Dersim halkına açık bir çağrı yaptığını belirten 24. Dönem Dersim Milletvekili ve hukukçu Hüseyin Aygün, "Dersim Hakikatleri Araştırma Komisyonu kuralım. 1990’larda yoğunlaşan, devletin resmi ve paramiliter unsurlarının ve silahlı örgütlerin katlettiği, sürgün ettiği insanları araştıralım. Bir rapor ile gerçekleri tüm Türkiye’ye açıklayalım" dedi.
GERÇEKLERİ ARAŞTIRALIM
Kurulacak komisyonda hukukçuların, halk temsilcilerinin, seyitlerin, pirlerin ve başka mesleklerden düzgün insanlar görev almasını öneren Aygün, "Mirik’i, Aliboğazı’nı, Doğan’ı, Barasor’u, Bağın Katliamı'nı, Kamer Özkan’ı, Dersim’de sayısı yüzleri bulan öğretmenlerin kurşuna dizilmesini, Tavux olayını, vergilendirmeleri, sürgün cezalarını araştıralım ve ortaya koyalım" dedi.
İşte Hüseyin Aygün'ün çağrısının tamamı...
Doğan Katliamı: Hesabı sorulmamış her suç, yeni suçlar üretir (DERSİM HAKİKATLERİ ARAŞTIRMA
KOMİSYONU ÇAĞRISI)
1990’lı yılların ilk yarısının sonuna doğru Dersim toprakları bir cehennem yeridir. PKK eylemlerini bahane eden ordu birlikleri köyleri ve mezraları yaktı, Mirik ve Hozat-Çemişgezek köylerinde onlarca köylüyü kaçırdı, çoğunun cesetleri nerededir, var mıdır, bunu bile bilmiyoruz. 1993-1994'te, iki yıl içinde tam 40 bin kişi Dersim'den zorla göç ettirildi.
PKK, Dersim’in cehenneme çevrilmesinde gönüllü bir rol oynadı; devlet ne kadar baskı yaparsa o kadar genç devşirirdi, hem Dersim Kızılbaşlarının yurdunu terk etmesi de Kürtçü politikalarına son derece uygundu, “ayak direyenlerin” kafasına bir kurşun veya dükkânına tek bir vergi makbuzu yeterliydi.
Ayak direyenler vardı, anlatayım.
PKK’nın “Türk solu” dedikleri, öğretmenler, muhtarlar, yaşlı aşiret reisleri, yani halk karşı çıktı (1970-1980 yılları arası Dersim Belediye Başkanı Süleyman Kırmızıtaş “yapmayın, etmeyin” demek için Dr. Baran’ın ayağına kadar gitti, daha ağzını açamadan duyduğu, “Qırmızıtaş sen de mi Halkın Kurtuluşu oldun?” sözleri idi). Hatta bu katliamcı politikaları yaymakla görevlendirilen Dr. Baran bile en sonunda dayanamadı, yapılanlara tavır aldı, onun sonu da bir yıl bile geçmeden Aliboğazı'nda “intihar süsü” verilerek yok edilmek oldu.
PKK’nın 1990’larda Dersim’e yaptıklarını ve Baran’ın PKK’ca infazını, Mahsur’da ayrıntılı yazdım, ilgilenen veya bilmeyenler okur (Mahsur, s. 274-283, Kırmızıkedi Yayınları, 2016). Ancak 1990’lar denilince akla, Mirik kadar, Aliboğazı kadar, binlerce tutuklama ve yargılama kadar, gözaltında kayıplar kadar, TDKP’lilerin Hozat Tavuk’ta öldürülmesi kadar, hatta bunların hepsinden daha ağır bir olay olarak “Doğan Katliamı” gelir. Bu, çok ağır bir insanlık suçuydu.
Çemişgezek Doğan Köyü’nde PKK’lı olmadıkları için 1994 yılının bir sonbahar günü yaşlı-başlı Veli Kahraman ve 18 yaşındaki küçük iki kızı kurşuna dizilmiş, evleri yakılarak başlarına yıkılmıştı. Siyasi arkadaşlık nankördür, işkence görürsünüz, yıllarca hapiste kalırsınız, bir sabah cezaevi kapısında tek bir kişinin bile sizi beklemediğini (sadece anne-babanız ordadır) görürsünüz, mesela Oktay Etiman gibi bir adamsınızdır, 12 Eylül’de uzun hapislik yılları sonrası gideceğiniz bir eviniz olmaz; bir binanın bodrum katında yatarsınız günlerce. Bazen ölürsünüz, bir süre sonra sizi hatırlayan olmaz, “yoldaşlar”ınız bile unutmuştur adınızı, yerin dibinde haberiniz olmaz bundan. 1990’ları bir kişi unutmadı, o korkunç olayda, Doğan’da babası Weli ve kız kardeşi Meral’i kaybeden Murat Kahraman. “Yoldaşlarının” unuttuğu diğerlerini de yazdı. Çığlık ve Bitmeyen Veda, PKK’nın 1990’larda yaptıklarına bir kenar notu olabilirdi ancak, ama hiç kimsenin bugün hatırlamak istemediği bu yıllara dair kalın suskunluk, Murat’ın kitabını bir kitap olmaktan da çıkardı, adeta Dersim’in Hafıza Müzesi’ne çevirdi.
Ne yazık ki ve ne korkunç ki, Murat ve ailesinin başına Doğan sonrası yeni bir felaket geldi, baba ve kız kardeşlerinin ölümünden sorumlu tuttukları Zeynel Benler adlı köylüleri (çok yaşlı başka bir Dersimli) bu defa Pülümür Hel Yaylası’nda başka bir örgütçe (TİKKO) öldürüldü, bir acı başka bir acıyla dinmedi tabii, Benler ailesi Murat ve kardeşlerini suçladı, kardeş Özgür ve teyze oğlu Abidin cinayeti reddedip; olayda yer almadıklarını gösteren bir takım kanıtlar ileri sürse de, bu cinayetten yargılandılar ve hayatlarını içeride tamamlayacak kadar ağır bir cezaya, müebbet hapse çarptırıldılar.
Murat olay sırasında yurtdışında, Avrupa’daydı; o romanları yazmaya başlamıştı. Murat’ın kitapları sol ve ileri çevrelerde “sessizlik suikastı”na uğradı, ama kitaplar yaşadı; halk müthiş sahiplendi, insanlar -hem de Dersimli bile olmayan insanlar- binlerce nüshasına ulaştı, PKK’nın hesabını vermediği Doğan katliamı hakkında tüm dünya bilgi sahibi oldu.
Edebiyata yönelmiş ve yaşı da elliye yaklaşmış Murat, katliam ve cinayetten neredeyse 30 yıl sonra Benler ailesiyle barışmak, kardeşlerinin masumiyetini ispatlamak için geçen yaz bir şeyler yapmak istedi, Doğan katliamı ile başlayan ve Zeynel Benler’in katledilmesiyle iyice derinleşen öfke nasıl dindirilebilirdi ki zaten, barış her zaman iyi bir şeydir.
Ancak bu yol tıkandı, gizli bir el devredeydi, bir türlü uzlaşma olmadı, bunun üzerine Deza-Parlılar geçen yaz Doğan’a gittiler, Dilaver Eren köyde bir konuşma yaptı, Kahraman ailesinin yıkık ve yanık evinin duvarları önünde konuştu, geçen haftalarda ise bu köye giden İHD Dersim heyeti Benler ailesinin acısı üzerinden yeni bir açıklama yaptı.
İHD uzun yıllardır zaten “Kürt hakları derneği” görünümündeydi (onu PKK ile özdeşleştirenler de epeyce fazla), Doğan katliamının üstünü örtmek amaçlı köye ziyaret düzenlemek, sorunu çözümsüz bırakmak isteyenlere yarar. Murat Kahraman ve kardeşleri “eski zaman” insanları, Kaypakkayacılar, 1994 Doğan Katliamı ile ilgili 28 yıldır tek bir dilekçe vermemişler (bununla tuhaf şekilde övünüyorlar da), Doğan’ın failleri çoktan PKK’dan ayrılmış, Kuzey Irak’a yerleşmiş haldeler. Bu faillerin Doğan katliamı nedeniyle Kahraman ailesine bir özrü ya da kamuoyuna bir açıklaması olmadı bugüne kadar.
Özetle konu bugün Doğan katliamı ve Zeynel Benler’in katledilmesiyle yüzleşilememiş bir boyutta ve öfke daha da artmış bir şekilde Dersim halkının önünde duruyor. Doğan Katliamı ile yüzleşilseydi, hesaplaşılsaydı, Zeynel Benler cinayeti olmazdı; Zeynel Benler cinayetiyle yüzleşilseydi, sonraki cinayetler olmazdı. Çünkü, hesaplaşılmamış her suç yeni suçlar üretir. Bugün elimizde sadece Murat’ın yazdığı iki cilt kitap var, dava dosyası bile (aile şikâyette bulunmadığı için) hiç kimsenin elinde yok. Kısaca önerimi yazayım, bu tüm Dersim halkına açık bir çağrıdır: Dersim Hakikatleri Araştırma Komisyonu kuralım. 1990’larda yoğunlaşan, devletin resmi ve paramiliter unsurlarının ve silahlı örgütlerin katlettiği, sürgün ettiği insanları araştıralım. Bir rapor ile gerçekleri tüm Türkiye’ye açıklayalım. (Doğan’ın, Zeynel Benler’in veya diğer tüm insanlık suçlarının faillerinin yargılanması ve cezalandırılması elbette zorunludur. Bu suçlarda zamanaşımı, af veya “helalleşme” olmaz.) Bu komisyonda hukukçular, halk temsilcileri, seyitler, pirler ve başka grup-mesleklerden düzgün insanlar görev alsınlar. Mirik’i, Aliboğazı’nı, Doğan’ı, Barasor’u, Bağın Katliamı'nı, Kamer Özkan’ı, Dersim’de sayısı yüzleri bulan öğretmenlerin kurşuna dizilmesini, Tavux olayını, vergilendirmeleri, sürgün cezalarını araştıralım ve ortaya koyalım. Önerim budur. Çağrımın muhatabı Dersim halkıdır.
Hüseyin Aygün (Hukukçu-Yazar, 24. Dönem Dersim Milletvekili)
Kenan Korkmaz/Caner Aktan