Kahramanmaraş'ta 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında işkenceyle öldürüldüğü iddia edilen Tuncelili öğretmen Ali Ekber Yürek'in ağabeyi Mehmet Yürek, 30 Ekim tarihine kadar kardeşinin davasında bir gelişme olmadığı takdirde adliye sarayı önünde annesiyle birlikte açlık grevi yapacağını söyledi.
Anayasa referandumunun ardından, darbeci generallere yargı yolunun açılmasıyla birlikte hukuk mücadelesine başlayan Yürek ailesi, artık bu davada bir sonuca ulaşılmasını istiyor. Aslen Tunceli'den olan Ali Ekber Yürek'in kardeşi Mehmet Yürek, bu soruşturmanın darbecilere yönelik ilk dava olduğunu belirtti. 91 kişinin davada mağdur ve müşteki kapsamında yer aldığına dikkat çeken Yürek, şöyle konuştu:
"Bizim yürek ailesi olarak kardeşimiz ve evladımız için ferdi olarak başlattığımız bu soruşturma şu anda sağcı solcu, Alevi Sünni, Türk Kürt tüm Maraşlıların soruşturmasına dönüştü. Zira Kahramanmaraş'ın eski milletvekili ülkücü davacının sanıklarından Ökkeş Şendiler Bey'den tutun da bugünkü CHP Milletvekili Durdu Özbolat'a kadar bizim dışımızda 91 kişi bu soruşturma kapsamında mağdur ve müşteki kapsamında yer aldı. Ancak dava çok yavaş ilerliyor. Dosya 3 kez Malatya CMK 250 ile yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına gitti. 2 kez Ankara'ya gitti. 3 kez Afşin'e geldi. Bir kez Malatya'dan sonra Tunceli ve şimdi Kahramanmaraş merkeze döndü. Top gibi dönüp duruyor. Yargıdan biz bu işi hızlandırmasını takipsizlikse takipsizlik, görevsizlikse görevsizlik vermesini bekliyoruz. Çünkü 'geciken adalet adalet değildir' olgusunun limitlerinin sonuna geldik. 87 yaşındaki annem 'nerede gösterin onları gidip orada ben kendimi asayım' diyor. En geç 30 Ekim'e kadar bu soruşturma yine savsaklama ile giderse 87 yaşındaki annemle gelip Kahramanmaraş Adliye Sarayı önüne çadır kurarak açlık grevine başlayacağız. Bunda kesin kararlıyız."
"DARBECİLER SAĞCI SOLCU, ALEVİ SÜNNİ AYRIMI YAPMADI"
Yürek, darbecilere yönelik hukuk mücadelesinin sadece Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya ile sınırlı kalmaması gerektiğini kaydederek, "Anadolu'nun her tarafı kan, irin, katliam ve işkencelerle dolu" dedi. İşkence görenleri, işkencecileriyle yüzleşmeye çağıran Yürek, şöyle devam etti:
"Anadolu'nun her tarafındaki işkence mağdurları, işkencecileri ile yüzleşip, adalet önünde hesaplaşmadıkları müddetçe 12 Eylülle hesaplaşma, darbecilerle, işkencecilerle hesaplaşma olmayacaktır. Darbeciler, darbelerini yaparken sağcı solcu, Alevi-Sünni, ülkücü komünist, Türk Kürt ayırmadan herkese işkence yaptılar. Ortak düşmanımız darbecilerdir, faşist darbeci generallerdir. Kahramanmaraşlılardan talebim hepimize aynı zulmü yaptılar gelin kardeşçe, sağcı solcu, ülkücü demeden bir olalım. Ayrıca Kahramanmaraş'ın çok özel bir durumu var. 12 Eylül öncesinde Maraş olaylarını bu derin devlet, Türk Kürt, Alevi Sünni birbirine tokuşturarak 12 Eylül darbesine zemin hazırladılar. Ama darbeyi yaptıktan sonra sağcı solcu, Alevi Sünni ayrımı yapmadan hepsini gözaltına aldılar, aynı işkencelere maruz bıraktılar."
12 Eylül darbesinin ardından insanların sadece işkence görmekle kalmayıp, ekonomik olarak da zor duruma düştüğünü savunan Yürek, darbecilerin eline düşürdükleri insanların mallarına el koyduğunu öne sürdü. Kahramanmaraş'ta da bunların yapıldığını iddia eden Yürek, buna rağmen insanlarda darbecilere karşı bir korkunun halen devam ettiğini vurguladı.
"YETMEZ AMA EVET"
Yürek, Balyoz Davası'nda generallerin aldıkları cezalara ilişkin bir soruya ise "yetmez ama evet." yanıtını verdi. Darbenin gerçekleşmiş olması halinde çok sayıda insanın yine aynı şekilde işkencelerden geçeceğini ileri süren Yürek, şunları kaydetti:
"Bana göre hafif bir ceza. 'Yetmez ama evet' diyoruz. Bu balyoz davası kararları için de geçerli. Bu darbeciler o darbeyi yapsalardı bizim Alevi kanaat önderleri işte Kazım Genç'le Ali Balkız hayatta olmayacaktı. O camide masum insanlar ölecekti. Rahmi Koç'un deniz altı müzesindeki 65 tane çocuk öldürülecekti. Yüzlerce binlerce insan stadyumlara doldurulacaktı. Bunun içerisindeki en önemli unsurlardan biri ben ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'dur. Muhsin Yazıcıoğlu, Türk-Kürt, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu kardeşliğini tesis etmek için, bu yola baş koyduğu için, birlikte yapacağımız bir çalışma ile Şirince Toplantılarını organize ettiği için derin devlet tarafından katledildi. Ben Muhsin Yazıcıoğlu cinayetinin aydınlanması işini de kardeşim Ali Ekber Yürekin cinayeti kadar önemsiyorum. Bunlar Türkiye'nin derin devlet yapısına kazınması aydınlanması açısından önemli cinayetlerdir."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a da çağrıda bulunan Yürek, devlet içerisindeki yapıların halen devam ettiği iddiasında bulundu. "Sayın başbakana bir çağrım var. Başbakan ordunun başına özel birini getirerek, MİT'in başına bir fidan dikerek derin devletin o kirli kuyularına hakim olduğunu düşünmesin, sanmasın" diyen Yürek, sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü bu ülkenin en köklü Teşkilat-ı Mahsusa'nın devamı olan kirli kurumlarından bir tanesi MİT'tir. Daha Alaattin Çakıcı'ya kırmızı pasaport veren MİT'çiler, ordunun özel kuvvetler komutanlığı. Bunlar aydınlığa çıkarılmadıkça, orduya ve MİT'e hakim olamaz. Teşkilat-ı Mahsusa'nın, cumhuriyetin kuruluşundaki bu yapının devamıdırlar. Buradaki temizlik henüz yapılmadı, aydınlanma yapılmadı."
Aslen Tuncelili olan Ali Ekber Yürek (24), 12 Eylül askeri müdahalesinin ardından görev yaptığı Kahramanmaraş'ın Afşin ilçesinde 7 Mayıs 1981'de gözaltına alınmış, 25 Mayıs 1981'de ise ölü olarak ailesine teslim edilmişti.
Yürek ailesi, genç öğretmenin gözaltına alındıktan sonra Afşin ilçesi YSE binasında kum torbası, Filistin askısı, elektrik gibi işkence çeşitlerinden geçirilerek hayatını kaybettiğini öne sürmüştü. Aile, 12 Eylül Anayasa Referandumunun ardından darbeyi gerçekleştiren generallere yargı yolunun açılmasının ardından da harekete geçerek, hukuk mücadelesine başlamıştı. 12 Eylül konusunda Türkiye'de başlatılan ilk ciddi soruşturma olan bu davada, başka işkence görenlerin insanların da tanıklık etmesini istiyor.