Munzur Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüseyin Çağlayan’ın Ema Lenge, Pet ve Pelgera, Sis ve Arayış gibi eserlerinin ardından son kitabı Yemoş Hatun ve Çocukları da piyasaya çıktı. Sanatçılar, eğitimciler, akademisyenler ve gazetecilerin de katıldığı tanıtım etkinliği Pülümür Vadisinde gerçekleştirildi. Babek Yayınlarından çıkan Yemoş Hatun ve Çocukları, Erzincanlı Alevi bir ailenin zorunlu göç sonucunda İstanbul’da yaşadıkları süreci anlatıyor.
KIRMANCKİ VE TÜRKÇE TANITIM
Etkinlikte hem Kırmancki hem de Türkçe tanıtım yapıldı. Çağlayan’ın eserlerinden kısa pasajlar okundu. Seher Erdoğan, Dilek Kızıldağ, Maviş Güneşer, Çağdaş Söylemez'in okuduğı kısa pasajlarından ardından ise müzik eşliğinde kısa bir eğlence yapıldı. Metin Kahraman, Maviş Güneşer ve Umut Mercan tarafından ezgiler seslendirildi.
YEMOŞ HATUN VE ÇOCUKLARI
Yemoşoğlu Mehmet, daha küçük bir bebekken babasını, tarla yüzünden çıkan bir kavgada kaybeder. Annesi, henüz kocasının kanı yerde kurumadan kocaya kaçar, Mehmet yetim kalır. Döktüğü gözyaşları babası için değildi; öldürülenin babası olduğunu bilmiyordu, peşini tuttuğu kadınlar ağladığı için ağlıyordu. Nenesinin yanında büyür. Nenesi, Adana Ermenilerindendir; Sultan Abdülhamit’in hışmına uğramış, iki çocuğu ve kocasını kaybetmiştir. Mehmet, yoksulluk içinde büyür. Zara’yı tanır, dünya onun olur; ne para ne pul ne bayram ne şölen takar, “Zara’m var ya!” diyordu. Zara ölünce dünyası yıkılır, yanan ışığı söner, saray olan evi enkaza, çayır çimen olan dünyası, güneşte kavrulan kuru otlarla kaplı bozkıra döner. Mevlana’nın semazenleri gibi, bazen kendi etrafında bazen de daha uzaklarda, kâh isteyerek, kâh istençleri dışında ha bire dönenler arasındadır. Sert rüzgâra kapılır, hiç tanımadığı insanların yanına, koca Roma’ya, Bizans’a, Osmanlı’ya ev sahipliği yapmış İstanbul’a savrulur... “Uyyy! Deprem!” dedi Fatoş. “Sadık kalk! Deprem! Serdar! Serdar!” dedi. Kalktı, sağa sola yeltendi, yalpaladı, duvardan duvara savruldu. Kalktı, tekrar savruldu, bir uğultu, bir sarsıntı, bitmiyordu. Saniyeleri aşmayan bu sarsıntı, saatlere denk geliyordu. Elektrikler kesildi, pat diye düştü, karanlık olan dünyası tam karardı, tavan beline düşünce tamamen karanlık dünyaya gömüldü... Mehmet, karanlığa gömülen kızının akıbetiyle çöker... Dağları, vadileri, şarıl şarıl akan suları, toprağı, ağaçları, kır çiçeklerini, ilkbaharda yağmur yağdığında kokan nem kokulu toprağı, ıslandığında koku saçan yığın yığın kuru otları, çiçekleri, menekşeleri, akşam karanlığında gökyüzünde parlayan yıldızları özler… Ama savrulmuştu bir kere. Savrulan yalnız Yemoşoğlu Mehmet değildi; çocukları Sezar, Fatoş, Nazan, Cemal ve Nuray da babalarıyla savrulurlar; her biri yaşamı gibi ayrı bir rüzgâra kapılır... “Yemoş Hatun ve Çocukları,” savrulanların, rüzgâra kapılanların büyülü, acı bir aşk hikâyesidir...