“Gerçek idealizm ile eğreti kahramanlık arasındaki mesafe, bazen, bir adımda alınacak kadar kısadır...”
-Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam
GERÇEKLEŞTİRİLEN BİR ARAŞTIRMADA, ailelerde hayali oyun arkadaşlarına büyük ölçüde ailelerin ilk çocuklarında rastlandığı belirtiliyordu. Böyle olunca hemen akla bir soru geliyor:
Beynimiz kendine kardeş bulamayınca hayal mi ediyor?
Beynin sırları, kendi çapının çok ötesindedir. Konuşacağımız her şeyin temelinde bu yatıyor. Nörobilimci David Eagleman, 20 dilde yayımlanan ve pek çoklarınca klasikleşen Incognito adlı kitabında insan beyninin derinliklerine iniyor. Eagleman çarpıcı bir anekdotla bir zihin jimnastiği yapmamızı öneriyor (Eagleman, 2013):
“Zihinsel yaşamımız üzerindeki etkilerin sıralı olduğu uzun listenin kimyasalların ötesine de uzanarak, devrelerdeki ayrıntıları da içerdiğini unutmamak gerekir. Sara örneğini ele alalım. Sara nöbeti eğer şakak lobundaki (temporal lob) belirli bir noktada odaklanıyorsa, kişi motor nöbetler geçirmeyecek, dahası eşsiz bir deneyim yaşayacaktır.
Bir tür bilişsel nöbet olarak tanımlanabilecek bu etki, kişilik değişimleri, aşırı dinsellik (din saplantısı ve din konusunda kendinden aşırı emin olma), hipergrafi (genellikle de din olmak üzere belirli bir konuda aşırı derecede yazma isteği duyma), çevrede bir dışsal varlık olduğu yanılgısı ve sıklıkla da, tanrıya atfedilen sesler duyma gibi durumlarla kendini gösterir. Tarihte ortaya çıkmış peygamberler, kahramanlar ve liderlerin bir bölümünün şakak lobu odaklı sara hastaları olduğu düşünülmektedir.
Başmelek Mikail’in, İskenderiyeli Azize Katerina’nın, Azize Margaret’in ve Cebrail’in seslerini duyduğu konusunda hem kendisini hem de Fransız askerlerini ikna ederek on altı yaşındayken Yüzyıl Savaşları’nın gidişatını değiştirmeyi başaran Jean D’Arc’ı düşünün.
Jean D’Arc bu deneyimini şöyle anlatmıştı:
“On üç yaşımdayken, Tanrı’nın kendimi yönlendirmemde bana yardımcı olan sesini duydum. İlk seferinde çok korkmuştum. Ses bana öğle vakti duyurmuştu kendini. Mevsimlerden yazdı ve o sırada babamın bahçesindeydim.”
Şöyle devam ediyordu: “Tanrı bana gitmemi emrettiğine göre gitmeliydim. Ve bu emri bana veren Tanrı olduğu için, yüz babaya ve yüz anneye sahip olsaydım ya da bir kralın kızı olsaydım bile giderdim yine de.”
Düşünsenize; beyninizin içinde olan biten küçücük değişimler, davranışta devasa değişimlere neden olabiliyor. Seçimlerimiz, içimizdeki mekanizmanın küçük ayrıntılarına bile hâkim olabiliyor.
Bunu unutma: “Kahraman ya da soytarı... Melek ya da şeytan... Yaptığımız hatalar belleğin nasıl işlediğini ele verir. O yüzden insan en çok yaptığı hatalarıdır!__”