Bir arkadaşım eşinden ayrılmıştı, aradan bir zaman geçtikten sonra şaka olsun diye, “aşk konusunda ne düşünüyorsun? Yeni aşk var mı?” diye sorduğumda, arkadaşım bana, “Aşk defterini çoktan kapattım, aşk; insanın doğuştan getirdiği bir özellik değildir, sonradan kazanılan bir davranış şeklidir. Ne ihtiyaç duyuyorum ne de kendime dert ediyorum.” demişti.
Şaşırmıştım doğrusu, güzel bir tespitti.
İnsan çoğu şeyi sonradan öğrendi.
Aşkı da…
Aklınıza gelen, gelmeyen çoğu davranışları insanoğlu doğuştan değil aslında sonradan kazandı.
İnsanın insanlaşma süreci…
Tarih öncesi çağlar, İlkçağ, Orta Çağ…
Kolay gelinmedi bu günlere…
Kadının takı takması da içgüdüsel değil…
Sonradan…
Kadınların takı takması serüveni çok eski çağlardan gelir.
Takı yapma geleneğinin kökleri, 5000 yıl öncesi Çin toplumuna dayanır.
Bize ulaşan ilk takı örneği, hayvan dişinden yapılmış bir küpedir.
Mezopotamya’da M.Ö 3000–4000 yılları arasında takılan takılar ağaç kabuğundan, hayvanın kemik ve dişlerinden, ağaçlardan, yapraklardan yapılmıştır.
İlk takıları kullananlar ise, tahmin edilenin aksine kadınlardan daha çok erkeklerdir.
İlginç ama gerçek, erkeğin takı takmada ilk olması…
Kabile toplumlarına bakınız erkekte de kadında da takı vardır.
Takının dini nedenleri de dikkate alınmalıdır.
Dini ritüeller takı üzerinden de hayat bulur.
Özellikle kadınlarda…
Kadın takı ile adeta bütünleşmiştir.
Toplumda kadının süsü “takısı” olmuştur.
Kadınlar takıları, kişisel tarzlarını ifade etmek, duygusal değerleri yansıtmak, sosyal statülerini göstermek ve kendilerini özel hissetmek için kullanırlar.
Bakımlı kadınlar da takı ile kendini ifade etmektedirler.
Tabii ki bakımlı olmakla, takı takmak farklı şeylerdir.
Takı takma serüveni ne kadar çok eski çağlara dayansa da kadınların doğuştan getirdiği, içgüdüsel bir özellik değildir.
Kadınların birçoğunun takı takmayı sevmediği, takı takmak istemediği, takı takmadığı da bir gerçektir.
Takı takmak ne kadar da kadınların bir tercihi gibi görülse de içinde yaşanılan siyasal sistemlerin bu konudaki yaklaşımları çok büyük önem arz etmektedir.
Siyasal sitemlerin kadını bir cinsel obje, ticari araç görme eğilimi çok fazladır.
Ürünlerin tanıtımında, satışında kadınlar hep bir reklam aracı olarak karşımıza çıkar.
Her yerde kadının cinselliği üzerinden ticari bir amaç hedeflenir.
Kadın bir süs eşyası değildir.
Cinsel bir meta hiç değildir.
Kadın erkekle eşittir; erkek neyse kadın da oldur.
İnsanlık sürecinde bedensel güçsüzlüğü nedeniyle ötekileştirilmiş, ikinci sınıf sayılmış, evin kadını, çocuğun annesi görülmüşse de geçen zaman içinde kadın, toplumda eşit yurttaşlık temelinde erkekle eşitlenmek için çok büyük mücadeleler vermiş, yol kat etmiştir.
Kadın eşittir erkektir.
Meseleye buradan bakılmalıdır.
Kadına yüklenen kadın kimliği toplumlarla ilgilidir.
Kadın algısı o toplumda kadının yerini belirler.
Kim ne derse desin; takılar, süsler kadını metalaştırır, kadını cinsel objeye dönüştürür.
Ne kadar da bugünün kadını toplumda cinsel bir obje olarak görülüyor ise bunun tersi de mümkündür.
Kadınlar, erkeklerle eşitlenmek istiyorsa; bedensel, beyinsel olarak gücünü ortaya koymalıdır.
Her alanda rüştünü (yetişkinliğini) ispatlamış kadın, toplumdaki yerini kendi gücü ile var etmelidir.
Takı kadının yaşamına sonradan girmiştir ama kadının gücü doğuştan gelir.
Kadın, insanoğlunu var edendir!