“Everest Ana Kampa gidiyoruz, gelir misin?” diye bir mesaj alırsanız ne yaparsınız? Ben yarım saat içinde mesajda belirtilen uçak biletini satın aldım. Sanki uzun zamandır beklediğim davet buymuş gibi. Dağlarla ilgili bilgim, dağcılık, trekking deneyimim oldukça çok sınırlıydı. Gürcistan’ın Svaneti Bölgesi’nde Manzeri’den Mestia’ya 3100 metre yüksekliğindeki Guli Geçidi’ni* aşarak geçmiştim, Likya Yolu Ultra Maratonu’na katılmıştım, her yıl Uludağ’dan (2543 m) aşağı maraton** koşuyordum, o kadar.
Nasıl olup da 15 günlük bir yolculuğa ve 5364 metreye çıkmaya bir anda ikna oluvermiştim?
Bu kadar hızlı karar vermemde mesajın can dostum Cumhur Baştuhan’dan gelmiş olmasının etkisi büyüktü elbette. Daha önce onun liderliğindeki Dağ Keçileri ekibi ile Gürcistan, İran ve Küba’yı gezmiştim. Ancak bu farklıydı. Vücudumun irtifaya nasıl tepki vereceği konusunda ne küçük bir fikrim yoktu. Her üç yolculuktan da yanıma unutulmaz anlar alarak ve büyümüş olarak dönmüştüm. O yükseklikte karşılaşacağım soğukla da aram iyiydi ama günlerce sıcak bir odaya girememek, duş alamamak, 15 gün boyunca kullanacağım tüm malzemeyi (uyku tulumu dahil) 8 kiloluk bir çantaya sığdırmak hiç tanıdık değildi.
Sanırım, bir an için bile “Yapabilir miyim?” diye düşünmeden “Evet” dememin en büyük nedeni pandemiydi.
İki yıl boyunca çok sevdiğim, beni çok besleyen yollardan, uzaklardan ayrı düşmemdi. En kötüsü tamamlayamaz, bir yerlerde ekibinin geri kalanını beklerdim…
Tam da tahmin ettiğim gibi oldu. Ancak varamadığım dönüş noktası Everest Ana Kamp değil Annapurna Circuit*** üzerindeki Thorung La Geçidi (5416m) oldu. Nasıl mı?
Katmandu’ya vardığımızda Everest tırmanışımızın başlangıç noktası Lukla’ya planladığımız tarihte gitmemizin mümkün olmayacağımı öğrendik. Dünyanın en riskli alanlarından biri olarak kabul edilen Lukla Havaalanı sis nedeniyle kapalıydı. Bizden önce uçmayı bekleyen binlerce yolcu vardı. Everest bize izin vermiyordu. Cumhur’un ve yerel rehberimiz Gakul’un hızlı organizasyonu ile rotayı Annapurna’ya çevirdik. Besisahar ‘a araçla gidip 12 gün boyunca Annapurna Circuit rotasında yürüyecektik. Yola çıkmadan Everest Ana Kamp ile ilgili bilgi almıştım dostlarım Nasuh Mahruki, Mine Mahruki ve Dilara Koçak’tan. “Merak etme, yaparsın” diyerek beni rahatlatmışlardı ama Annapurna Nepal’e varana kadar adını bile duymadığım bir dağdı. Bizi neyin beklediğine dair en küçük bir fikrim yoktu.
O unutulmaz 12 günde neler mi gördük?
Bulutların arasına saklanmış tapınaklar, geceleri kendi aralarındaki sohbetleri halen kulaklarımdan gitmeyen yaklar, üzerlerinde zıplamaya doyamadığım asma köprüler, grubumuza adını veren dağ keçileri, altından geçtiğimiz büyülü şelaleler… Bol bol sarımsak çorbası ve sea buckthorn suyu içtik, sobaların üzerine özenle yerleştirilmiş taşlarda çoraplarımızı kuruttuk, yükseldikçe yaşamın yerini karla kaplı kayalara bırakmasını gözlemledik. İrtifa artıp oksijen azaldıkça hızımızın saatte 1km’ye düşüşünü izledik hayretle. Birkaç metre öteye bile gidememek…
Neden Thorung La'ya ulaşamadığımı merak edenler için: Yaklaşık 4300 metrede bulantı ve şiddetli baş ağrısı başladı. 4850’deki High Camp’e ulaştığımızda su bile içmekte zorlanmaya başlandım. Bu durumda ne yapılması gerektiğini biliyordum: inmek. Biz farklı nedenlerle daha fazla devam etmemeye karar veren üç kişi inişe geçerken grubun geri kalanı güvenli bir şekilde geçide ulaştı. Üç gün sonra da Pokhara’da buluştuk.
Peki bundan sonra? Yine Dağ Keçileri ile Ağrı Dağı (5137m) yaz tırmanışı. Bu sefer 5000m’nin üzerini görmeyi dileyerek ve her zaman durup bekleme, inme ve yeniden deneme opsiyonum olduğumu aklımdan çıkarmadan.