• BIST 9677.73
  • Altın 2948.428
  • Dolar 34.6482
  • Euro 36.4157
  • İstanbul 10 °C
  • Ankara 1 °C
  • Tunceli 4 °C

Kimse süreç karşıtlığını Alevilere bağlamasın

Kimse süreç karşıtlığını Alevilere bağlamasın
Etnik bir kimliğe vurgu, bir inancın ötelendiği anlamına gelmez. Dolayısıyla genel barış perspektifi sunan bir açıklamadan yola çıkarak süreci sabote etmeye çalışanlar iyi niyetli değildir.

Etnik bir kimliğe vurgu, bir inancın ötelendiği anlamına gelmez. Dolayısıyla genel barış perspektifi sunan bir açıklamadan yola çıkarak süreci sabote etmeye çalışanlar iyi niyetli değildir.

Henüz birkaç ay öncesine kadar, belki de sadece hayalini kurduğumuz siyasi-toplumsal gelişmelerin yaşanmaya başladığı yeni bir dönemin içindeyiz. 2013 Newroz şenlikleri nedeniyle 17 Mart tarihinde Adana’da coşkulu bir ruh hali içerisinde başlattığım, Kars, Batman ve Siirt’le devam ettirdiğim turda, yüz binlerce insanımızla umudun sevince dönüştüğü büyük bir heyecanı hep birlikte yaşadık.

Alanlarda dalga dalga yayıldık, ne kadar da çok, ne kadar da tek ve birdik. Sanki on binlerce insan tek beden, tek yürektik. Alışılagelmişin aksine, 2013 Newrozu kavgaların değil; barış, kardeşlik, eşitlik ve özgürlüğün yakınlaşmasıyla asıl yankısını buldu.

Adana’da 17 Mart’ta kadın ve gençlerin çoğunluğunu oluşturduğu on binlerce insan, o ana kadar, en azından o anın şiddeti kadarına tanık olmadığım bir güzellikte; bir başka sevgi ve umudu tattırdı.

“Savaşa hayır, ölüme hayır, barış olsun yarına dair, kardeşlik olsun yarına dair” sözlerimin yankılandığı Newroz alanında sevinç gözyaşlarıyla kucaklandığım bir gün yaşadım. Barışın kucaklanmak istendiğini böylece ruhum kadar bedenimle de anlıyordum. Bu arada, sanat ve sanatçının kadrini bilen bir kent olan Adana’da, Yılmaz Güney’le birlikte yakın tarihte kaybettiğimiz Müslüm Gürses’i de unutmadık ve sevgiyle andık.

Adana’nın ardından Kars’ta, eksi 15 derece soğuğa rağmen binlerin sevgisiyle karşılaştık. Kars Meydanı’nda toplanan bu kalabalık, belki de ilk kez ‘çekinmeden’ ve tereddüde kapılmadan Newroz coşkusunu şarkılar ve halaylarla kutluyordu. Ermeni halkını unutmadık; Türkçe ve Kürtçe seslendirdiğimiz şarkıların eşliğinde Sarı Gelin türküsünü de Ermenice söyledik. Sınırın öte yakasında yaşayan kardeş halka selamlarımızı ilettik.

Üçüncü durağımız Batman’dı ve Batman bu yıl tarihinin en kitlesel ‘Newroz’unu gerçekleştirdi. Yüz binler olarak telaffuz edilen katılımın yarattığı coşkuyu tadan herkes kıskanılmayı hak ediyordu. Newroz alanında ve çevresinde alışık olduğumuz güvenlik çemberinden eser yoktu. Alanda biriken yüz binler yıllar sonra ilk kez, polissiz ve jandarmasız bir Newroz kutlamasındaydı.

Son olarak Siirt’te halkımızla benzer duygu ve heyecan içinde bir Newroz yaşadık. BDP Eş Genel Başkanı Sayın Gültan Kışanak ile birlikte bulunduğumuz Siirt’te herkes 21 Mart Diyarbakır Newrozu’nda Abdullah Öcalan’ın yapacağı çağrının merakı içindeydi.

21 Mart tarihinde Diyarbakır’da deyim yerindeyse ‘yer yerinden oynuyordu’. Sayısız kutlamaya tanıklık etmiş biri olarak alana vardığımızda gördüğüm manzara, ‘sonsuz bir insan denizi’nin en güzel resmiydi. Sabahın erken saatlerinden itibaren Newroz alanına akan insan seli birikerek denize dönüşmüştü.

Alanda yerimizi aldığımızda, sahnede de Kürtçe değil Lazca ezgilerle milyonları selamlayan grup yerini almıştı. Lazca şarkıları söyleyenin Kazım Koyuncu’nun kardeşi Niyazi olduğunu görünce duygulandım. Yıllar öncesinde yine bir Newroz kutlamasında Kazım’ın “Ağabey, beni Karadeniz’den önce Kürtler anladı” sözleri kulaklarımda çınladı...

Abdullah Öcalan’ın, Kürt sorununda silahlar olmadan da çözümün mümkün olduğunu belirttiği açıklaması, sadece Türkiye sınırları içinde değil, sınırların dışında da yankılandı. 2013 Diyarbakır Newrozu bu anlamda bir dönüm noktasıydı ve Öcalan, açıklamasıyla Türkiye’yi barış, çözüm ve demokrasi yolunda artık dönüşü olmayacak yeni, umutlu bir evreye, ‘zirveye’ taşıdı.

Bu gelişmeler, otuz yıldır süren ve kırk bine yakın insanın hayatına mal olan savaşın son bulmasını sağlayacağı için tarihseldi. Halkların eşit ve özgür bir yaşam isteği bu yeni süreçle birlikte hayal olmaktan çıkacak. Nefret ve intikam duyguları yerine tarihsel dostluk ve kardeşlik bağlarının güçlendiği ve hayat bulduğu yeni bir dönem başlayacak. Bunlar, bu kez hayallerimizin değil öngörülerimizin ifadeleri...

Yaşadığımız kadim toprakların kadim halkları, tarihten gelen hak ve iddiaları için birbirleriyle savaşarak artık ölmeyecek ve öldürmeyecekler. Kürt düşmanlığının yanı sıra Müslüman olmayan halklara yönelik nefretin son bulduğu; inançlarından ötürü Ezidi ve Alevilerin yok edilmediği ve yok sayılmadığı bir yeni dönemi hep birlikte yaşayacağız.

Türkiye yeni bir sürece girerken Aleviler üzerinden yeni bir oyun oynanmaya çalışılıyor. Barış sürecinin önemli bir gücü olan Aleviler süreçten koparılmak isteniyor. Kemalist, Ergenekoncu, ulusalcı çevrelerin Newroz açıklaması sonrasında adeta bir kampanya şeklinde yürüttükleri “Aleviler nerede” yaklaşımı ne samimi ne de bir eksiği ifade ediyor olabilir. Yıllardır Alevileri yedeklemek isteyenler, siyaseten sömürenler konumlarını pekiştirmek ve süreç karşıtlığını gizlemek için Aleviliği kullanmaya başladılar.

21 Mart’ta Diyarbakır’da okunan Abdullah Öcalan’ın açıklaması, bir inancı, sınıfı, kesimi değil bir bütünü ele alan açıklamaydı. Etnik kimliğe yapılan özgün göndermeler bir inancın ötelendiği anlamına gelemez. Kaldı ki Kürt hareketinin ve onun liderinin Alevilere yaklaşımının ne minvalde olduğunun Aleviler de bilincinde. Bu inancın çağdaş karakterini fark eden ve sahiplenen; Alevilere zulmün karşısına dikilen ve onların taleplerini yankılandıran bir siyasetin Alevileri ‘unutması’ tartışmayı bile hak etmiyor. Genel barış perspektifi sunan bir açıklamadan yola çıkarak süreci sabote etmeye çalışanların kuşkusuz iyi niyetli oldukları da düşünülemez.

 

Aleviler şüphe duymaz

 

Öcalan’ın çağrısı Türkiye halklarının büyük çoğunluğunun vicdanında hak ettiği karşılığı buldu. Bu çağrıyla birlikte Öcalan, Türkiye’nin meşru siyasi güçleri arasında hak ettiği yeri ve desteği aldı. Aleviler bu gerçeği görmeli ve hiçbir şüphe ve tereddüde mahal vermeden sürece destek sunarak Türkiye’nin geleceğinin belirleneceği bu sürecin dışında kalmamalı.

Doğa ve insanlık uyanırken derin kış uykusundan, kadim toprakların bağrından esen rüzgârın sesine kulak verilmeli. Öyle bir rüzgâr ki; umut, inanç ve özgürlükten bir güç oluyor, süpürüp atıyor karanlık, kirli, çürümekte ve ölü ne varsa hayatlarımızdan.

Adına barış dediğimiz bu rüzgârın önünde kim, hangi akıl ve vicdanla durabilir!

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim