2 Temmuz 1993'te Sivas'ta ateşe verilen Madımak Oteli'nde yaşamını yitiren 35 kişi, Türkiye’nin birçok kentinde anıldı.
Dersim Emek ve Demokrasi Platformu tarafından da Seyit Rıza Parkı’nda açıklama gerçekleştirildi. Platform tarafından yapılan açıklama ve etkinliklerin günün anlamını yansıtmada eksik kaldığını ifade eden vatandaşlar, Alevi toplumunu yasa boğan bu olayın sadece açıklama ile geçiştirilmesini eleştirdi.
Her yıl Dersim’de yapılan anmanın gerçeğinden ve halktan kopuk yapıldığı eleştirisinde bulunan vatandaşlar, anmanın içeriği ile ilgili yeni düzenleme yapılması gerektiğini ifade etti.
Hayatını kaybedenlerin anısına yapılan bir dakikalık saygı duruşunun ardından Dersim Emek ve Demokrasi Platformu adına açıklamayı okuyan Ali Ekber Kaya: “2 Temmuz 1993 tarihinde, Sivas Madımak otelinde yaşatılan katliamın üzerinden 29 yıl geçti. İnancın, bilincin, direncin simgesi olan, Pir Sultan Abdal’ı anma etkinliklerinin ilk üçü Pir Sultan Abdal’ın yaşamış olduğu Yıldızeli’nin Banaz köyünde gerçekleştirilmişti.
1993 yılında, Sivas merkezde yapılması planlanan 4.anma etkinlikleri, program dahilinde devam ediyorken; gerici faşistler tarafından, günler öncesinden başlayan provokasyonlar sonuç vermiş ve devletin kolluk güçleri gözetiminde Madımak Oteli’ne doğru yürüyüşe geçen, kışkırtılmış, gerici ve yobaz kalabalık Oteli ablukaya almıştır.
Gözü dönmüş kalabalığa sekiz saat boyunca hiçbir müdahale de bulunulmamıştır. Hafızalarımızdan asla silinmeyecek slogan ve sevinç naraları eşliğinde otel ateşe verilmiş ve 33 aydınımız, ozanımız, sanatçımız, semahçımız, gencimiz kısacası aydınlık geleceğimiz ile birlikte 2 otel görevlisi de diri diri yakılarak katledilmiştir. Bu katliamda 105 canımız da yaralanmıştır”dedi.
Katliamda yer alanlar ile ilgili göstermelik davalar açıldığını belirten Kaya, “2 Temmuz Madımak katliamının üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen, katliamın hesabı verilmemiş, arkasındaki gerçek sorumlular açığa çıkarılmamış, katliamda bizzat rol oynayan çoğu piyon bir grup hakkında göstermelik davalar açılsa da adalet yerine getirilmemiştir.
Faillerin çoğu affedilmiş, yurt dışına çıkarılmış, normal yaşamlarına devam ettirilmiştir. Bilinçli olarak uzatılan davalar zaman aşımına uğratılmış ve tutuklu olanlar dahi serbest bırakılmışlardır. Bu zaman aşımı kararı, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “milletimize hayırlı olsun” diyerek karşılanmış ve büyük bir memnuniyet duygusu ile halka ilan edilmiştir.
Aranan sanıklar yönünden devam eden mahkeme süreci de önceki süreçlere benzer bir biçimde devam etmekte ve adeta Şehit ailelerimiz başta olmak üzere Alevi toplumunun sabrı zorlanmaktadır. Dava yeniden zaman aşımına uğratılmak istenmektedir.
Herkes bilmelidir ki, Sivas Madımak Katliamı İnsanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve İnsanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımı olmaz ve olamaz”diye konuştu.
Madımak Katliamı ile amaçlanan şey ve topluma verilmek istenen mesajın, sadece insanların yakılması, katledilmesi olmadığı bilinmelidir. 1990’lı yıllarda bir yandan gelişen sınıf mücadelesi ve devrimci durum, diğer yandan ulusal mücadelenin yükselişi, ortak mücadele zeminini geliştirmiştir. Bu somut durum, egemen güçleri harekete geçirmiş, siyasal iktidarı, gelişen bu dalgayı zayıflatmaya yönelik hamle arayışlarına itmiştir. Madımak katliamı, toplumun ayrışması, kutuplaştırılması ve kendi içinde çatışma ortamları oluşturulması için bilinçli seçilmiş bir Alevi Katliamıdır. Bu katliamda öncesinde ve sonrasında yaşanan diğer katliamlar gibi tarihin utanç sayfalarında yerini almıştır ve asla unutulmayacaktır.
Katliamın nedenleri ve sonuçlarının tüm gerçekliği ile ortaya çıkarılması için, Devletin tüm organları ile birlikte, Tansu Çiller’in Başbakan, Erdal İnönü’nün hükumet ortağı olduğu dönemin tüm siyasal süreçleri ile âmâsız, fakatsız yüzleşilmesi gerekmektedir.
Katliamın arkasındaki gerçek faillerin açığa çıkarılması için bu bir zorunluluktur. Madımak katliamı, ancak ve ancak tarihle yüzleşilerek aydınlatılabilinir. Bu dönemde, Madımak katliamı dışında başta Gazi ve Ümraniye olmak üzere birçok katliam yaşanmış, adına faili meçhul denilen binlerce cinayet işlenmiştir. Aydınlar, gazeteciler, devrimciler, yurtseverler katledilmiştir. Ne Madımak katliamını ne de bahsi geçen cinayetleri unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız.
90’lar ile biriken sorunlar 2001 krizini yarattı ve kriz sonrası iktidara gelen AKP hükümeti, sistemin iktidardaki yeni yüzü olarak halka sunuldu. Cumhuriyet tarihi boyunca benzerlerine birçok kez tanıklık ettiğimiz krizler yeni diye sunulan yönetimler eliyle aşılmak istenmiş ama özü hiç değişmeyerek hep baskı, katliam ve demokratik her talebin şiddetle bastırıldığı yönetimler devam etmiştir. Bugün yaşadıklarımız, bize bir kez daha göstermiştir ki örgütlü olmayan halklar, iktidarların politikalarına teslim olmaya mahkûmdurlar. Yeni dönem diye sunulan bu süreçte de Ankara Gar, Roboski, Suruç ve Gezi katliamlarını yaşadık. Diğer yandan çıkarılan KHK’larla başta eğitim alanı olmak üzere yüz binlerce kamu emekçisi haksız hukuksuz şekilde işten atılmış, muhalif basın yayın organları ile muhalif tüm demokratik kurumlar kapatılmış, gazeteciler akademisyenler başta olmak üzere haksız ve hukuksuzluğa karşı çıkan herkes tutuklanmıştır.
Diğer yandan, başta sendikalar, meslek odaları, dernekler, vakıflar gibi birçok kurum ve kuruluşu kendi siyasal iktidarlarına hizmet edecek şekilde yandaş kurumlara dönüştürmek istenmiş, buna karşı direnenler ise terörize edilerek toplum, kutuplaştırılmaya devam edilmiştir. Kürt sorununda demokratikleşmeyi değil, güvenlik eksenli savaş politikalarını esas alan süreç devam etmektedir. Bir yandan seçilen belediye başkanları, eş genel başkanları ve milletvekilleri görevlerinden alınıp tutuklanırken diğer yandan aileler tarifsiz acılar yaşamışlardır. Katledilen çocuklar buzdolabında saklanmış, Taybet Ana’nın cenazesi günlerce yerde kalmıştır. Ankara’da Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesinin mezardan çıkarılması adeta alkışlanmıştır.
AKP iktidarı eliyle toplum üzerinde inşa edilen bu tekçi iktidar ilişkisine halk tarafından verilen desteğin azaldığını gören egemenler son dönemlerde daha da saldırganlaşmıştır.
Kaya, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Her geçen yıl kadın cinayetleri ve istismarları katlanarak artmaktadır. İnsan yaşamını güvence altına alan Uluslararası İstanbul Sözleşmesinin imzacısı olmaktan çekilme kararı, adeta kadın cinayetlerini destekler biçimdedir.
Cumhurbaşkanının, meclis kürsüsünden Gezi’ye katılanlar için ‘’bunlar çürük-bunlar sürtük’’ söylemleri, buna itiraz eden savcılığa suç duyurusunda bulunma hakkını kullanan PSAKD temsilcilerinin basın açıklamasına izin verilmemesi, Ortadoğu teknik üniversitesinin geleneksel bahar şenliklerine yapılan hukuksuz müdahale, aydın ve ilerici sanatçıların konserlerinin yasaklanması, TÜİK önünde sendikanın yapmak istediği açıklamaya yönelik müdahale ile yeni dönemde de baskı, kaos ve şiddete dayalı bir siyasal sürecin yaşanacağını bize göstermektedir.
Yaşanan bu sürecin en temel göstergelerinden biri olan ekonomik kriz AKP iktidarını sarsmaktadır. Uzun süredir şiddete, baskıya, tutuklamalara dayandırdığı iktidarı, her geçen gün kan kaybetmektedir. Enflasyondaki astronomik yükseliş, her ne kadar TUİK tarafından düşük ilan edilse de reel durum, halkın açlık ve yoksullukla mücadelesini gözler önüne sermektedir. Krizin tüm faturasını emekçilere kesen siyasal iktidara karşı, ezilenler, her alanda verdikleri mücadele ile itirazlarını yükseltmeye başlamıştır.
Ülkemizde yaşanan her türlü ekonomik, siyasal ve kültürel krizlerin baş sorumlusu Emperyalizm ve başta AKP hükümeti olmak üzere onun ülkemizdeki iş birlikçileridir.
Aleviler olarak bir kez daha diyoruz ki;
- Cem evlerimiz Alevilerin İbadethanesi olarak bir an önce kabul edilmeli ve Anayasal güvence altına alınmalıdır.
- Kapatılan ve Vakıflar aracılığı ile el konulan Dergâhlarımız gerçek sahibi olan Alevilere geri verilmelidir.
- Her türlü ayrımcılık son bulmalı ve kime karşı olursa olsun nefret söylemleri en ağır biçimde cezalandırılmalıdır.
- Alevi köylerine cami yapılmasından vaz geçilmeli, her türlü asimilasyon politikasına son verilmelidir. Alevilerin Kutsal Mekânlarına yapılmak istenen baraj, hes, maden ve taş ocağı projeleri derhal iptal edilmelidir.
- Zorunlu din dersleri, tüm eğitim kurumlarının her kademesinden kaldırılmalı, eğitimin içeriği bilimsel ve çağdaş normlara kavuşturulmalıdır.
- Diyanet İşleri Başkanlığı kapatılmalı, eşit yurttaşlık adımları atılmalıdır..
- Devlet, tarihimizle ve yaşatılan katliamlarla yüzleşmeli ve hesabını vermelidir. Madımak Oteli tartışmasız, Utanç Müzesi olmalıdır.
Bütün bu taleplerimizle katliamın 29. yılında buradayız ve bir aradayız.
Adalet için, barış için, bir arada kardeşçe yaşamak için buradayız,
Demokrasinin tüm kurallarının ve kurumlarının işletilmesini talep etmek için buradayız.
En temel talebimiz olan Eşit yurttaşlık hakkımızı haykırmak için buradayız.
Bir kez daha ifade ediyoruz ki, bu güne kadar gelmiş geçmiş bütün iktidarlar,
Baskı, şiddet, tutuklama, inkâr, imha, asimilasyon vb. bütün yöntemleri denediler. Denenmemiş bir tek yol kaldı o da barış. Kimsenin inancından, kimliğinden, dilinden, kültüründen, cinsiyetinden dolayı ötekileştirilmediği, horlanmadığı, öldürülmediği, herkesin barış içinde bir arada kardeşçe yaşadığı, hakça bölüşümün esas alındığı, savaşların ve sömürünün son bulduğu kısacası inancımızda Rızalık Şehri olarak tarif edilen bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz.
Bu dünyayı bütün ötekiler ile birlikte inşa edeceğiz. Haramilerin saltanatını er ya da geç ama mutlaka yıkacağız. Katliamların hesabını mutlaka soracağız. Bu ülkeyi ve bu dünyayı yaşanır kılmak biz insanların elindedir. Bu gerçeği her yerde ve her alanda haykırmaya devam edeceğiz
Unutmak, en başta inancımıza, direncimize, bilincimize ve bu uğurda bedel ödeyen, Kerbela’dan Şeyh Bedrettin’e, Pir Sultan’a ve bugüne kadar, hak ve hakikat mücadelesinde inançları uğruna bedel ödeyenlere ihanettir. Unutmak; Asım Bezirci’nin Kalemine, Hasret Gültekin’in Bağlamasına, Nesimi Çimen’in Curasına, Asuman Sivri’nin Semahına, Koray Kaya’nın düşlerine ihanettir.
CANER AKTAN/KENAN KORKMAZ