• BIST 9639.77
  • Altın 2938.015
  • Dolar 34.6322
  • Euro 36.5915
  • İstanbul 8 °C
  • Ankara 2 °C
  • Tunceli -3 °C

Dersim Edebiyatının Usta İki Şairi

Dersim Edebiyatının Usta İki Şairi
Zazaca’nın Dersim lehçesinde yazılan şiir üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan biri Kamer Söylemez, diğeri ise Hasan Yıldız. Neden bu iki şairi bir arada değerlendirdiğimi makalenin içinde bulacaksınız.


 

Zazaca’nın Dersim lehçesinde yazılan şiir üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan biri Kamer Söylemez, diğeri ise Hasan Yıldız. Neden bu iki şairi bir arada değerlendirdiğimi makalenin içinde bulacaksınız.

 

SÖZLÜ ANLATIDAN YAZILI AKTARIMA  DERSİM EDEBİYATI – 2

 

HAYDAR KARATAŞ – ÖZEL DOSYA

 

„…Aman aman bu insanlıktır

 Ne gözleri var ne kulakları

 Ey benim toprağım seni öpüyorum

 Sıcak… ve yumuşak…“ (Kamer Söylemez)      

 

Zazaca şiir deyince, Dersim edebiyatının iki usta şairi : Kamer Söylemez ve Hasan Yıldız

 

Bir süredir azınlık edebiyatı üzerine okuyorum, Türkçe dilleri dışında yazılan şiir, hikaye, roman… Türkçe dışıda deyince akla hemen Kürtçe yazılanlar gelir elbet, ne yazık ki Kürtler politik olarak hayatı fazlasıyla meşgul etmelerine rağmen, edebiyatta ciddi bir dağınıklık içindeler. Kürt entelektüelleri ve Kürtçe yayın yapan medya, edebiyatın, toplumdaki önemini henüz kavramış değiller. Ancak bütün bunlara rağmen, azımsanmayacak bir Kürtçe edebiyat var, ilk modern Kürtçe romanı yazan Erebo Şemo’dan bu yana, Kürt Romanı okuma Klavuzu yazan, Abidin Parıltı ve Özlem Galip, Kürtçe, Zazaca, Soranice dillerinde 242 roman eserinin olduğunu liste halinde kitabın arkasında belirtmişler. İnsan hayretler içinde kalıyor, dünyada 6 bin yediyüz civarında dil bulunuyor, bu dillerden edebiyat ürünü verebilen dil sayısı sadece 76’dır. Yani dünyanın yarısı dilsiz! Peki nasıl oluyor da, eğitim ve kamusal alanda kullanılmadığı halde  Kürtçe, Zazaca ve Soranice’de bu kadar çok eser verilebiliniyor? Bu sevindirici elbet.

 

Ancak ben Kürtçe okumasını bilmem, bu makalede esas olarak Dersim dillerinde verilen şiir üzerine, daha doğrusu Dersimli iki şairin şiir geleneklerine dair bir iki kelime söylemek istiyorum. Daha pek çok şair vardır elbet, Kürtçe’nin Dersim here-were lehçesinde de şiir yazan vardır (ben bulamadım) ama ben daha çok kendimi zorlayarak okuduğum Zazaca’nın Dersim lehçesinde yazılan şiir üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan biri Kamer Söylemez, diğeri ise Hasan Yıldız. Neden bu iki şairi bir arada değerlendirdiğimi makalenin içinde bulacaksınız.

 

Bu iki dil hünerlisi şairin şiir geleneğine geçmeden önce, Zazaca şiir geleneğine de vurgu yapmakta yarar var.

 

Zazaca yazı dili, ilk dönemlerde esas olarak Kürtçe dili içinde kendini ifade etme alanı buldu. Akraba diller olması nedeniyle, Zazaca’nın alfabesi de Kürtçe eksenli oluşturuldu denebilir. Uzun bir dönem Kürtçe ve Zazaca yan yana büyüdü, büyük kardeş küçük kardeş muamelesine dair söylenceler bu birliktelik döneminde yavaş yavaş oluştu denebilir…

 

Ancak Zazaca ürün veren ilk şairler, deneme yazarları kendini Kürt dilinin bir parçası görüyorlardı ve gayet uyumlu bir ahenk içinde de bu iki yasaklı dil yana yana büyüyordu. Sözsel anlatıdan yazılı aktarıma geçen diller, genelde birbirine karşıt büyümüşlerdir. Bunun pek çok nedeni var, gönül isterki diller içiçe bir barış içinde birbirlerini besleyerek gelişsinler, yazılı aktarımlarını eşzamanlı diğer dile çevirsinler ve duygudaşlık paydasını korusunlar.

 

Ancak Kürtçe’nin içinde alfabe ve geleneğini oluşturan Zazaca yazan yazarlar, ne yazık ki 1990’lı yıllara gelindiğinde bu içiçe gelişmenin açıktan açığa sekteye uğradığı görülür. Bunun pek çok politik ve konjektürel nedeni vardır elbet, bunlar üzerinde durmak bana düşmez. Şu kadarını söylelesem bu iki dilin neden gittikçe birbirden koptuğunu da edebiyat sınırları içinde açıklamış olurum: bu birliktelik, karşılıklı edebi geçişkenlikler yerine, politik bir argümanla korunmaya çalışılıyordu. Bir örgüt içindeki zazaca ve Kürtçe yazanlar edebi paylaşımlar yoluyla değil, örgütsel ortaklıklar çerçevesinde bir araya geldiler. Mesela Zazaca yazılan bir şiiri Kürtçe diline çevirmediler, Kürtçe yazılanı da Zazacaya, aslında her iki dilde ürün veren yazarlar eserlerini ortak kullandıkları Türkçe çeviriyle beraber vererek de, bu ortaklığı koruyabilirlerdi. Ancak süreçle birinin yazdığını diğerinin anlamadığı bir durum ortaya çıktı ve duyusal bir yabancılaşmaya yol açtığı görülür.

 

Modern Kürt ulusunun teorik oluşumunun  1990’lı yıllarla birlikte bir doyum noktasına ulaştığı faktörünü de değerlendirmek gerekir. Politika ile uğraşan kesimler bu gelişmeleri takip edemediler gibi gelir bana. Zaten bizde politikacılar edebiyatı pek sevmezler de, geleceklerinin oradan geçtiğini görememek, her daim siyasetçiyi hayatın dışına itmiştir. Kürtlerin artık modern ulus dizgesini oluşturmasıyla, Zazaca yazan şair ve yazarların oradan bir kopuş sürecine girdiği görülür.

 

Bir dilin akraba dil ailesinden kopmasının sanıldığı gibi yarardan çok zararı vardır. Ilk başlarda göreceli olarak bir yükselişe geçer, ancak kısa bir sürede ayrışan dil hızla uluslaşma sürecine girer ve kendini sınırladığı görülmüştür. Ulusçu fikriyatın edebiyata hakim olmasını bu sebeple her daim sakıncalı bulururum, dili sıkıştırır, kuru, esnek olmayan bir ürün verme sürecine sokar sanatçıyı. Türk edebiyatında da bunu görmek mümkündür, Servet-i Fünun edebiyatı henüz Türkçe edebiyatın başlangıcı olmasına rağmen, edebi derinliği Cumhuriyetin ilk dönem eserlerinden daha zengindir. 1930’lu ve kırklı yılların Türkçe edebiyatı son derece kuru ve abartıya dayanmıştı. Oysa Güneş Dil Teorisi ile atılan Arapça ve Farsça etkiden kurtulma, dili sadeleştiriyoruz şiarı, Türkçe dilini zenginleştirdiği sanılır. Ne yazık ki bu sadece göreceli oldu, bir Orta Asya dili olan Türçe geldiği Anadolu toprağında Arapça ve Farsça, hatta batı dilleri ile ilişki kurmuş ve ruhuna komşu dillerin ahengini yedirmiştir. Dil karşılıklı alır verir, sözkonusu edebiyat olunca, bu alış veriş muazzam bir hikaye oluşumuna da hizmet ettiği görülür. Başka bir dilde hikaye, masal, ağıt nasıl yakılır, nasıl anlatılırı edebiyatçı orada keşfedebilir.

 

Dilsel kopuşun ilk heyecanı ve enerjisi göreceli bir sıçrama yaratıyormuş hissine sokar yazarı. Bu tehlike gördüğüm kadarıyla Zazaca ve Kürtçe yazan yazarlarda da mevcut. Bir kaç madde halinde, Zazaca’nın Dersim lehçesindeki[1] şiir geleneğinin geçmiş ve bugün ilişkisini kurmak mümkündür.

 

Bunun ilki Dersim klam geleneğidir, Dersim klam geleneği, hem Dersim Kürtçe’sinde (Here-Were) ve hem de Dersim Zazaca’sında (Be-So) halkın ruhunu dile getiren bu söylence geleneğine dayanır. Kürtçe’nin Dengbej geleneğindeki hikayeyi bir kaç boyutlu anlatma zenginliği, Dersim dillerinde tek orjinli, bazısında en fazla iki boyutlu anlatıldığı görülür, oysa Dengbej’in makam tutturarak sonsuz anlatı geleneği, her ne kadar taklit edilmişse de başarılı olunamamıştır. Ancak Dersim Klam geleneği daha yakın zamana kadar Erivan radyosundan Kürt sanatçıları dinleme alışkanlığı devam etmiştir.  On İki Dağın Sırrı romanımda Dengbej’in bu sonsuz anlatı geleneği ile Klam söyleyicilerinin ve Anadolu Ozan geleneğinin nasıl gelip Dersim’de iç içe geçtiklerini anlatmaya çalışırım.

 

İkinci boyut, Dersim’in Zazaca lehçesinde şiir yazan şairlerin bir taraftan Dersim Klam geleneğinden beslenirken, modern Türk şiirinde ki, şiir yazımını da kendine esin kaynağı olarak aldıkları görülür.

 

Yani Dersim Zazacasında şiir yazan şairin durumu şudur: dilsel olarak Kürtçe’nin içinde kendine alan bulmuş, orada ifade etimiştir. Bu onun ilk günleridir. Zazaca alfabenin oluşumu, gelişimi önemli bir aşamaya kadar Kürtçe edebiyatla paralel gitmiştir. Özellikle Kamer Söylemez’in şiirinde bu zenginliği görmek mümkündür. Mesala Mehmet Çetin daha çok Türk şiir akımı içinden Zazacaya yönelirken, Kamer Söylemez’in şiiri Dersim halk geleneğine daha yakın durur, yaşlıların Erivan radyosunu dinlemek, Kamer Söylemez’in şiir tınısında hissedilir. Şiirinin müzikalitesi, ahengi ulusçu, kalıplar içinde değildir, evet muhaliftir, yöre külütürü kadar muhalif, ancak Söylemez’in şiir ruhu yaşlı dersim insanın ruhsal akışını bir modernite ile ilişkilendirerek her mısrada yansıtır.

 

Türkiye’de anlaşılmaz bir uluslaşma süreci yaşanıyor, diller birbirini reddetiyor,  hikaye ve şiir anlatımını tek tipleştirerek ürün vermeye çalışıyorlar. Azınlık edebiyatı, karşılıklı çevrilmiyor, karşılıklı etkilenim ve çok kültürlü bir edebiyat kanon’unun oluşumu da sağlanamıyor.

 

Hala yazılı edebiyatı milletlerin uluslaşma bilincinin aracı görenler var, bunun bir ulusun başına neler getirdiğini, bir dile de yapılacak en büyük kötülük olduğunu henüz görmüyorlar. Kamer Söylemez, Türk şiir akımını ve Kürtçe şiir akımını yakından takip ettiğini, şiirini okurken fark etmek mümkün. Şiirinde yer yer Kürt bir Dengbej, bazen bir Dersim Klam yakıcı, bazen bir halk ozanı ve birden Nazım Hikmet ve Ahmet Arif geleneğini hemen size hissettirir. Yazı dili, Zazaca yazan diğer şairlerden hemen ayrışır ve dile hakim olduğu algısını da yaratır okurda. Zazaca’nın modern şairi kimdir denirse, hiç çekinmeden Kamer Söylemez’in şiiridir demek mümkündür. Şiirinde abartıya kaçmaz, toplumsal sorunu şiirine yedirirken okuru öfke ve kine yönlendirmez. Tarihsel olayları birer tragedya olarak ele almaya çalışır. Şiir temasında konu ettiği olguyu sadeleştirirken, asla başka, kişiyi insan unsuru olarak ele alır. Onun derdi insanlığın gidişatınadır, önermesi de öyle. Ancak bundan kimse, aha kendi toprağını inkar ediyor algısına kapılmasın, aksine evrenseldir onun şiiri, şiirindeki temanın dayandığı toprak o kadar bellidir ki, şu mısralarda görüldüğü gibi:

 

„…Aman aman bu insanlıktır

 Ne gözleri var ne kulakları

 Ey benim toprağım seni öpüyorum

 Sıcak… ve yumuşak…“

 

 

Amen amen sane mordemiya

 Ne çıme xo este

 Ne gose xo..

 Ey herde ma ez to backon.. germ… nerm..

 

Keşke Söylemez’in şiirlerini Türkçe ve Kürtçe dillerine kazandıracak iyi çevirmenlerimiz olsa.

 

Hasan Yıldız, sadeliğin sesi

 

Bu bölümde yer vermek istediğim bir diğer şair  Hasan Yıldız. Hasan Yıldız’ın şiirleri üzerine daha önce de bir makale yazmıştım.

 

Hasan Yıldız bir fabrika işçisi, kötü Türkçe şiirler yazıyor diyebilirim. Ama sözkonusu kendi ana dili Zazaca olunca Yıldız, bir masal kahramanı oluverir ve dilinin ahengi ruhu tamamen değişir.

 

Hasan Yıldız’ın Zazaca’nın Dersim lehçesinde yazdığı şiirler, bir halkın ruhu gibidir onun şiiri. Yokluğu, acıyı, sefaleti dile getiriyor.

 

Şiirinde Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirindeki sadelik gibi, bir berraklık görülür, dağ, taş, börtü böcek onun şiirinde dile gelip konuşur.

 

Hasan Yıldız Güney Almanya’da oturur, iki kez çıktı Zürich şehrine beni ziyarete geldi, bir cafe’de oturduk ve defterini açarak şiirlerini bana okudu, okurken Yıldız’ın gözlerine, titreyen ellerine, acı çeken ruhuna bakmaktan kendimi almadım. Hayır o bir şair, dilinde asla bir teredüt yok, okurken, bir dağın ayaklanıp üzerinize düşeceğini hissedebilirsiniz. Yokluk, sefalet… göçmenlik, kültürün can çekişmesi.

 

İkici ziyaretinde, bu şiirlerine müzik yaptığını da söyledi, eve kapandığını, ve şiirini önce müzikle oluşturduğunu söyledi… Zazaca şiir yazımının en önemli vurgusu budur, müzikten çıkmıştır, yani klamdır onun ruhu.

 

Hasan Yıldız’ın şiiri propaganda şiiri değildir, Zazaca yazımıyla uğraşan, Zazaca dilinin ruhunu hissetmek isteyenlerin mutlaka okumasına inandığım bir şair.

 

Hasan Yıldız  pek çok şiir kitabı da yayınlamış. Yayın evleri onun bu has şiirini para karşılığı basıyorlarmış. Bu şartlarda yazıyor ve bir aşkla onu okura ulaştırmaya çalışıyor. 2005 yılında Vejiyaişe Tiji yayınlarından 29. Kitap olarak çıkan hasan yıldız’ın Pukeleka şiir kitabından, tufan.. ya da Boran manasına gelen şiirini buraya almak iseterim.

 

Hasan Yıldız’ı şiir geleneğini Kamer Söylemez’den ayıran pek çok yan var, ancak benim buraya bu iki usta şairi yan yana değerlendirmemin manası tamamen başka. Böylelikle ilgilenenlerin daha sağlıklı bir değerlendirme yapmasını da birazcık sağlamış olurum diye düşündüm. Hasan Yıldız Zazaca alfabesinin Kürtçe dili içinde gelişen akım dışında, alttan gelen bir şair, yazılı dili kullanma usulü tamamen kendisine özgüdür.

 

Yani yer yer kendisi alfabe bulmuştur. Zazaca’nın en zor yanı olan, yazılı dile aktarımdaki seslendirme yöntemini farklı kullanımla yapmaktadır. Oysa Kamer Söylemez, teknik olarak dili şiirinde kullanır. Biraz Zazaca dil bilgisi olan rahatlıkla şiirini okuyabilir, ancak Hasan Yıldız’ın şirinin nasıl seslendirildiğini, ancak Yıldız’ı dileyerek anlamak mümkündür.

 

Yani siz siz olun, kendi ana dilinizde yazamasanız dahi, Hasan Yıldız örneğinde olduğu gibi yazmak mümkündür, harfler ve kelimeler eksik yazılsa dahi, bir şiirin sanatsal niteliğini belirleyen bu biçimden daha farklı şeyler vardır. Bir şiirin içeriği, dili kullanma biçimi, ruhsal yapısı vb, daha pek çok etken. Buraya Kamer Söylemez’in okuduğu bir şiir videosu’nu da ekleyeceğim.

 

Yıldız’ın son zamanlarda yazdıkları ve kara defterinden bana okuduğu şiirler gerçek şaheser örneğidir, ancak iyisi meraklıların ulaşabileceği ve yayınlanmış şiirinlerinden bir örnek vermek:

 

Pukeleka, tevera va daru demdano

 Vore çever gureto, mara çı wazena

 Bone quluke, çerange şiaye

 Zulmeta, çım çımu neveneno bıra

 Asmen biyo tari, rastiye bıriya waye

 Je taliye Kımancı dina biya tariye.

 

borandır, dışarıda tufan ağaçlar deviriyor

 karakış tutmuş kapıları, bizden ne ister

 Karanlık, göz gözü görmüyor

 Gök karardı, ışık terk etti

 Kırmaciya’nın kaderi gibi dünya karardı..

 

Heli amo, verg amı dorme ma gureto

 Keşi ra ven nevejino, herkes sae ke meytio

 Uyira deste ma şikiya, terseme bıne bonu de

 Teseliya ma bıriya, terseme bıne bonu de

 Teseliya ma bıriye, Haq mare wayi niyo

 Zaneme bıra zameme, awa ke yene sare ma ser, zaneme

 Uncia ki ma zuvini ra destane hu rameme.

 

Kurtlar, kargalar gelip sarmış

 Sanırsın bir ölüm, susmuş herkes

 Elimiz kolumuz bağlanmış, korkudan sığınmışız damlara

 Umut kırılmış, hak sahipliğini bırakmış

 

Pukeleka, kemer u kuçi welegne dane

 Theyr u thuri beperr mende, neperrene ra

 Hard lerzeno, zere her çi çhızzeno

 Zon biyo lal, gos biyo kherr, çım biyo korr

 Nevano, neheseneno, neveneno

 Herkes hore mezela hu kıneno…

 

Borandır, dağ taş inliyor

 Yaban kuşları takatsiz, kanatsız

 Toprak inliyor, herkesin içi yanıyor

 Diller lal, kulaklar sağır, gözler kör…

 Görmüyor, şitimiyor, duymuyuyor..

 

Herkes kendi mezarını kazıyor… (Hasan Yıldız, Pukeleka)

 

 

 

Birde Kamer Söylemez şiirine bakalım:

 

…na çi dirvetya xorîya melem karnêkeno

 ne dewreşî famkenê ne aqil sono ser

 no sene esqo bi dez bî mi tomkerd

 kotya raye kotya vaye keremke bê tever

 ey ya candar ya însan ya heq

 ez amu bi esq…

 

‘’…bu ne derin yaradır merhem kâr etmez

 ne dervişler anlar ne akıl erer

 bu ne acılı aşktı benim tattığım

 hani yol yolak nerde bir bakıver

 ey ya yaradan ya insan ya hak

 ben geldim aşk ile…’’ (Kamer Söylemez)

 

Tarıxo Newe

 

keşî na nêpîtenê

 û keşî ma famnêkerdîme

 çike

 reyna dîna amayena ma nêhesevnabî

 

vejayme buko

 çola mezelunê kalik û bavukunê xora

 royê domonunê soykêku guret

 domonê ke pizê maya xo de ebi sungî qirbî

 

mezelunî înan ra vejayme

 ma royê cuwaniku guret

 cuwanikêkê dican bî

 û ebi sungîye kêrazinî ameybi kîstene

 zirçayîs û nalenya înan zerê ma de bîye

 

ebi pêro rutrupalîya xo vejayme meydan

 wiştîme ra dikê

 fecîrê sodirî de wertê xizanîye de

 guret binê bandire

 tarîxê xo yo qilerîn û gonin

 pelge bi pelge şut

 

ebi awa çemê Munzurî, Firatî û yê Hezilî

 awa Zapî de gonya xiyanêtî verdîye de

 hurdî hurdî pol pol bî sipe tarîx

 

bîme axme buko

 tarî de jê roştya asme

 ko bi ko pul bi pul

 ro kewt canê merdu weşîye dest kerd ci

 kemerunê husku sero royayî leyê rejî

 sasbîye bêbextîye kewenya daristanî rê

 vake no xort kî mireno

 

dapêro dikê

 çu bi çu tifong bi tifong

 texeletê tarîxê qilerinî nêbîme

 û xo wenêdard

 roza ke ma tekûteyna bîme

 onca kî warronêginayme

 hama

 qeyta jû cîgere honde cîgera ma nêvêsê

 û zondnêda cîgera herdê mara qederî

 qeyta jû cîgere

 hama qeyta keş kî honde ma

 serbestîye sêzutnêkerdenê

 

vêsayme buko

 kile henke bîye berz

 roştya tîjî bîye vîndî

 tarî nêmend sew û zerrê ma de

 esqê Mem û Zîn yê Leyla û Mecnunî

 na kile onca ardî ra ma vîrî

 her keşî lawıkê xo newede nusnayî

 her keşî her teyrî xorê esqê dî

 kes bêkamîye û bêwayîr nêmend

 nika sevda her keşî na riwalra bereqîna

 

nayerawo ke dikê

 ma de fecîrê sodirî zovnayê

 raştîyade xiravina hama rasta

 ma de fecîrê sodirî

 ebi estena tîjî sur nêbîyê

 surenya fecîrê welatê ma

 gonî ra yena dikê

 

gonya domonunê ma…

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim