Mensubu olduğum ve her daim gurur duyduğum Dersim toplumu, yaşamsal haklarıyla ilgili elinden geleni yapmak üzere meydanı hıncahınç doldurarak yine bir ilke imza atmıştı. Elbette bu ilginin olası bazı nedenleri vardı. Dersim toplumu yaşamsal konulara en hızlı cevap üretecek biçimde, evrimsel olarak uyanık kalma mirasına sahiptir. Bu miras, deprem deneyimlerini de içeren geçmiş yaşantılar aracılığıyla tetiklenegelmiştir. Benzer tepkiler baraj meselesinde olduğu gibi yaşam alanlarına yönelindiğinde de verilmişti. Ancak elbette ki halk, olağan bir dönemdeki entelektüel gereksinimlerle bilgi/görgüsünü artırmak amacıyla meydanı doldurmamıştı. Belli ki toplum oldukça kaygılıydı ve yine/yeniden tehdit altında hissediyordu.
"TOPLUM HALK İRADESİ ÜZERİNDEKİ HER İPOTEĞE KARŞI ÇIKACAKTIR"
Hiç tereddütsüz depremlerin nasıl oluştuğunu, dalga tiplerini, binaların konumlanışını ve birçok boyutuyla mühendisleri/denetçileri ilgilendiren teknik bilgiyi, depremlerin kök nedenlerini gözden geçirmek aktüel bilgi ve entelektüel sermaye açısından son derece önemli ve gerekliydi. Aksi halde toplumsal aydınlanma nasıl gerçekleşebilirdi. Bu yönüyle kampüslerde öğrencilerimizden uzak düştüğümüz bu günlerde “açık üniversite” tadındaki bu toplantı oldukça ilham vericiydi. Ancak bazı hayal kırıklıkları da vardı; mesela Övgün Ahmet Hoca’nın Dersim’e ilgisinin sadece deprem ile sınırlı olmadığının anlaşılması gibi; Türkiye Üniversitelerinde Acil Durum ve Afet Yönetimi bölümlerinden her yıl yüzlerce mezun verirken ve özellikle deprem sonrasında iç ve dış barışçıl politikalara ekmek, su kadar muhtaç olduğumuz apaçık bir biçimde ortadayken, dozu artırılmış militarizmin hazır kıta çözüm olarak sunulması gibi…Zira bu toplum halk iradesi üzerindeki her türlü ipoteğe karşı çıkmaya devam edecektir.
SUYA SABUNA DOKUNULMADAN YOL ALINAMAYACAĞI BİLİNCİYLE
Tekrar konuya dönecek olursak; meydanı hıncahınç dolduran bu ilginin nedeni neydi? Daha fazla söz alma imkanları olsa halk neleri dile getirmek isterlerdi? Belki konuşmacılardan değil ama, büyük beklentilerle yetki verdikleri yöneticilerden ne tür talepleri olurdu? Yüksek kaygı içinde olduğu gözlemlenen toplumun depreme hazırlıkla ilgili ne tür rolleri vardı? Sorulunca “varııızzz” dediler ama, hangi roller için hazırlardı? Toplantı plansızca sonlandırılmasaydı ve halk için yapılan bir toplantıda en iyi yönetilmesi gereken kısmın soru-cevap kısmı olduğu görmezden gelinmeseydi belki bu ilginin kaygıdan beslenip beslenmediği, toplumu rahatlatacak hangi tür planlamalara gereksinim olduğu daha iyi anlaşılabilirdi. Ancak kentin yapılaşmasıyla ilgili kaçırılmış fırsatları gibi toplantının da kaçırılmış fırsatları oldu. Şimdi o ortamda ifade edilmeyen bazı soruları toplum adına buradan sormak istiyorum. Zira; toplumsal/yaşamsal politikaların odağında yer alan halk sağlığı biliminin bir temsilcisi olarak, suya sabuna dokunmadan yol alınamayacağı bilinciyle, topluma savunuculuk yapmayı borç bilirim.
Örneğin yapı stoklarıyla ilgili denetim, akabinde güçlendirme/yıkım çalışmalarının başlatılacak olması oldukça önemliydi. Ancak depreme hazırlık çalışmaları sadece jeofizik mühendisleri ve bu alanla mı sınırlı olacaktı? Zira depreme hazırlık süreçleri birçok kurumu ve meslek grubunu ilgilendiren çok sektörlü bir alandı.
"BÜTÜNLÜKLÜ DEPREM EYLEM PLANI DUYMAK RAHATLATICI OLURDU"
Örneğin kentte il ve ilçeleri kapsayan bütünlüklü bir deprem eylem planı olduğunu duymak çok rahatlatıcı olabilirdi. Eylem planı kapsamında; olası bir depremde iletişim gibi ulaşımın da sorunlu olabileceği göz önünde bulundurularak özellikle Ovacık ve Pülümür ilçelerine özel planlamalar yapıldığını duymak, bu ilçelerin öz kaynaklarını güçlendirecek aksiyonlar alındığını bilmek rahatlatıcı olabilirdi. Depremde arama kurtarma açısından ilk 24 saat çok kritik olduğundan, yereldeki arama kurtarma ekiplerinin insan gücü ve ekipman kapasitelerinin güçlendirileceğini bilmek, acil müdahale açısından mahallelerde gönüllü eğitim çalışmalarının başlatılacağını duymak rahatlatıcı olabilirdi. Bir katılımcı daha toplantı başlamadan çadır çadır diye bağırıyordu; her mahalle için deprem konteynerleri oluşturulacağını, her mahalleye su tankları konulacağını, geçici barınma alanları ile ilgili alternatif planlamalar olduğunu duymak rahatlatıcı olabilirdi. Yine toplantı boyunca yüzümüzün dönük olduğu Alibaba ve Yeni Mahalle için ciddi tehdit oluşturan kayalıklarla ilgili tedbir alınacağını duymak rahatlatıcı olabilirdi mesela. Depreme kısa, orta ve uzun vadede hazırlık çalışmaları kapsamında bir dizi kritik başlık titizlikle ele alınmayı gerektirmekteydi.
"TEDBİRLER BÜTÜN KURUMLARIN SORUMLULUĞUNDA"
Elbette toplumu toplantı alanına çeken temel faktör, bölgedeki olası depreme ilişkin sosyal medya kanalları üzerinden sürekli canlı tutulan korku ve kaygı idi. Ancak korku tedbir almaya zorluyorsa işlevsel bir duygu olabilirdi. Bu nedenle korku ve kaygının yönetimi açısından, ivedi bir biçimde kente ilişkin bütünlüklü bir deprem eylem planı oluşturulmalı ve topluma açık seçik roller biçilmelidir. Bu haliyle henüz yeni şekillenmeye başlayan tedbirler, görünen/görünmeyen boyutlarıyla sivil toplum dahil bütün kurumların sorumluluk alanına girdiği önemle hatırlanmalıdır.
Daha iyisini başarmak üzere sağlıklı günler dilerim…
Prof. Dr. Gülnaz KARATAY
Munzur Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi