yüzlerce askeriyle evinde misafir olduğu ağaları, sürgünde evinde şanıyla ağırlamış paşalar. Yaşadıklarını ve gördüklerini hatıralarından, zihninden dahi silmeyi dilemiş askerler. Canını aldığı hasmına mezarı başında ağıt yakmış subaylar ŞAHİDİMİZDİR.
İşte bir Yüzbaşı’nın, Dersim toprağının en yiğit evlatlarından Bezgörlü Kanbora’ya ONUN MEZARINDA söylediği şu şiir,
Dersim 38 her açıldığında dilleri buzdan bir bıçağa dönenlerin vicdanlarına dokunsun; Ey Yolcu durup baktığın bu mezarın sesi vardır İnsanlık ve mertlikte bunun da hissesi vardır O yıkılan bir dağ idi O göçüp giden bir yar idi Bilinmelidir ki her açıldığında Dersim 38 tartışmasına gönülsüzce tarafız. Acılarımızın hoyratça ezilmesi, zulmün meşrulaştırılması, bu dünyadan insanoğlunun en zalim kılıç darbesiyle göçüp gitmiş atalarımızdan fazla değil bir nebze hürmetin ve merhametin esirgenmesi duygularımızı incitmektedir. Sözümüz haklılığımızı ispat için değildir; böyle bir çabayı zul sayarız. Bu ülkede birlikte yaşadığımız kardeşlerimize ağıdımızı ve kederimizi paylaşma çağrısı yapmak için; yüreğinde vicdan ve merhamet taşıyan insanlarla bir arada yaşadığımız inancını korumak için konuşuyoruz. Tolstoy’un insanlık eşiğini hatırlatıp bir toplum ve ulus duygusunun ancak başkasının acısını duyumsamakla mümkün olabileceğini, kimi zaman başkasının türküsünü söyleyip kimi zamansa başkasının ağıdını yakmanın asil bir kardeşlik çağrısı olduğunu düşünüyoruz. Ve ne olursa olsun umudumuzu ve inancımızı korumakta kararlıyız. İngilizlerin kışkırtmasıyla isyana kalkıştığımızı söyleyenler bilsin ki aklımızın ve yolumuzun zamanda kesiştiği bir İngiliz varsa, o bilgeliğiyle bize yol gösteren Winston Churchill’dir. “Bugün ile geçmiş arasında bir kavga başlatacak olursak, geleceği de kaybederiz.”
38’te korkunç acılar yaşayan atalarım bu bilgelikle Cumhuriyete düşman olmadılar düşmanlık etmediler. Onların duygularının ve düşüncelerinin mirasçısıyım. İşte bugün bu amaçla konuşuyorum; bu toplumda birlikte yaşadığımız kardeşlerimizi 80 yıl sonra bile yüreklerimizde hissettiğimiz sarih bir tarihe ikna etmek için değil; geçmişin acılarından kin ve intikam duygusu yaratmanın peşinde olmadığımızı; yaşanmış acıların bizi bölmesini değil birleştirmesini söylemek için….
Saygılarımla