• BIST 9284.97
  • Altın 2940.718
  • Dolar 34.4659
  • Euro 36.3751
  • İstanbul 14 °C
  • Ankara 17 °C
  • Tunceli 12 °C

Dersimlilerin tüfekle tanışmasının hikayesi

Asmên Ercan Gür

 

  • Tüfek; tüfek yeni çıkmış. Yani Dersim toprağına yeni getirilmiş. Türk devleti Pertek tarafından Dersim’e adım atmış. Pasao Sur’un eline tüfek tutuşturmuş. O tüfeği eline alıp Kertê Şinewari denilen (Surnevar uçurumuna-Koê Qırxleru) tarafına getirmiş. Biz o dağı Koê Goderigi olarak isimlendirirdik. O dağ, Xıran-Hıran köylerinin üst tarafındaki dağdır. Hıranlılar bu dağı kendi Kırdaşki dilinde adlandırmışlar.

Nejdi Bava (Pir Mahmut Yıldız): Heya, ma Kırmanci me; Usuvu, Suru be Çareku ra ki vatene “Zaza”. (Evet, biz Kırmancız. Yusufhan, Suran ve Çarekanlılara da “Zaza” derler.)

 Xal Çelker (Hasan Dursun): Piro, sen dedin Yusufhan, Suran ve Çarekanlılar Zaza kökenlidir; öyle mi?

Nejdi Bava: Suranlıların aslı Türk’tür. Pasao Sur (Kırmızı tenli paşa) geliyor. “Sur-ne-var” (Kırmızı aşağı indirildi) denilir. Koê Qırxleru-Kırklar Dağı’dır. Buraya “Koê Şinewari” derler. Şu Nazımiya ve Mazgirt arasındadır bu dağ.

Nejdi Bava: “Sur na var.” (Kırmızı derilinin aşağı indirildiği yer.) Yani demişler “Sur-kırmızı derili, aşağı kadar gelememiş.” Pasao Sur, askerini yanına alıp gelip bu yere çadır kurar. Tüfeğiyle de köyleri kolaçan etmektedir. Bu dağ zirvesinde-tepede çadır kurmuş ancak aşağı köylerin içine inememiş.

  • Bu sebeple Hıranlılar, “Su na war.” demişler. Biz de Kırmancki dilinde “Şinewar.” demişiz. Oraya gelip çadır kurmuş. Tüfek yeni çıkmış, o da alıp Dersim toprağına ilk defa getirmiş.

Bu hikayeyi daha önceden Munzur Çem’e anlatmıştım ve o bu hikayeyi yazmıştı. Neyse Sur, tüfeğini alıp birkaç köyde geziyor. Oranın altında en yakın köy Tırkele-Doludizgin’dür. O tüfeği ve askeriyle çevredeki Hıran köylerine ve elbette Tırkele’ye de gidiyor. İstiyor ki köy halkını devletin tarafına çeksin. Zaten Dersim’e bu amaçla gönderilmiş. Bu halkı Türk ve Müslüman görmedikleri için, kendilerine göre bu halkı Türkleştirmek ve Müslümanlaştırmak amacıyla göndermişler.

  • “Tı-fong” kelime kökü itibariyle bizim Kırmancki dilinde bir kelimedir. “Taf u duman” ve “veng” kelimelerinin birleşmesiyle, yani “tı-fong”-dumanlı ses çıkartan bir alet…

Tabi o zaman bu adam, yörede kendisine karşı çıkanları bu tüfekle ateş ederek vurup yere deviriyor.[1] Tabi bunun üzerine insanları bir korku esir almış. Kendi aralarında konuşmuşlar. “Yahu” demişler, “Bu Sur’un elinde bir şey var patlıyor. Ucundan bir şey çıkıyor, inansın bir yerinden girip diğer yerinden delik delerek çıkıp insanı yere seriyor.” Bunun üzerine teslim olurlar, bu Sur’a (kırmızı deriliye) fazla itiraz etmezler. Bir zaman bu korkuyla yaşarlar.

  • Bu olan bitene bir türlü anlam veremezler. Derler, “Bu nasıl bir kusurdur, gelip kapımıza dayanmış.”

Neyse; Dersim evliyaları gelip o Koê Qırxleru’da cem bağlamışlar. Bu sebeple oraya “Kırklar Dağı” diye isim verilmiş. Dersim’de bu şekilde her mekanın ayrı bir öyküsü vardır. Bu tarih, bizim köylerimizin tarihidir. O Şinewari dağı bizim köylerimizin üst tarafındaki bir dağdır. Bu hadiseden, bu sebepten dolayı yaşlılarımız burayı “Koê Qırxleru” adlı isimlendirmeden sonra, “Koê Surnevari-Şinewari” demişler.

Xal Çekler: Surnewar meselesine bir daha gelirsek.

Nejdi Bava: Bir gün Khureşanlıların köyünde cem bağlanır. Cem değil, aşiretler-insanlar sorunlarını çözmek için toplanır cemat[2] ederler. Çünkü aşiretler arası bazı sorunlar yaşanmaktadır. Aşiretler Khureşanlılarda toplanırlar. O dönem Dersim’de hükümet etme, idare ocaklarının, pirlerin elindedir. Bu şekilde aşiretler toplanır ve var olan sorunlarını konuşmak için cemaat ederler. Konuşurlar da konuşurlar. Pir de bu heyetin başında yerini alımıştır.

  • Eskiden bu hale, “Uşire-qılawune sımıta.” derlerdi. Yani “çubuk-pipo içmişler” derlerdi.

Derler Pir, çubuğunu-piposunu alnına dayayıp düşünceye durmuş. Uzun süre böyle, bu halde durup düşünmüş. Öyle ki neredeyse sabah oluyormuş. Nihayet cemaat yapanlar, “Pirim artık bir karar ver. Neredeyse sabah olacak!” demişler...

“Haklı haksız kim; kararını ver.” demişler. “Öyle bir karar ver ki bu aşiretler arasındaki husumet artık son bulsun.” Bunun üzerine pir, piposunu alnına dayamış ve:

  • “Hey aşiretler! Sizler hepiniz ikrar sahibisiniz. Benim sözüme riayet eder misiniz?” diye cemaate sormuş. “Evet pirim; sen söyle, biz senin sözüne riayet ederiz.” demişler.

Pir, “Benim sözüm Khuresın sözüdür. Bu düşmanlık artık bitsin. Mesele hal oldu. Desımkahniye (eski Dersim) çatışma kültürünü artık sizin aranızda yasaklıyorum.” demiş. “Ancak sizin yeni bir düşmanınız var!” demiş. Düşmanınız odur Koê Şinewari’dedir” demiş.

Xal Çelker: Halla hala!

Nejdi Bava: Heqo-vallahi!

  • “Gidin; Pasao Sur (kırmızı derili paşa-adam), hala o çadırdadır. Ona engel olun! Bırakmayın orada ev yapsın. Şayet o orada ev yaparsa, sizin haliniz fenadır. Siz onu oradan artık söküp atamazsınız!” demiş pir.

“Tamam.” Diyorlar. Kalkıp pire niyaz ederek müsaade istiyorlar. Pir, kendilerine der “Durun; eve gitmeyin. Madem cemaat kamaları ve kılıçlarıyla bu şekilde toplanmış, yarın akşam filan köye gidin! Bizim Sagılo (Sagulo) köyüne gidin! Orada Mursayê Mewi’nin yanına gidin!” diyor.

 O köy, evvela onların köyüymüş. Onlar Şıx Mamedanlarmış. Şêx Mamed o zaman Dersim’in yöneticisi-miri imiş.

Pir, “Mursayê Mewi çok daha önceden gidip o çadıra saldırmış. Neyin ne olduğunu biliyor. Adam ölünce dönüp geri gelmiş. Mursayê Mewi o çadırın yerini ve içindeki durumu iyi biliyor.” diyor. “Benim oğlum Heso Pêço size Mursayê Mewi’nin evini tarif etsin. Mursayê Mewi size çadıra hangi taraftan girileceğini tarif etsin. O bilgi ve tecrübe sahibidir. Gidin o çadıra girin, o Pasao Sur’u öldürün. Askerini de etkisiz kılın, o çadırı oradan sökün atın!” der. Neyse; bunlar Mursayê Mewi’nin evine varırlar. Mursayê Mewi bunlara der:

  • “Biz bir kere gittik, başaramadık. Elinde bir şey var, patlıyor, insana değiyor...”

Artık birbirlerine nasıl tarif ediyorlarsa, bir şekilde çadırın yanına varıyorlar. Çadırın etrafını çeviriyorlar. Bava Hese çadıra girmek için hazırlık yapıyor.

Tabi tüfekte çadırdaymış. Bava Hese kamasını alıyor çadıra yanaşarak kesiyor ve içeri giriyor. O Pasaê Sur’un hizmetlisi de orada tüfek elinde çadırdaymış. Pasa da yataktadır. Ancak diyorlar o yatakta olan Pasaê Sur değilmiş. Hesen çadıra girer girmez tüfekle karşıdan kendisine bir el ateş ediliyor. çadırın içi karanlıkmış. Artık nasıl oluyorsa Hesen orada yaralanıyor.

Xal Çelker: Yani kurşun Hesen’e isabet ediyor; öyle mi?

Bava Nejdi: Evet evet. Ancak Hesen evvela o çadırda yatakta olana hücum ediyor. Onu elindeki kamayla öldürüyor. Sonra onun koruması bekçiyi, Sur’un adamı olan koruyucuyu fark ediyor. Bu bekçi Hasan’a ateş etse de bir şekilde nasıl oluyorsa Hesen de onu yaralıyor. Adam bunun üzerine elindeki tüfeği ağız kısmından bir daha doldurmaya yelteniyor. Hesen, onu da orada kamayla öldürüyor. Sonradan Hesen çadırdan çıkıp nara atınca o diğerleri de o diğer askerlere-koruculara saldırıyorlar.

Orada, o Şinewar dağında bir mağara var. Şimdi asker oraya, o dağın tepesine bir verici istasyonu kurmuş. Böyle uzun ve yüksek bir anten…

Oraya giden bu Dersimliler, elinde tüfekle oraya gelen bu kimseleri etkisiz hale getiriyorlar. O tüfeği de alıp köye geliyorlar. Dağdan köye doğru inince, dağın önünde Hiniyê Geme adında bir çeşme var. Hesen yaralıdır. Hesen’i oraya getirip kendisine çeşmeden su verirler. Orada çeşmenin önünde döşek boyutunda bir sal taşı var. Hesen’i o taşın üzerine yatırırlar. Hesen orada ölür.

  • O taşın üzerinde “nisange taşı” (ziyareti gören yer) dikilmiştir. Bu nisange-ziyaret yerine de “Kemera Hesê Berti” adı verilmiştir.

Dedim ya Dersim’de her ağacın, her taşın, her ziyaret yerinin bir hikayesi vardır diye. Buranın da hikayesi budur. Efendime söyleyeyim, onlar o tüfeği alıp Mursayê Mewi güle gelirler. Elbet acıkmışlar da…

Derler hal durum budur; biz böyle böyle yaptık. Biz çadırı kaldırdık, onu koruyan korucuların da icabına baktık. Kendilerine tüfeği işaret edip sorarlar:

  • Peki bu elinizdeki nedir? Ellerindeki tüfek demirden ve ağzı huni gibiymiş. Diyorlar, “o bekçi bununla bize ateş etti. Tüfek dedikleri şey budur.”

Bunlar tüfeği ellerine alarak öteden, beriden gözlemlerler. Tabi bekçi tüfeği yeniden doldurmuş ancak tetiği düşürmeye fırsat bulamamış. Artık nasıl yapıyorlarsa, tetiği düşürüyorlar ve orada kendilerinden birini daha vurarak öldürüyorlar.

İçine bakıyorlar, dışına bakıyorlar ama artık olan oluyor. “Halla hala” diyorlar. “Demek ki bunun içerisinde bir şey var.” diye düşünüyorlar. Diyorlar “Hesen dedi ki, ‘Ne varsa bunun içerisine dolduruyorlar.’”

Diyorlar “Hele bir daha gidip o çadıra bakın! Çadırda ne var ne yok?” diye. Bunlar hep birlikte gidip çadırın içine bakarlar. Bakarlar bir iki tane ahşaptan yapılma kap var. Bakıyorlar ki bu kapların içinde siyah ve kum gibi bayağı ağır bir madde var. Bu barutmuş. Bu maddeyi ateşe attıklarında yanarak patladığını görüyorlar. Diyorlar, “Ne varsa budur, bundan ötürü olan oluyor.” Bu durumu tespit ederler. Tüfeği de alıp Dewa Khuresu’ya (Khureşanlıların köyüne) götürürler. Tüfek bir zaman orada kalır.

Xal Çelker: Halla hala!

Nejdi Bava: Vallahi; tüfek bir zaman cemat eden o pir-bava gülde kalır.

Xal Çelker: Peki, o Sur’un meselesine oluyor?

Nejdi Bava: Devlet, o Şinewari dağının etrafındaki köylerin arazisini bu Sur’a-Ağaê Sur’a vermiş. Devlet bu adamı Dersim dışından başka bir yerden getirtmiş ve burada kendisine mülk vermiş. Kimileri bu kişinin “Türk-Sunni-Zaza” olduğunu söylüyor. Bu kişi Palu-Gökdere Büyük Dere’denmiş. Burada kendisine mülk verilmiş, ağa sıfatı kazanmış.

Xal Çelker: Ancak Suranlılar, bugün artık adiliyle ve inancıyla Dersim’in yerli bir aşireti ve halkıdır.

 Nejdi Bava: Elbette; onlar artık Dersim’in yerli bir aşiretidir. Dedim ya devlet Sur’un vurulduğu o dağın etrafındaki köylerdeki araziyi bunların çocuklarına vermiş ve bunlar oranın ağaları olmuşlar. Bizim zamanımızda Suranlılar hanedan idi, sözleri para ediyordu. O köylerin bulunduğu yerler Suranlıların topraklarıydı. Türkler eline tüfek vermiş, oraya getirmişler ki Dersimlilere korku versinler.

  • Khureşanlıların cemaati ile Suranlıların tüfeği meselesi bu şekildedir. O zaman tüfek bu topraklara bu şekilde geliyor.

Xal Çelker: Sen dedin bu olay kimin devrinde olmuş?

Nejdi Bava: Mirê Maquli zamanındaymış. O dönem Dersim’e bu mir hükmediyormuş. Mirê Mamquli, Sey Mamedunoların dedesiymiş. İyisi mi ben bir ara sana bu Mirê Mamquli meselesini de anlatayım…

Kırmancki eser: “Bava Nejdi de Raa Heqi Sero Mobet.” Xal Çelker. Hard u Asmên Yayınevi. Ludwigshafen (Almanya) 2020.

Türkçe çeviri: Asmên Ercan Gür. 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 43096 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim