Biz aile olarak 38 sürgünlerindendik.
Ben çocukluk yaşlarını sürgünde bitirdim. O nedenle, sürgünlüğün bir zamanını ben de yaşadım. Yakınmayacağım; çünkü biz bir “şansı” yaşadık.
Evet, köyden, bir “işletme” yerine nakletmemiz bizi rahatlattı. İşletme, linyit kömürü çıkarıyordu. ETİBANK’a aitti. Yani devlet işletmelerinden biriydi… Önemli bir işletmeydi. Vardiya’lı çalışılıyordu. Neredeyse memleketin her yerinden insan vardı. DİYAR özlemleri yaşanırdı… Bereket versin; gurbetçilerin bir lüksü de vardı: İşletme alanına bitişik bir tren istasyonu bulunuyordu. Posta ve ekspresin geçişleri saatlerinde; SILACILAR İstasyonuna gelip biraz “hasret” giderirlerdi… Trenlerin adları: “Hasret kavuşturanlardı”. Biz çocuklar değil de; anamız- babamız da sıla hasreti çekerlerdi tabii…
Bu söylediklerim nedeniyle, benim; İstasyon, tren ve ray üçlüsüne “duygusal” bir yakınlığım vardır…
29 Kasım tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nin önemli bir sayfasında bir yazı vardı. Yazının başına siyah ve kocaman harflerle, İSTASYON kelimesi oturmuştu. Hemen, büyük bir özenle, yazıyı okudum. Benim istasyonumla ilgisi yoktu. MALTEPE Belediyesi’nin, bir yıl önce yayımlamaya başladığı derginin adıydı.
Derginin bir yıllık yayımı kutlanıyordu. Ve “ŞÖLENSİ” BİR KUTLAMA anlatılıyordu. Şölende; az- çok okuduğum ve saygı duyduğum bazı yazarlar da vardı.
Kocaman bir bravo (!) Başkan ALİ KILIÇ’a. Demek ki, belediyenin birinci dönem “mali” zorluklarını (!) halletmiş. Çünkü o zaman tanesi 10 liradan 10 kitap göndermiştim de; kitaplar sür’atla, geri gönderilmişti. Hatırlamıyorum; bir- iki bayat laf edilmişti…
İsmet Paşa, Celal Bayar’ın affedilişini: Kuyudan çıkarma olarak nitelendirmişti. Ali Kılıç’ı bu dönem, Genel Başkan’ın kuyudan çıkardığını biliyorum. Ve yazıklar olsun tanışıklığımıza…
Rıza CAN