Siyasi saldırıların yanında Dersim coğrafyasının ekolojik yıkım ile insansızlaştırılmaya çalışıldığına değinen Çepni, bunun soykırım politikalarının devamı olduğunu söyledi.
"EKOLOJİK YIKIM KÜLTÜREL BİR ASİMİLASYON POLİTİKASI"
Ekolojik yıkım açısından Dersim’in özgün alanlardan bir tanesi olduğunu hatırlatan Çepni, ekolojik tahribatın kültürel soykırımın bir parçası olduğuna dikkat çekti.
Çepni, “Ekolojik yıkım, siyasi saldırılar bunun yanında insansızlaştırma, doğanın talanı, tarım alanlarının yok edilmesi, yaylaların kapatılması çok komplike bir kültürel asimilasyon politikasıdır. Hepsinin toplamda bir araya geldiği kentlerden birisi de Dersimdir. Dersim uzunca bir süre orman yangınlarıyla gündeme geldi. Her yıl süren orman yangınları, yapılan operasyonlarda güvenlik güçlerinin çıkarttığı yangınlardı. Biz bu yangılara karşı da bir mücadele yürütmeye çalıştık. Fakat bizzat ormanları yakan kolluk güçleri tarafından da o dönem engellenmiştik” diye konuştu.
"MADEN PROJELERİ DERSİM DOĞASINI HEDEFLİYOR"
Çepni, Munzur Vadisi’nin tamamen maden sahasına çevrildiğini ve baraj politikalarının da devam ettiğini vurguladı.
Devlet politikasının maden projeleriyle Dersim doğasını tahrip etmeyi hedeflediğinin altını çizen Çepni, şöyle devam etti:
"Aynı zamanda şimdi Munzur Vadisi tümüyle maden sahası haline getirildi. Burada zaten madenler vardı. Buna karşı tepkiler de vardı. Baraj politikaları da sürüyor. Bunun üzerine iktidar buraları maden şirketlerine peşkeş çekti. Korunması gereken sit alanı niteliğini koruyan Munzur Vadisi, çok sayıda kendine ait endemik türün olduğu bir alan olmasına rağmen diğer birçok kentte olduğu gibi maden şirketlerine tümüyle verilmiş durumda. Dolayısıyla hem doğanın tahribatı hem bölgenin insansızlaştırılması, Dersim kültürüne, tarihine aslında bir soykırım politikasıdır. Bunun devamında da doğanın sermaye şirketlerine peşkeş çekildiği zaten biliniyor. Fakat devlet egemen sistem bir taşta birkaç kuş vuruyor. Dersim’de bunun en somut örneklerinden birini yaşıyoruz."