• BIST 9636.12
  • Altın 2930.278
  • Dolar 34.6515
  • Euro 36.3536
  • İstanbul 8 °C
  • Ankara -2 °C
  • Tunceli -1 °C

Dersim Betonlaşıyor Yazısı Üzerine

Dersim Betonlaşıyor Yazısı Üzerine
Dersim Betonlaşıyor Yazısı Üzerine-Mahmut Nizam Özlütaş

Sayın Haydar Çetinkaya’nın gazetenizde çıkan “Dersim Betonlaşıyor” başlıklı yazısında bahsedilen sorun hakkında görüşlerimi paylaşmak istiyorum; umarım değişik çevreler de bu konu hakkında fikirlerini paylaşırlar. Mümkün olduğu kadar yazıda belirtilen ana sorundan uzaklaşmadan konuyu biraz daha geniş bir çerçeveye taşımakta yarar var.

Gözlerinizi bağladığımızı, Türkiye’nin bir ilinin yeni yapılaşan bir mahallesinde de açtığımızı düşünün, çok büyük ihtimalle o şehrin hangi şehir olduğunu tahmin edemezsiniz. Maalesef ülkemizde özellikle son on yıldır tüm şehirlerimiz birbirine benzemeye, kentler arası doku farkı kaybolmaya başladı; yaygın olarak beş katlı betonarme bina dışında konut üretilemiyor. Kentlerimizin ayırt edici mimari ve yaşamsal özelliklerini sadece eski mahallerinde görebiliyoruz. Gezdiğiniz şehirleri aklınıza getiriniz, farklılıktan çok benzerlikleri fark etmeye başlayacaksınız. Dersim de betonlaşmanın gözümüze batmaya başlıyor olması başka şehirlerin on yıllar önce yaşadıkları bazı süreçleri bizim şimdi yaşıyor oluşumuzdan kaynaklanıyor, Türkiye tipi şehirleşme sürecine eklemleniyoruz. Maalesef.  Dolayısıyla  “Dersim’de Betonlaşma” yı tartışmak Türkiye’de konut üretim sistemini tartışmak anlamına da geliyor.

 Dersim’de şehrin çekirdeği olan, yaşayan, kendine has dokusundan bahsedebileceğimiz binaların çok çok büyük kısmı “afet riski altında konutlar” olarak yasa karşısında “kaçaklar”. Ama oturmak istediğimiz konutlar da onlar, bahçeli tek katlı yeşillikler içinde. Yani bir tarafta mühendislik hizmeti almış projesi iyi mimarlar tarafından çizilmiş, belediyece onaylı, tüm denetimleri yapılmış ama gönlümüzdeki olmayan yasal binalar, diğer tarafta yasalar karşısında “kaçak”” insan hayatını tehlikeye atan” konutlar ama dokusu olan, yaşamak isteyeceğimiz konutlar.

 Türkiye’de barınma hakkı devlet nezdinde sosyal devlet anlayışı ile vatandaşına sunulması gereken bir hizmetten çok cari açığı azaltmak, durgunluk dönemlerinde piyasalara doping etkisi yaratacak bir ilaç olarak görülüyor. Vatandaş nezdinde ise konut temel bir ihtiyaçtan çok, yatırım aracı olarak görülüyor. Konut ihtiyacı arsa sahipleri -ya da potansiyel arsa sahipleri- ile devlet arasında zimmi bir anlaşmayla müteahhitler üzerinden çözülüyor. Hepimizin pişmanlığı değil mi on yıl önce Siyenk’den bir arsa satın almamış olmak?

Barınma ihtiyacını sadece müteahhitler üzerinden çözmeye çalışan bir anlayış da sadece kimin, nereye, ne kadar bina yapabileceğini düzenlemek mantığı ile yazılmış kanunları doğuruyor. Biz teknik elamanlara da maalesef insanların nasıl binalarda yaşayacaklarını hayal etmek yerine, haksızlık yapmadan, konut üretiminin yarattığı fazlalığı bölüştürmeye çalışmak kalıyor. “Arsa sahibi” olan sizlerde aynı durumdasınız, nasıl bir binada yaşamak istediğinizi hayal etmek yerine parselinizin imar durumu ile ilgilenip kaygılanıyorsunuz. Hâlbuki topluca nasıl bir evde yaşamak istediğimizi hayal etmeliyiz. Kanunlarımızı da buna göre düzenlemeliyiz.

 “Dersim Betonlaşıyor” şikâyetini sisteme kanunlara havale etmek gibi bir niyetim yok.  Tabi eksikliklerimiz yetersizliklerimiz var,  daha iyisini yapabilecekken yapmamış olabiliriz, ancak mevcut durum içerisinde alternatifler üretmeye çalışıyoruz: Cumhuriyet mahallesinde yapılan imar revizyonu ile TOKİ siz bir konut yenileme sistemi üretmeye çalıştık. Önümüzdeki sene meyvelerini alacağımızı düşünüyoruz. Bu çalışmamız bölgede de ilgi ile karşılandı ve örnek bir proje olarak inceleniyor. Çalışmalarımızda temel ilkemiz her zaman daha fazla ortak alan yaratmak oldu.

Haydar Çetinkaya’nın yazısından sonra TMMOB Mimarlar odası ile şehrimizdeki  serbest çalışan mimarlarla bir toplantı yaptık. Başka yapılarında katılımı ile bir “mimari estetik komisyonu” kurma kararını aldık. Yasaların bize bıraktığı hareket alanı içerisinde daha estetik binalar üretilmesini sağlamaya çalışacağız.

Son olarak Anadolu’da istisnai, kültür mirası olarak alabileceğimiz yapıları aklımıza getirelim. (İshak Paşa Sarayı, Çift Minareli Cami, Mardin evleri vs…)  Tüm bu yapılar Beylikler döneminde özerk yapıların hâkim olduğu dönemde ya da Osmanlı içinde görece özerk yönetim dönemlerinde inşa edilmiştir. Çok açık ki İzmir’i, Konya’yı, Artvin’i, Manisa’yı aynı imar kanunu ile yönetmeye devam edersek bir kültür mirası üretemeyeceğiz. Kentlerimiz birbirine benzemeye başlayacak, beş katlı binalarda yaşamaya mecbur kalacağız.

 

Mahmut Nizam Özlütaş

Tunceli Belediyesi

İmar ve Şehircilik Müdürü

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim