Emperyalizm, “yayılmacılık” ya da “bazı ulusların diğer başka uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda hareket edebilme gücü” olarak tanımlanabiliyor. Geçmişi yaklaşık 1500’lü yıllara kadar dayanan emperyalist anlayış, günümüzde artık coğrafi yayılmacılık gibi direkt sonuçlar üretmese de kontrol edilmek istenen uluslara nüfuz edebilmek amacı ile halen etkin olarak kullanılabiliyor.
Emperyalistlerin diğer uluslar üzerinde egemenlik edinebilmek için başvurdukları yöntemlerin en başında militarist rejimler oluşturmak, ülke içi askeri darbelere zemin hazırlamak ve kendilerine hizmet edecek siyasi liderleri iktidara getirmek oluyor. Lüks tüketim ile gereksiz alt ve üst yapı yatırımlarını pompalayarak ekonomik bağımlılık yaratmak ve kontrol etmek istedikleri toplumlara çıkarları yönünde din, mezhep, ideoloji ve demografi temelli sosyolojik kodlar yüklemek diğer yöntemler arasında yer alıyor.
Kısacası toplum mühendisliğinin emperyalizmin en önemli silahı olduğunu söylemek mümkün.
Başarıya ulaşabilmeleri ise hükmetmeye çalıştıkları toplumların nelerden hoşlandığını ya da hoşlanmadığını bilmek, o toplumları nasıl etkileyebileceklerini, nasıl motive ya da demotive edebileceklerini en ince detayına kadar öğrenebilmek, yani onları onlardan daha iyi tanımaktan geçiyor. Kime ne zaman aslanım koçum diyerek coşku vermek, kimlerin hangi aşağılık komplekslerini törpülemek ya da hangi kutsallaştırılmış değerlerine dokunmaktan bahsediyoruz. Emperyalist yaklaşımlar izleyen ülkelerin bu verilere ulaşabilmek ve gerektiğinde kullanabilmek için diğer ülkelerin tarihsel ve sosyal gelişimlerini akademik olarak inceleyen muhteşem üniversiteleri ve bağlı araştırma merkezleri vardır. Mevcut hakimiyetlerini devam ettirmek ya da hakimiyet kurmak istedikleri ülkelerde kendilerinin fonladığı sosyolojik araştırmalar yaparlar.
Harvard ya da Stanford gibi üniversiteler Türk insanının değerleri ve bunların zaman içerisindeki değişimlerini araştırırlar. Amerika ya da Birleşik Krallığın güzide üniversitelerinde okuyan özellikle başarılı doktora öğrencilerine mezuniyet sonrası öğrencilerin kendi ülkeleri konusunda ortak çalışmalar yapmak amacı ile çeşitli devlet kurumlarından teklifler gelir. Tanımaya çalıştıkları ülkelere ait mükemmel veri tabanları vardır.
Oxford Üniversitesinde Orta Doğu araştırmaları yapan tematik birimlerden olan St. Anthony’s Kolej’in içerisinde bir görüşme için beklerken kütüphane raflarında Servet-i Fünun ile Edebiyat-ı Cedide’nin orijinal kopyalarını gördüğümde gözlerim yuvalarından fırlamıştı. Bizi bizden daha iyi araştırıyor ve tanıyorlardı. İşin ilginci bu tür merkezleri inşa ederken fonlamayı da araştırdıkları ülkelerin (özellikle demokrasinin gelişmediği) liderleri karşılıyordu. Ne muhteşem bir sistematik değil mi? Bence de çok akıllıca… Londra Üniversitesinin coğrafi temelli en üst düzeyde tarih ve sosyo-kültürel araştırmalarının yapıldığı SOAS’ın (School of Oriental Arts and Studies) içerisinde Brunei Sultanının yaptırdığı binaları görebilirsiniz. Gene Birleşik Krallığın en elit üniversitelerinden olan Durham’ın bünyesinde bulan Orta Doğu ve İslami Araştırmalar Enstitüsü (Institute for Middle Eastern and Islamic Studies - IMEIS) Sharjah Emiri tarafından yaptırılmıştır. Örnekler çoğaltılabilir, çeşitli yükseköğretim kurumlarında Uzak Doğu, Hindistan ve diğer bölgeleri araştıran birçok merkez vardır. Binaların girişinde tabii ki burayı yaptıranlara teşekkür içeren son derece nazik yazılara rastlayabilirsiniz!
Bu arada bu anlattıklarımın hepsi son derece legal ve bilimsel çerçevede yapılan, akılcı uygulamalardır.
Sonuçta bu kurumlarda yapılan şeyler sadece üst düzey bilimsel çalışmalardan ibarettir. Bilimsel çalışma sonuçlarını kim ve nasıl kullanır onu bilemem, keşke bizim gibi ülkelerin de dünya çapında bu tür araştırma merkezleri olabilseydi ve buralarda ülke çıkarları uğruna kullanılabilecek bilimsel veri üretilebilseydi. Acaba ben bunları niye anlattım? Belki sadece küçük bir toplumsal farkındalık yaratabilmek… Toplumsal aydınlanmaya küçücük bir katkı sağlayabilir miyim diye düşünmüş de olabilirim…
Herkes para peşine düşmüş finansal okuryazarlık üzerinde duruyor. Buna itirazım yok tamam da eğer tarih ve sosyoloji okuryazarlığı olmayan birey, toplum ya da güruhlara istediğiniz kadar finansal okuryazarlık verin, hepsi bir anda ne idiği belirsiz kripto paralara hücum edip sermayeyi kediye yükler, dolandırıldıktan sonra da “nerde bu devlet?” diye feryada başlarlar.
Sevgi ve sağlıkla kalın…