İki dönem Tunceli Belediye Başkanlığı yapmış, Öğretmenlik yapmış. Meslektaşım, yakın arkadaşım, ailece dostumuz, çocukları, çocuklarımızın yakın arkadaşı, HASAN KORKMAZ, saygı değer eşini kaybetmişti. Cem evinde cenaze merasimi vardı. Muhabbet hanımla, acılarını paylaşmak için cem evindeydik. Aile büyük bir acı yaşıyordu. Sevenlerini, cennetin ayakları altında olduğu, annelerini kaybetmişlerdi. Acıları, büyüktü.
Dostları, acılı günlerde acılarını paylaşmak isteyenler, cem evindeydiler. Büyük bir katılım vardı. Henüz cenaze merasimi başlamamıştı. Hava soğuktu. Isınmak için cem evine, içeriye girdim. Orası da soğuktu. Biraz ısınayım diye duvarın kenarındaki peteğin,yandığını,ısı verdiğini düşünerek üstüne ellerimle kapandım.Oda soğuktu.Buz gibiydi.Şaşkındım.Burası önemli kutsal sayılacak bir mekandı.Bu mekanda görevliler olmalıydı.Doğal gazlı bir bir mekan olmalıydı.’Hemen her gün ziyaretçisi olan bir mekandı.Kışın dondurucu soğuğunda nasıl yakmazlar.’ Diye tepkilerimi arkadaşlarla paylaştım. Bir müddet sonra peteklerin yavaş, yavaş ısındığı haberini aldım.
Büyük bir katılımla cenaze merasimi yapıldı. Okunan duaların, fatih anın ardından, Allahın rahmeti dilendi.
Cem Evi, Tunceli Halkını, bir araya getiren, ortak acıların, değerlerin, paylaşıldığı, önemli saygın bir kutsal mekândır. İki suyun birleştiği HIZIRIN kutsal mekânına, tepeden bakan, el sallayan kutsal, nadide bir mekândır. Bahçesinin güzelliğiyle ziyaretçilerin, buluştuğu bir araya geldiği, hoş sohbet ettikleri bir mekândır. Sayın GÜRSEL EROLUN, Cem Evinin bahçesinde yaptırdığı koruma, Cem Evine gelen, cenaze merasimine katılanları ziyaretçileri, yağmurdan, yağıştan, yazın sıcaktan koruyan, önemli bir yapıdır. Koruyucudur. Sayın EROLUN, Cem evi salonlarını, oturmak için sandalyelerle donatması da önemli bir ihtiyacın giderilmesi için yapılmış önemli bir katkıdır. Gönül ister ki Tunceli li iş adamlarımızın aynı duyarlılığı, yakınlığı, halklarına, kentlerine, duymaları, gösterebilmeleridir.
+ + +
KIYMETİNİ BİLİN
İstanbul’a çocuklarının yanına gitmiş. Yaşlı, yakın, bir tanıdığımız, Nermin Abla, Muhabbet Hanımı, aramıştı. Sohbetlerine, mikrofon açıktı. Bende katılmıştım. Hoş. Beş. Sonrası. Arayan hanım, yüksek bir sesle, bize müjde verircesine,’Siz Tunceliler, şanslısınız. Kıymetini bilin.’Dedi. Biz merak ederken, aynı yüksek sesiyle, burada, İstanbul’da, devletin verdiği sağlık hizmeti yok. Devlet hastanelerinde randevu almak muayene olmak, hemen, hemen imkânsızdır. Aylar sonrasına, randevu veriliyor. O zamana kadar, hastanın, parası varsa, özel hastanelere gidip tedavi oluyor. Yoksa. Ölümü, bekliyor. Siz Tunceliler, çok şanslısınız. Hastanenizin, sağlık kurumlarınızın, kıymetini bilin.’Dedi.
Bu uyarılarından dolayı, kendilerine teşekkür ettik. Haklıydılar. .Tunceliler, şanslıydık. Sağlık kurumlarımız, özelliklede hastanemiz, sağlık hizmetlerini eksiksiz yapıyordu. Randevu almak. Bir, iki branşın dışında, bekletilmeden veriliyordu. Bütün branşlarda ihtiyaç duyulan doktorlarımız, vardı. Artık eskisi gibi çevre illere, hasta sevk edilmiyordu. Her geçen gün, hastanede yenilikler, hayata geçiriliyordu. Acil serviste yenilikler, kolaylıklar sağlanırken, yoğun bakımda yapılan yeniliklerle hasta yakınları artık kapı ardında ayakta bekletilmiyordu.
Hastane Başhekiminin, Sağlık Bakanlığı ile yakın diyalogu olan Sağlık Müdürünün, başarılı sağlık hizmetlerinin verilmesinde önemli payları vardır.
Onun için Tunceli Halkı şanslıydı.