Şevket Süreyya Aydemir de söz ediyor Dersim ve Dersim’liden. Ama söylediklerini hemen aktarmayacağız. Biz de, önce, Ondan söz edeceğiz…
Şevket Süreyya; ne roman, ne de öykü yazarıdır. Ve ne şairdir. Ayrıca ne de siyaset adamıdır. Şiirimsi “ biyografi” yazarıdır… Tek Adam Atatürk’ü, İkinci Adam İnönü’yü ve Enver Paşa’yı yazmıştır. Bir de Suyu Arayan Adam’ı var. O adam kendisi…
Edirne’nin gençlerindendir… Öğretmen okulu öğrencisidir. Birinci Dünya Savaşı zamanıdır. Kendisi istediği için yedek subay yardımcısı olarak asker edilir.
Savaşın bitiminden sonra, okulu bitirip öğretmen olur. Azerbaycan, Türkiye’den öğretmen istediği için Azerbaycan’a gider; bir müddet sonra da; komünist üye olarak Moskova’da üniversiteye yazılır. Bitirip 1923’te İstanbul’a döner. Hem öğretmenlik yapar, hem de Aydınlık adlı dergide yazılar yazar. Dergi, komünizm yanlısıdır. Kapatılır.
İstiklal Mahkemesi tarafından tutuklanıp yargılanır. 10 yıla mahkum edilir. Ama bir buçuk yıl sonra Afyon cezaevinden tahliye edilir. Çünkü, Cumhuriyet Bayramı affından yararlanmıştır.
İşsiz kalmıyor. Milli Eğitim Bakanlığı Teknik Eğitim Genel Müdürlüğü yardımcılığına atanıyor. 1950’de emekli edilir. Ama Şevket Süreyya, o görevi ile bilinmez. Bir düşünür olarak bilinir. Çünkü, Cumhuriyet’e bir “ideolojik” bütünlük kazandırmak gerektiğini düşünmüştür. Bu nedenle, Kadro Dergisi’nin kurucularından biri olmuştur. Kurucu ve yazar olarak “ beş kişi” daha var. Bunlardan biri Yakup Kadri.
Kadro önemli bir yayındı. İçeriği hala tartışılıyor…
Suyu Arayan Adam, her halde çok az kişinin bildiği bilgilerin kaynağı… Eserde Enver Paşa’nın hali var… Ahmet Hamdi Akseki’nin tutukluluğu var. Mahkemeden çıkan Atıf Hoca’nın duruşu ve kıyafeti var. Troçki’nin görüntüsü var. Ve var oğlu var…
Lafı Aydemir’in Dersim için söylediklerinin kısa olması nedeniyle uzatmadık. Şevket Süreyya, hatırlatılmalıydı…
Şevket Süreyya, gerekli eğitimi gördükten sonra Kafkas Cephesi’ndeki birliğine katıldıktan sonra oldukça “ meşakkatli” bir yolculuk yapar. Dersim o yolculukta yer alıyor.
İşte söyledikleri:
“(…) Daha uzaklarda, Fırat’ın ötesinde zirveleri daimi karlarla örtülü Munzur sıradağları aşılmaz bir duvar halinde Dersim’i çeviriyordu. Dersim, Türkiye’nin içinde, fakat Türkiye’den ayrı bir parçaydı. Haritalarda görünürde bizim, fakat hiçbir zaman bizim olmamıştı. Ne yol verir, ne kervan geçirirdi. O da kendi ağalarının kendi şeyhlerinin elinde, kendi adetleri, kendi kanunları ile dilediği gibi yaşardı. Etrafını haraca keserdi. Etrafındaki köyler, kasabalar, hem Devlet’e hem Dersim’e vergi verirlerdi. (…)”
Rıza CAN