Soru önergesinde, “1500’lü yıllara ait kaynaklara göre Kürdistan’ın merkezi konumunda olan ve Kürdistan Mirleri tarafından çoğunlukla yarı bağımsız yönetilen Çemişgezek, yani Dersim, kendine has sosyal yapısıyla Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel çeşitliliğinin önemli bir bileşeni olmuştur. Geçmişte Kürt, Ermeni, Süryani gibi etnik toplulukların oluşturduğu kadim Dersim ne yazık ki bu kültürel zenginliğini merkezi otoritenin saldırılarından koruyamamış, büyük katliamlar ve sürgünler yaşamıştır. Kürt Alevi (Rae Haq) çoğunluğun, kimliğinden doğan bu zengin kültürel sosyal doku, zaman içerisinde Sünni İslam’ın içtihatlarına göre yönetilen imparatorluk Şeyhülislamlarının gayrı insani ve gayrı âhlaki fetvalarına mâruz kalmıştır, ne yazık ki çok kez katline ferman verilmiştir. Osmanlı devlet adamlarından Şakir Paşa ve Mehmet Zeki Paşa 1896 tarihinde Babıâli’ye gönderdikleri Dersim Islahatı Hakkında isimli Layiha’da “Halkın birbiriyle irtibatını kesmek için kordon (kordondan kasıt barajların yapılmasıdır) ve karakollar kurulmalı ve Nakşibendi tarikatları kurulmalı” önerisini yapılmışlardır. Bölgenin coğrafi yapısını deforme edip, demografik yapıda tahribat yaratmak ve dini inancını asimile etmek fikrindedirler” denildi.
Dersim’in çok kültürlü özerk yapısı merkezi otorite tarafından kabul görülmediği ve 1800’lü yıllardan başlamak üzere çok sayıda yazılan gizli-açık raporlarda Dersim’in sosyal yapısının dağıtılmasının önerildiği ve köylerin birbirileriyle olan ilişkilerinin koparılmak maksadıyla blok havuzlar, yani barajların yapılmasının önerildiğini belirtilen önergede, “Osmanlı İmparatorluğu’nun gazabî mirasını devralan İttihat Terakki, bütün Anadolu’yu dizayn ederken, Kürdistan coğrafyasını da ulus-devlet paradigmasına göre Türkleştirme ve müslümanlaştırma politikası gütmüştür. Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte, cumhuriyet rejimine alaka gösteren Dersimliler (Koçgiri dâhil) maalesef bu sefer de, yine insan olmaktan kaynaklı haklarından maruz bırakılmışlardır. Modernizm kisvesi altına giren Kemalist elitler tarafından, yerlerinden edilerek yurtlarından sürülmüş, kadın ve çocuklar da dâhil olmak üzere on binlercesi topluca katledilerek hayattan bertaraf edilmişlerdir.14 Haziran 1934’te Tunceli İskân Kanunu çıkarılmış, kanunla Türk kültürüne benzetilmek istenen nüfusun nakli istenmiştir.25 Aralık 1935’te çıkarılan Tunceli Kanunu ile de Dersim’in adı Tunceli olarak değiştirilmiştir. Yürürlüğe giren Tunceli Kanunu akabinde, 1.Umumi Müfettişlik bölgesi kapsamında bulunan Elazığ, Dersim, Erzincan ve Bingöl’ü kapsayan, Elazığ merkezli 4.Umumi Müfettişlik kurulmuş olup, Tunceli Kanunu Genel Müfettişi de olan Vali ve Komutanlara, kişileri yakalama, sürgün ettirme, yargılama, idam kararı verme gibi hukuk dışı, geniş yetkiler verilmiştir. 14 Haziran 1934 İskân Kanunu ve 25 Aralık 1934 Tunceli Kanunu başta olmak üzere Dersim’e ilişkin hazırlanan tüm raporlar, genelgeler ve kanunlar 1937-38 Dersim Soykırımı için gerekli talimatları ve yasal düzenlemeleri içermekte olup, Dersim’in imhası hedeflenmiştir. Birleşmiş Milletlerin 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe giren sözleşmesinin “Soykırım” tanımına göre Dersim katliamı; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin planlayarak yapıp uyguladığı bir soykırımdır. İnsanlığa karşı soykırım suçunun önlenmesi ve cezalandırılması 9 Aralık 1948 tarihinde Paris'te toplanan Birleşmiş̧ Milletler Genel Kurulu'nun 260 A (III) sayılı Kararıyla kabul edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de ilgili sözleşmeyi 23 Mart 1950 tarihinde onaylamıştır” şeklinde ifade edildi.
Bu bağlam çerçevesinde soru önergesinde şu ifadelere yer verildi:
“1- 1937- 38 Dersim Soykırımı’nda ne kadar yurttaşımız katledilmiştir?
2- 1937-38 Soykırımı’nda yerinden zorla göç ettirenler kimlerdir, nereye yollanmış, sürgün ettirilenlerden ne kadarı geri gelmiş ve ne kadarı sürüldükleri yerlerde kalmışlardır?
3- 1937-38 Soykırımı’nda ailelerinden zorla kopartılarak Türk ailelerine evlatlık olarak verilen “Dersim’in kayıp kızlarının” kimlik bilgileri devlet arşivlerinde mevcut mudur? Mevcutsa kamuoyuyla paylaşmayı düşünüyor musunuz?
4- Dersim önderlerinden Seyid Rıza, oğlu ve arkadaşlarının mezar yerleri nerededir?
5- Dersim’de isyan ettiği iddiasıyla tutuklanan 58 kişiden 7’si idama çarptırılırken, diğer 41 kişinin akıbeti ne olmuştur? Bu kişilerin kimlik bilgileri devlet arşivlerinde mevcut mudur?
6- Dersimlilere soykırımı anımsatan ‘’Tunceli’’ adını değiştirerek ‘’Dersim’’ adının iadesini düşünüyor musunuz, düşünüyorsanız bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
7- İlçe ve Köy adlarının geri verilmesi doğrultusunda bir çalışmanız var mı?
8-Munzur Nehri üzerinde yapılan ve yapılmak istenen barajların, siyasi amaçlı bir devlet politikası olduğu anlaşılmakta olup, yapılan ve yapılması planlanan barajlar ve HES’ler bölgenin insansızlaştırılması için uygulanan politikanın bir parçası mıdır?
9- İhsan Sabri Çağlayangil’in medyaya yansıyan röportajında 1937-38 soykırımında, Dersim’de kimyasal gaz kullanıldığını itiraf etmiştir. Bu itiraf doğrultusunda kimyasal gaz kullanıldığı doğru mudur? Bu gazlar Türkiye’de mi üretilmiş, yoksa başka bir devletten mi temin edilmiştir?
10- AKP Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuşan dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 1937-1938 Dersim olayları hakkında “Eğer devlet adına özür dilemek gerekiyorsa ve böyle bir literatür varsa ben özür diliyorum” ifadesini kullanmıştır. Hükümet olarak bu sözün gereğini yerine getirip devlet adına resmi özür dilenecek midir?
11-1937-38 Dersim soykırımında yapılan “tedip” (terbiye etme), “tenkil” (katletme), “tehcir” (göç ettirme) uygulamalarıyla bugün Cizre’de Sur’da Silopi’de Dargeçit’te ve bölgenin diğer illerinde hükümetinizin uyguladığı politikalarla aynı amacı mı taşımaktadır?
12- Dersim Soykırımı ile ilgili devlet arşivlerinde bulunan ve üzerinde gizlilik kararı konulan belgeleri kamuoyuna açmayı düşünüyor musunuz?”