• BIST 9659.96
  • Altın 2924.471
  • Dolar 34.5992
  • Euro 36.2611
  • İstanbul 6 °C
  • Ankara -1 °C
  • Tunceli 0 °C

Dersim’de bir belgeselci

Dersim’de bir belgeselci
“Pirde Sur”, “Bertij”, “Phepuğun Sesi” ve “Was”, isimli belgesellere imza atan Caner Canerik, Dersim’in Pilemûriyê (Pülümür) ilçesine bağlı bir dağ köyüne yerleşerek sinema çalışmalarını kısıtlı imkanlarla sürdürüyor.

“Pirde Sur”, “Bertij”, “Phepuğun Sesi” ve “Was”, isimli belgesellere imza atan Caner Canerik, Dersim’in Pilemûriyê (Pülümür) ilçesine bağlı bir dağ köyüne yerleşerek sinema çalışmalarını kısıtlı imkanlarla sürdürüyor. Tek başına çalışan Caner Canerik, “Barut kokusunu bilmeden, yasaklanmış dili hissetmeden, baskıları görmeden, film yapılmaz” diyerek Dersim’e yerleşme gerekçesini özetliyor. Çektiği bütün belgesellerde, Dersim’in özgün ve kaybolmakla yüz yüze kalmış hikayelerini yansıtan yönetmen Canerik’in son belgeseli “Was” da bu içerikte. Belgeselinde iki yaşlı kumanın hikayesi ile birlikte sosyal bir hattan geçmişten günümüze süre gelen bir halkın, bölgenin en derin acılarını beyaz perdeye yansıtıyor. Şimdiye kadar birçok film festivalinden gösterilen “Was”, 50.Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde, “En İyi Belgesel” için yarışacak. Caner Canerik ile “Was” belgeseli, Dersim’e dönüş hikayesi ve sinemasını konuştuk.

 

Gazetecilikten sinemaya geçiş yaptınız, sizi buna iten nedenler neydi?

 

Gazetecilikte günlük meydana gelen olayları yazar, görüntüler, izlerdim. Bir süre sonra ise günceli takip etmek, var olanı sadece aktarmak yetmiyor. Gündemi yaratmak ya da kendi gündemi peşinden gitme istemi oluşuyor. Bununla paralel olarak da 1994 yılından itibaren ayrıldığım Dersim’e dönüşlerin başlaması, kendi kültürümüzü ve değerlerimizi fark etmek ve bunların günden güne yok olduklarına tanıklık etmek, bunları kayıt etme kaygısı görsel ve yazılı belgeleme yapmaya yöneltti.

Film listenizde hep Dersim hikayeleri var. Neden?

Dersim, birçok özgünlüğü barındıran bir coğrafya. Var olan ve her insanla birlikte kaybolacak olan masallar, efsaneler ya da yaşanmış olaylar, görsel açıdan da çok ilginç ve özgün karakterler, değerler ve yaklaşımlar barındırıyor. Bu işin bir tarafı. İkinci açıdan baktığımızda ise, tüm değerlerimizin çok acımasız bir saldırı altında bulunuyor. Dil, kültür, inanç büyük bir saldırı altında. Geçmişle olduğu kadar, günümüzde yaşanılanları da imkanlar ölçüsünde ele alıp aktarmak gerekliydi.

Son yıllarda bazı Kürt yönetmenler Kürdistan’ın çeşitli kentlerine yerleşiyor. Bu dönüşün Kürt Sineması’na katkısı ne olur?

Halktan, dilden, kültürden kopuk insanların Kürt filmi yapabildiklerini söylemek zor. Elbette ki, bu örneklemem geneli değil, istisnaları kapsıyor. Ele alınan konuyu gazetelerde, kitaplarda ayrıntılı okuyabilir ya da video kaydından yola çıkarak bir çok ayrıntıyı görebiliriz. Ama barut kokusunu bilmeden, yasaklanmış dili hissetmeden, çatışmaları, baskıları yörede turist ya da gazeteci, sinemacı olarak görmek imkansızdır bana göre. Ya da çok zor. Bu bağlamda bölgeye yerleşen ya da Amed de yaşayıp sinema yapan arkadaşların tüm çalışmalarında Kürt renginin çok daha iyi yansıdığını düşünüyorum.

Yalnız çalışmanız verimli oluyor mu?

Yalnız çalışmak ilk süreçlerde bir tercih değil, aksine zorunluluklardan kaynaklanan bir durumdu. Ancak daha sonra belgesel alanında bir tarz oturtunca, kaçınılmaz bir tercih oldu. Genel anlamda belgesel ya da sinemada ekip kaçınılmazdır. Ancak benim yaptığım tarz belgesel sinema eserlerinde, bireylerin yaşantısını mümkün olduğunca doğal görüntülemek, dışsal etkiyi mümkün olduğunca düşürmek. Bir evin içerisine kalabalık bir ekiple girildiğinde kaçınılmaz olarak etkilenmeler olur ve doğal yaşam görüntülenemez. Bir kişiyle bu yapıldığı zaman gerçek hayattan görüntüler alma yüzdeniz daha yüksek olur. Avantajlarına rağmen senaryosu ya da çekim aşamasından kurgu ve tanıtımına kadar tüm iş yüküyle insanın tek başına uğraşmasının dezavantajı da oluyor. Özellikle filmin içerisinde kaybolma tehlikesi var.

‘Was’ bu yıl Altın Portakal’da ‘En iyi belgesel’ adayı olarak yarışıyor...

Wan’dan ‘En İyi Belgesel’ ve ‘En İyi Senaryo’ ödülü alması, 50. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivalinde ‘En İyi Belgesel’ adayı filmlerden bir tanesi olması, vermek istediğimiz mesajın da görüldüğü anlamına gelmesi bağlamında anlamlıdır, moral vericidir. Sinemada da kendimiz olarak var olmamız durumunda başarının da kaçınılmaz olacağının göstergesidir. Kürt sinemasının en büyük başarısı da, bunu tam olarak sağlayabildiğimiz anda gelecek.

Dersim ve Kürt gerçekliğini aktarıyor

Son çektiğiniz belgesel Was’dan (Ot) bahsedermisiniz?

Was, insanların içerisine düşürüldükleri durumları ot gibi basit ve ucuz bir meta üzerinden aktarıyor. Var olan köy, Dersim ve Kürt gerçekliğini büyük oranda aktardığını düşündüğüm bir çalışma. Köyleri askerler tarafından zorla boşaltılan Beşer Demirtaş ve Fatma Bozkurt iki kuma. Fatma sağır ve dilsiz. Beşer ise fazla kilolarıyla zor hareket etmesine karşın, yaşam mücadelesini sürdüren bir kadın. Kırmızıköprü köyüne yerleştirilen kadınlar, kendilerine tahsis edilen bir göz evde, iki inek, bir buzağı ve kedi misafirleriyle yaşıyor. Belgesel bu her iki kadının yaşam mücadelesini irdeliyor.

Ali GÜLER / Düsseldorf

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim