Kaç cenaze gördüm memleket hasretlerine rağmen gurbet mezarlıklarına gömüldü. Doğduğu topraklar için parçalanan, ilk ekmeği, ilk suyu istediği yere aşık nice nice insanlar gurbet mezarlıklarına gömüldüler. Yeni nesiller memleket dertleri, sevdaları olmadığı için olay nasıl rahatlarına geliyorsa öyle yaptılar. Annelerini, nenelerini, babalarını ve dedelerini o büyük kentlerin katlı mezarlıklarına defnettiler ki sildikleri memleket yerine kendilerine yakın yerlerde bayram ya da seyranda kabristan ziyareti yapıp hayırlı evlat olduklarını teyit etsinler.
Cesetler birer resim değil ki her gittiğiniz yerde hasretinizi gidermek için size hizmet etsinler. İnsanın ilk doğduğu topraklar insanın ana rahmidir. O yüzden oradan koparılan her can ile birlikte yeni nesillerin çoğunun da bağı kopar. Kolaycılık, zahmetsiz iş, bana yakın yere gömelim mantığı o ölünün yaşamına, anılarına saygının ihlalidir. Hele hele vasiyeti olup ta yine de gurbete gömülenlerin vebali büyüktür. Hem onların hem de koparıldıkları memleketin.
Babamın halası Zeynep, sırf bu acı gerçeği gördüğü için doksanlı yıllarda köylülerimiz sürgün edildiğinde o görmeyen gözleri ve karanlık dünyası ile “ölürsem burada köyümde öleceğim. Ben gitmeyeceğim. Evimi başıma yıkacak ve beni evimin altında ateşe verecek varsa buyursun gelsin” deyip ayak diremiş. “Biliyorum siz beni gurbete götüreceksiniz orada öleceğim ve beni bir daha bu topraklara getirme zahmetine katlanmayıp gurbette gömeceksiniz” demişti. O, kazandı. Boşaltılan köyde kalıp kısa bir süre içinde o evin altında ölüp oraya gömüldü. Ait olduğu yere.
“Yapmayın” diye haykırmak geliyor içimden. Kesmeyin memleketin şah damarını. Ölülerimizin huzur bulacağı yer, kendi rahimleri olan doğdukları topraklardır. O yüzden zahmete katlanamayan, memleket derdi olmayan yeni nesillerin insafına bırakmayın ölülerimizi. Dedem Hıdır Şenli, Dersim aşığı bir adamdı. Öldüğünde ben de yanındaydım yani İstanbul'da. Kardeşi Bekir Şenli dedemi satın aldığı mezara defnetmeye çalıştı ama ben engel oldum. Kıyameti kopardım ve dedim ki “Dedem memleket insanı. Dedemi buraya gömemezsiniz. Onu buraya gömmeniz için ilk önce açtığınız bu çukura beni gömmeniz gerekir.” Ve mezarın içine girip direndim. Baktılar ki çare yok dedemin cenazesini alıp memlekete yani Dersim e getirdiler. Nenem de Dersim de öldü. Şimdi ikisi yan yana yatmaktalar Dersim de. Yani ana rahminde doğdukları o topraklarda yatmaktalar.
Yine yazar Yismail Mirza’nın anlatımındaki yaşlı kadın mecburiyetten oğlu ile İstanbul’a gitmek zorunda kalmış. Ama uyum sağlayamamış; sevememiş orayı. Bir gün oğluna vasiyette bulunmuş demiş ki, “Oğlum, olur da ölürsem beni götürüp memlekete gömün.” Oğlu da gülerek takılmış annesine, “Anne her yer Allah'ın toprağı, seni buraya gömsek ne olur oraya gömsek ne olur? " diye. Kadın oğluna cevap vermiş ve demiş ki “öyle değil oğlum. Beni buradaki mezarlığa gömerseniz rahat etmem. Onların hepsi Türkçe konuşuyorlar ben ise Türkçe bilmiyorum. Rahat etmem; sıkılırım.” Olay bu kadar ağır ve bu kadar dramatik aslında. O yüzden yapmayın kesmeyin memleketin şah damarını. Bu toprakların rahmine saygı gösterip sadık kalın ki o da sizi siz diye doğurmaya ve doyurmaya devam etsin.