Munzur Doğal Yaşamı Koruma Derneği, 22 Mart Dünya Su Günü dolayısıyla bir açıklama yaptı.
Dünya Su Günü’nde çağımızın en önemli sorunu haline gelen S-su sorununa dikkat çekmek amacıyla, üye devletlerin, sivil toplum örgütlerinin ve kurumların çeşitli etkinlikler yaptığı belirtilen açıklamada, her yıl düzenlenen dünya su formunda da küresel anlamda yaşanan ve yaşanabilecek olan su sorunu ve krizine çözüm yolları arandığı belirtildi.
Türkiye coğrafyasının bütününde su sorunu yaşandığı belirtilen açıklamada, bu durumun yaşanmasının en büyük nedeninin devletin uyguladığı yanlış enerji ve çevre politikaları olduğu belirtilerek şu ifadelere yer verildi:“Dünya Su Günü’nde Türkiye’nin baraj ve HES karnesi oldukça kabarık ve ürkütücüdür. Türkiye’de gerçekleştirilen Baraj ve HES projeleri ile temiz su kaynakları yok edilmekte, temiz su kaynaklarına erişim engellenmekte veya kirletilmektedir. Madencilik, termik santral ve sanayi atıkları nedeniyle yeraltı suları ve akarsularımız zehirlenmekte, çevre, doğal yaşam ve insan sağlığını olumsuz etkilemektedir. Denetimler ise yetersiz kalmaktadır. Türkiye 22 Mart’ı Dünya Su Gününü kutlamayı bir tarafa koysun, her geçen gün gerçekleştirdiği projelerle doğal su kaynaklarımızı, akarsu ve derelerimizi kirletici faaliyetlerin önünü açmaktadır.
Türkiye’de gelmiş geçmiş hükümetlerin yanlış enerji ve çevre politikalarına kurban verilen akarsularımız üzerinde ki en büyük soykırım politikası son 15 yıllık süreçte özellikle AKP hükümeti döneminde zirve yapmıştır. Dönemin Başbakanı sayın Erdoğan’ın “Su akar, Türk bakar, fakat artık bakmayacağız” dediği günden beridir derelerimiz ve nehirlerimiz üzerinde yüzlerce baraj ve HES projesi hayata konuldu ve coğrafyamızın, doğal varlıklarımızın, kültürel varlık ve yaşam alanlarımızın talanının önünü açan politikalar hız kazandı. Gelinen aşamada ne yazık ki bu yanlış ve kirli politikaların sonucu olarak neredeyse akan tüm nehirlerimiz susturuldu. Türkiye’nin DSİ, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gibi kurumları doğamızın en büyük düşmanları haline gelmiştir. Bu talan politikaları sonucunda artık Türk’ün akarken baktığı ve mutlu olduğu dere kalmamıştır.”
“En son tamamlanan baraj projeleriyle Dicle ve Fırat havzaları barajları başta olmak üzere Anadolu’da bulunan 25 havzanın çoğu gölete çevrildi veya susturuldu.” Denilen açıklamada, Fırat ve Dicle nehirlerinin akarsu olma özelliğini kaybettiği belirtildi.
DSİ’nin verilerine göre tamamlanan, inşaat halinde olan ve projelendirilen baraj ve HES’lerin toplam sayısı 1487 olduğu belirtilen açıklamada, “31 Aralık 2014 verilerine göre Türkiye geleninde tamamlanıp, enerji üretimine geçen baraj ve HES projelerinin sayısı 503. Bu projelerin 65’i DSİ, 438’i ise özel sektör ve ortaklıkları ile yapılmıştır ve işletilmektedir. İnşaat halinde olan baraj ve HES projesi sayısı 4’ü DSİ, 139’u özel sektör tarafından olmak üzere 143’dur. Planlama ve proje aşamasında olan ve önümüzdeki süreçte yapılması planlanan baraj ve HES sayısı ise toplamda 841’dir. Bunların 82’si DSİ’ye ait olup, 759 proje ise özel sektör tarafından yapılması planlanmaktadır.
Karadeniz bölgesinde yapılan hidroelektrik santrallerinin büyük çoğunluğu suyun borulara hapsedilmesi ile oluşurken, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yapılan HES’lerin büyük çoğunluğu büyük ölçekli göl tipi barajlardan oluşuyor.
Bölge illerine gelince; Dersim, Elazığ, Malatya, Bingöl, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak, Ağrı, Erzincan, Kars, Ardahan, Iğdır, Van, Muş, Bitlis, Hakkari, Kilis ve Adıyaman illerinde tamamlanan ve yapılması planlanan baraj ve HES’lerin toplam sayısı 290’dır.
Buradan bir kez daha çağrı yapıyoruz. Devlet, tüm yıkıcı projeleri derhal durdurmalı ve sonlandırmalıdır. Anadolu coğrafyasının her yerinde derelerimiz ve nehirlerimiz nezdinde yaşama dair bir saldırı var. Susturulmak istenen sadece akarsularımız değildir. Doğamız, yaşam alanlarımız, kültürümüz ve kültürel varlıklarımız, yaşama dair ne varsa yok edilmek istenmektedir. Son dönemlerde Anadolu’nun her yerinde ortaya çıkan Ekolojik ve Çevre hareketi mücadelesi daha da büyütülmelidir. Mücadele edersek kazanılacağına inanıyor ve Anadolu’nun her yerinde çevre mücadelesi yürüten ve direnenleri selamlıyoruz.” denildi.