Belediyelerin, siyasi parti ve kurumların katılım sağladığı çalıştayda jeopark ve jeoturizm hakkında bilgiler verildi.
Konuya ilişkin PİRHA’ya konuşan Jeoloji Mühendisleri Odası Genel Başkanı Hüseyin Alan, “Toplantının birinci bölümünde UNESCO’nun jeopark kriterlerine ilişkin konular, Salihli-Kula Jeoparkı ile jeoparkın yerel kalkınma üzerindeki etkileri konusunda bir çalışma oldu. İkinci gün Munzur vadisi ve civarında yer alan alanlardaki jeopark olmaya aday veya jeosit niteliğindeki verilerin tartışıldığı, aynı zamanda kültürel olguların buna nasıl entegre edileceği ile ilgili bir süreç işletildi” ifadelerini kullandı.
TEKNİK GEZİ
Munzur Vadisi’nde teknik gezi gerçekleştirdiklerini belirten Alan, “Munzur vadisi ne Bir teknik gezi gerçekleştirildi. Yaklaşık olarak on veya on iki alan belirlenmişti. Bu alanların tamamı ziyaret edildi. Yaklaşık altmışın üzerinde arkadaşımız bu geziye katıldı. Katılım son derece iyiydi. Halkın jeoparkla ilgili sorularının da olabildiğince hem bizler tarafından hem de çalıştaya katılan bilim insanları tarafından yanıtlanmaya çalışıldı. Ben bu açıdan olumlu bir çalıştay olduğunu düşünüyorum” dedi.
"JEOLOJİK VARLIKLARIN KORUNMASI GEREKTİĞİNE İNANIYORUZ"
Munzur Vadisi Milli Parkı’nın statüsüne değinen Alan, şunları kaydetti:
“Dersim coğrafyasında 1971 yılında vadinin çok küçük bir bölümü milli park ilan edilmiş durumda. Milli parkta temel olarak buradaki biyolojik çeşitliliğe dayandırılmış. Yani flora ve faunadan dolayı. Ama 1971 yılından sonra dünya sistematiği içinde çok büyük yenilikler oldu. Özellikle Unesco çatısı altında Birleşmiş Milletler Eğitim Bilim Kültür Komisyonu tarafından yapılan çalışmalar sonucunda sadece biyolojik varlıkların değil, aynı zamanda cansız yani jeolojik varlıkların da korunmaya değer ögeler olduğu yönünde görüşler ortaya çıkmasının ardından özellikle 1990 yılının ikinci yarısından sonra tüm dünyada biyolojik varlıklarla birlikte jeolojik varlıklarda korunma altına alındı. Bunlar daha sonra Unesco global jeoparklar çatısı altında da örgütlendiler. Bugün dünyada 38 ülkede 147 alan jeopark olarak bir korunma statüsüne kavuşmuş durumda. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de de Kula-Salihli Jeoparkı bu sistem içerisinde tanımlanmış ve Unesco kriterlerine uygun olarak raporlanmış kabul edilmiş bir alan. Biz Türkiye’nin jeolojisini de göz önüne alarak Türkiye’de farklı alanları jeopark statüsüne sahip olduğunu bu alanlardan birinin de Dersim coğrafyasında yer alan geniş alanların da buna uygun olması nedeniyle buradaki biyolojik varlıklarla birlikte jeolojik varlıkların da korunması gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle bu çalıştayı gerçekleştirdik.”
VERİLEN YENİ WEB SAYFASINA YÜKLENİYOR
Munzur Vadisi’nin Jeopark Potansiyeli ve Jeoturizm’e ilişkin aktarımlarda bulunan Alan, “Munzur jeoparkı sadece jeolojik veya biyolojik varlıkları koruyan değil aynı zamanda kültürel değerleri de koruyan onuda yaşatan bir yönü söz konusu. Bu konuda halkı ve toplumu daha iyi bilgilendirmek amacıyla munzurjeopark.org adında bir web sayfası oluşturduk. Bu web sayfamız henüz çok yeni. Veriler toplandıkça proses edildikten sonra bu sisteme yükleniyor. Umut ediyorum bir iki ay sonra daha zengin bir web sayfamız olacak. Hem Türkçe hem de İngilizce olarak yayınlandı. Burada jeolojik biyolojik varlıkların yanında aynı zamanda kültürel ögelerin de içinde yer aldığı doğa sporlarının burada rotalarının belirlendiği insanların doğayı kullanırken dikkat etmesi gereken unsurları barındıran bir web sayfası olduğu gibi dünyadaki jeopark süreçlerindeki gelişmeleri de topluma aktaran bir yönü olacak. Ona ilişkin bilgiler veren deklarasyon tamamlandı. Bizim web sayfası üzerine önümüzdeki haftadan sonra dünyanın herhangi bir yerindeki Unesco global jeopark sitesine girerek bu bilgileri elde edebilirsiniz” diye konuştu.
"YEREL İDARELER TARAFINDAN YÜRÜTÜLMESİ GEREKİR"
Alan son olarak topluma şu çağrıyı yaptı:
“Toplumun bu konuda kaygılanmasını gerektirecek hiçbir unsurunun olmadığını, çalıştayın çağrı metninin bir deklarasyon olduğunu, eğer o çağrı metnini okurlarsa da doğayı sadece meta ekolojik bir yaklaşımla değil aslında biyo eşitlikçi bir yaklaşımla tahlil eder ve onun sonucunda bir fikri topluma aşılamakla ilgili bir çabanın olduğunu da belirtmek istiyoruz. Bizim temel kaygımız insan ve doğadaki canlı veya cansız tüm yaşamların piyasadaki değerler üzerinden değil, doğadaki varlıklar üzerinden değerlendirildiği eşit tutulduğu, bugün insanoğlunun doğa koruma anlayışının temelini oluşturan biyo eşitlikçi veya derin ekolojik yaklaşım topluma benimsetme yönünde de bunlara araç olabileceğini düşünüyoruz. Umut ediyorum bununda bir yerel idareler tarafından yürütülmesi gerekiyor. biz bir bölgedeki kaynak ve değerlerin sahibinin o bölgedeki insanlar olduğunu düşünüyoruz. O bölgede bir gelir elde edecekse o bölgedeki insanlar elde etsin istiyoruz. onları koruyacaksa da o bölgedeki insanlar korusun istiyoruz.”
Hüseyin YAŞAR/DERSİM