Hepimiz alıştık artık kendimize ilişkin sorulan sorulara cevaplar vermeye. Adımız, soyadımız, e-posta adresimizi isteyen boşlukları doldurmaktan imtina etmiyoruz. Yeri geliyor cinsiyetimizin sorulması, yeri geliyor sevdiğimiz rengin sorulması rahatsız etmiyor bizi.
Bir sonraki tuvalet kağıdına ne zaman ihtiyacımız olduğunun bilinir olması ya da “bunu aldıysanız şunu da alırsınız” denmesine markaların bizim memnuniyetimize hassasiyetindendir deyip geçiyor muyuz? Geçmeyelim. Eskiden geçiyorduysak da artık geçmeyelim.
Sosyal medya platformlarının, arama motorlarının, markaların üyelik esnasında paylaştığımız verileri almaya neden bu kadar istekli olduklarını, platformların ve markaların verilerimizle neler yapabildiklerini fark ettiğimiz an aslında verilerimizin ne kadar önemli olduğunun farkına vardığımız an olacak.
Şirketlere ait platformları kullanırken karşımıza çıkan “Gizlilik Politikası” metinlerini kaçımız okuyor?
Üye olursak verilen indirimlerin neye istinaden verildiğini kaçımız düşünüyor? İnternetin hayatımızdaki yerinin büyüdüğü dünyada özel hayatımızın gizliliği de aynı derecede önem kazanmalı.
Bireyler olarak artık dijital dünyada varlığımızı silmenin imkansız olduğu bir noktaya geldik. Bu halde bu noktada en azından dijital dünyada oluşan kimliğimizi koruyabilmemiz ve belki de daha önemlisi bu kimliğimizin ne olduğunu görebilmemiz gerekir. Gerçek hayattaki Nisan’ dan farklı beğenilere mi sahiptir dijital dünyada Nisan? Ya da bir sonraki alışverişinde ne alacağına gerçek dünyadaki Nisan mı yoksa dijital dünyadaki Nisan mı karar verir?
Bireysel olarak alacağımız önlemlerin yanı sıra elbette hukuki düzenlemeler ile de bu husus desteklenmelidir. Özel hayatın gizliliği hususu hem ülkemizde hem de Dünyada yasa koyucuların son dönemde yeni düzenlemeler getirdiği başlıklardan biri haline gelmiştir. Dünya üzerinde özellikle GDPR(General Data Protection Regulation) dediğimiz veri koruma düzenlemeleri başta olmak üzere ülkelerde yerel hukuklarında düzenlemelere gitmişlerdir. Bugün Rusya, Çin, İngiltere gibi ülkelerin her birinin yerel hukuklarında bu anlamda düzenlemeler mevcuttur. Ülkemizde de kişisel verileri korumayı amaçlayan ve verilerin kullanımına ilişkin olarak markaların belirli şartları yerine getirmesini zorunlu kılan 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu 7 Nisan 2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun kapsamında şirketler gerçek kişilere ait bilgileri işlerken belirli kurallara dikkat edecek ve bu kuralları uyguladıklarına ilişkin olarak şeffaflık içerisinde hareket edecekler. Bu kurallara uyup uymadıklarının denetimi Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından yapılacak.
Bu Kanun’ un pratikte biz tüketiciler açısından belki de en önemli sonucu verimizi işleyenlere doğrudan verilerimize ilişkin hesap sorabilir hale gelmemizdir.
Şirketler bu kanunun 11. Maddesi gereğince verisini işledikleri kişilere karşı hesap verebilir olmalıdır. Tüketicilerinden talep gelmesi halinde kişi hakkında neler bildiklerini, bildiklerini nasıl kullandıklarını, kendileri dışında kimlerle paylaştıklarını kişilere 30 gün içerisinde açıklamalıdırlar.
Pandeminin de etkisiyle dijital dönüşümün kaçınılmaz hale geldiği dünyada gizlilik belki de her birimizin en önemli kaygılarından biri haline gelmelidir. Markaların farkında olduğu kadar bizlerde verilerimizin değerini anlamalı ve verilerimizin alacağımız küçük indirimlerden çok daha üst bir değer olduğunun bilinci ile hareket etmeliyiz.