Kamu yönetimi kapsamında ilgili literatür tarandığında Franz Neumann'ın (1957) iktidarın kullanılış tarzını yani anayasa sistemlerini diğer bir adıyla hükümet sistemlerini otokritik ve demokratik olmak üzere iki grupta topladığı görülür.
Otokrattık hükümet sistemleri tek kişi hükümetidir. Bu sistemde karar ve eylemler kişisel irade ve istek şeklinde ortaya çıktıklarından kanunlara dayanmaz ve hükümet edenlerin yani iktidar sahiplerinin isteklerine bağlıdırlar. Bu anlamıyla otokrasiler kanunsuzluğun, kişisel ve keyfi işlemlerin derecesine ve genişliğine göre müstebit veya mutlak şeklinde kendi içinde iki türe ayrılırlar. İstibdat hükümet sisteminde kanunsuzluk ve keyfilik son kerteye varırken; mutlakıyette hükümet eden kendisini kanun ve kural üzerinde görse de hareketlerini kendi yaptığı kanunlara uydurmağa çalışır.
Otokrasilerde iktidarı elinde bulunduran kişiler yani otokratlar bu iktidara çeşitli yol ve yöntemlerle ele geçirebilmektedirler. Tarihte yaygın görüleni bu kimselerin iktidarı ya belli ülkeleri ele geçirerek o ülke üzerinde egemenliklerini kurmaları ile ya da bir ayaklanma sonrasında iktidarı ellerine almaları ile sağladıkları söylenebilir. Bu otokritik iktidar bazen veresat yolu ile babadan oğula geçebileceği gibi, bazen de halefiyet (cooptation) yolu ile bir kimseden diğerine geçebilir. Bu halefiyet usulünde otokrat kendisinden sonra iktidara sahip olacak kimseyi hayatta iken belirler. Yine tarihte başka ülkeler tarafından atanmış ya da seçimle işbaşına geçtikleri halde sonradan otokritik idareler kurmuş olan kişi ve kimselere de rastlanmaktadır.
Versan (1986)'ın belirttiğine göre; otokrasilerin asıl ayakta oldukları yıllar on sekizinci yüzyılın sonlarına kadarki devredir. Bu devrede gerek doğu ve gerekse batı hükümetleri kişisel ve mutlak idiler. Amerika ve Fransa devrimlerinden sonra ve özellikle 1848 hareketlerini izleyerek batıda otokrasiler yerlerini birer ikişer anayasal hükümdarlıklara veya cumhur hükümetlere ve hukuk devletlerine terk etmeğe başlamışlardır. Hukuk devletlerinde iktidar ve yetki kişinin değil hukukundur. Buna anayasa dili ile “rule of law” yani hukukun üstünlüğü denir. Hukuk ise toplumda karşılıklı ilişkilerde hakkaniyet esasını ölçü tutarak konulan genel ve gayrı şahsi yani objektif kurallardır. Bu kurallar yönetenlerle yönetilenlere farksız olarak uygulanır. Hukuk devletinde hâkim olan kişi değil fakat hukuki durumdur.
Hukuk devleti anayasal veya cumhuriyet şeklinde olabilir. Anayasal hükümet mutlakıyet ile cumhuriyet arasında, mutlakıyetin kanunileşmesinden, kişiselliğin azaltılmasından ibaret orta bir rejimdir ve cumhuriyete doğru tarihi bir aşamadır. Asıl hukukilik en gerçek şeklini halk egemenliğine, demokrasiye dayanan Cumhuri devlette bulur. Tarihte çoğunlukla mutlak hükûmetler kişiselliklerini kaybederek önce meşrutiliğe yani anayasallığa, sonra da cumhuriliğe/cumhuriyete geçmişlerdir. Mutlakıyet sırf kişi hükümeti, meşrutiyet halkın hükümete iştiraki, demokrasiye dayanan cumhuriyet ise sırf halkın hükümetidir. Buna göre, tarihi gelişimde hükümetler böyle bir yol izlemiş, önce kişisel, sonra yarı kişisel ve nihayet toplumsal, cumhuri bir nitelik almışlardır (Başgil, 1957).
Demokrasi anlamı çok geniştir ve zamana ve yere göre değişir (Lindsey, 1956:5). Yüzyıllarca önce Yunan sitelerinde uygulanan demokrasi ile bugünkü evrensel devletlerde uygulanan sistemler arasında büyük farklar vardır (daha doğrusu eski Yunan sitelerinde uygulanan yönetim şekline demokrasi demek yerine klasik bir oligarşik yönetim demek daha doğru olur). Bu farklar göz önünde tutulmak suretiyle yapılan bir sınıflandırmaya göre uygulamada üç tür demokrasi görülmektedir. Bunlar;
l. Doğrudan demokrasi
2. Yarı doğrudan demokrasi
3. Temsili demokrasi.
Bu demokrasi türlerinin her birinin literatürde ne anlama geldiklerine ek olarak, diğer üzerinde durulmaya değer nokta tüm bu siyasal örgütlenmeler yani hükümet etme şekilleri içinde başkanlık ve yarı başkanlık sistemlerinin işleyiş durumunun teori ve pratikte yerinin tespiti; ayrıca neo-liberal ideolojinin yeni devlet anlayışı ya da post modern devletin teori ve pratiğinin küresel çapta etkilerini belirlemek de oldukça önemlidir.
İlerleyen günlerde ilgilenenlere yönelik bu konular üzerinde ayrı ayrı durmak üzere; tüm her kesime sağlık ve güzellikler dileklerimle…
Kaynakça
1. Versan, V. (1986), Kamu Yönetimi, Siyasi ve İktidar Teşkilat, Der Yayınları, İstanbul.
2. Neumann, S. (1957), The Democratic and The Authoritarian State, ed: by Herbert Marcuse, Free Press.
3. Başgil, A. F. (1957), Türkiye Siyasi Rejimi Anayasa Prensipleri, Mukayeseli Türk Esas Teşkilatı Hukuk Dersleri, İstanbul.
4. Lindeys, L. (1955), What is Democracy, London.
Sabit MENTEŞE (Doç. Dr.)
Munzur Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi
*Gazetemizde yayınlanan köşe yazılarının sorumluluğu yazarlarına aittir.