• BIST 9462.89
  • Altın 3810.1
  • Dolar 37.9091
  • Euro 42.3115
  • İstanbul 12 °C
  • Ankara 9 °C
  • Tunceli 8 °C

DİL VE TORUN

YILMAZCAN ŞARE

Mavi gözleri ile dalıp gidiyor uzaklara. Yüzü gözlerine yol oluyor gibi. Alıp başını çocukluğuna gidiyor sanki. Derin hüzne sarılmış sesi ile konuşuyor. Dudaklarından dökülen cümleler ayran kokusu, taze çökelek ve kaçak tütüne sarılıp buğulanıyor adeta.

“Ben torunumu Türkçe sevemiyorum” diyor. Bir eski zaman masalına ses veren ince bir sızı gibi. Eski, kadim olup kadir kıymet bilinen o insanın hasına gidiyor sözler ve sözcükler. İlk suyu, ilk ekmeği istediği o ana dil yurduna.

Okumuş, dünyanın farkına varmış, soran, sorgulayan ve doğduğu topraklara ve ana diline aşık bir adam Nazım abi. “Nenem beni kendi dilinde severdi” diyor. Ailesi ve köyünde herkesin asıl ana dili Kürtçe yani khurmançki imiş. Buna rağmen aile, eskiden hem Kürtçe hem de Zazaca/Kırmançki konuşuyormuş. “Her iki dedem de iki dili biliyordu. Bizim aile köklerinin asıl anadili Kürtçe olduğu halde işin ilginç tarafı aileye ve köye dışarıdan gelen gelinler, ailenin ve köyün asıl ana dilini değiştirmişler. Ve köyün hakim dilinin Zazaca/Kırmançki olmasını sağlamışlar. Aslında bu da dil alanında kadının o büyük etkisini ortaya çıkarıyor. Bence anadil demeleri ya da böyle tarif edilmesi kadının dil üzerindeki o büyük etkisinden kaynaklı olmalı” diyor. Ve devam ediyor sözlerine: “Nenem, beni hep Zazaca/Kırmanki severdi. Her iki nenemin bu dili konuşuyor olması hem öteki aile büyüklerimiz hem de benim üzerimde çok etkili oldu. Dedem her iki dili biliyorken nenemin baskın etkisi ile iki dil yerini baskın hale gelen Zazaca/Kırmançki’ye bıraktı. Kadınlar gelin geldikleri köye anadillerini de getirip yerleştirmiş oldular ve sonra bütün köy Zazaca/Kırmançki konuşmaya başladı. Sonra hayat her birimizi bir yerlere savurdu. İş, güç çocuklar derken yaş kemale erdi ve çocuklar büyüyüp yuva kurdular. Kendilerine dillerini öğretemediğimiz için zaman zaman bu konudaki üzüntülerini dile getirdiler. Derken kaba tabir ile torun torbaya karıştık” diyor.

Bir torunu olmuş Nazım abinin onu anlatırken parıldayan gözleri yıldız dolu masmavi bir gök berraklığına bürünüyor gibi. “Nenem hep derdi: “evlat kabuk ise torun içidir” diye. Ben bunun böyle olduğunu dede olunca anladım. Dede olmak bana şaşırtıcı bir durumu da gösterdi. Ben kendi torunumu Türkçe sevemedim. Bunun nedeni nedir? Niye böyle? diye düşünürken kendimce olayı nenemin beni Zazaca/Kırmançki sevmesine yordum. Ki hala öyle düşünüyorum. Ben torunumu ancak Zazaca/Kırmançki sevebiliyorum. Severken de “kutıke mı!” diyerek seviyorum. Nenem beni hep kendi dili ile severdi. Tatlı küfürler ile bezediği o derin sevgisi beni ruhsal olarak çok beslemiş olmalı. Bunu daha sonraları anladım.

Beni besleyip, bende yer etmiş olan bu sevgi şimdilerde torunumu başka bir dilde sevmeme izin vermiyor. Bundandır ki torunumu ancak Zazaca/Kırmançki ve tıpkı nenemin o tatlı küfürleri ile bezeyerek sevebiliyorum” diyor. Ana dilin önemi ve kadının ana dil üzerindeki etkisinin çok çarpıcı bir örneği gibi Nazım abinin bana anlattıkları.

Ignazio Buttita der ki; “Bir halk zincire vurulmuş, soyulmuş, susturulmuşsa özgürdür hâlâ. - İşsiz bırak, pasaportunu al, yemek yediği masayı, uyuduğu yatağı dağıt. Zengindir hâlâ. - Bir halk yoksul ve tutsaktır, dedelerinden kalan dili çalındığı zaman. Kayıptır artık. İşte, Nazım abinin torununu başka bir dilde sevememesinin nedeni de tam da budur. “Çelik aldığı suyu unutmuyor.” Suyun gözesidir unutulmayan ve insan ruhunu bu denli farklı ve sağlam besleyen. Nazım abinin beslendiği o ruhtur torununu başka bir dilde sevmesine izin vermeyen.

Wolfgang Van Goethe de der ki; “Bir dilin kuvveti, yabancı olanı itmesi değil onu yutmasıdır.” Ne güzel bir tahlil değil mi? Bu dilin gücüdür kendisine yabancı geleni itmek yerine yutması. Ah! memleketimin yetiştirdiği güzel insanlarım, mezar taşlarım, türbelerim, toprağımın bereket rahmine mayalanmış dervişlerim benim. Siz ki güçten ırak, tahta tapmaz; taca eğilmez. Serde sır, arda fer. Öyle yani kendi gibi güzel. Memleket gibi iyi. Ruhları; kenger tazesi, ışkın ve kekik kokusunda yıkanmış pir-u pak. Almış gülü gülistan eylemiş masalını. Şimdi nenenizin o masalı ile emzirirsiniz çocuklarınızı, torunlarınızı. Siz; Nice güzel adamlar ve güzel kadınlar: “Eksik olmayın ve eksilmeyin hiç.”

Bu yazı toplam 1180 defa okunmuştur.
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim