BETÜL MEMİŞ / memisbetul@gmailcom Kuyara ile Adako, dedi - Ne o? Bir ilkçağ trajedisinin adı mı? En adamlarımdan Yusuf Atılgan’ın ‘Aylak Adam’ında yer alan bu soruyla başlıyor gece cereyanı bizde (Nedir bu -kuyara ve adako- derseniz de yazının sonunu beklemek zorundasınız, her daim kıymetinin farkında olan okur) Çıkamıyoruz işin içinden… Derine daldıkça da üstat Ece Ayhan’ın dediği “cehennet”e uzanıyor tüm kapılar-ımız! (Belki de bu yüzden hep bir hareket halindeyiz; unutmak-geçiştirmek ya da oyuna devam diyebilmek için…) Şimdi konuşlandığımız mevkiden salınınca aşağıya, Kumbaracı Yokuşu veriyor kendini en hissiyatlısından… Canımız sadece rakı ve muhabbet çektiğinden soluğu; Galata Köprüsü’nün sağ tarafında, balıkçılar çarşısının hemen bitişiğinde yer alan Karaköy Gümrük Han’da alıyoruz Osmanlı döneminden kalma muazzam bir taş yapı olan ve yeniden restore edilerek günümüzdeki yerini alan İstanbul’un salaş adreslerinden Akın Balık; solunda Galata Köprüsü, önünde Haliç ve karşısında Süleymaniye Camii’si ile hadi biraz daha yaklaş, nazı çekiyor sanki… Kağıttan serilmiş masa örtüleri, tahtadan sandalye-masaları, duvarlara asılmış fenerleri-çiçekleri, çay bardağında rakı servisi, hemen yan tezgahtan gelen balıkları ve Zeki Müren, Müzeyyen Senar nağmeli fonuyla muhabbeti daha da ballandırıyor ‘Ne içindeyim zamanın, ne de büsbütün dışında’ dediği gibi üstadın (Ahmet Hamdi Tanpınar), İstanbul’un ortasında ama bir Ege kasabasında meyleniyoruz hissiyatı-m… (Bu arada eskiden az-öz olan Akın Balık müdavimleri daha da çoğalmış, o yüzden rezervasyonsuz ya da geç bir saatte giderseniz rotayı Galata tarafına geri çevirmek zorunda kalabilirisiniz, benden söylemesi!) Biz, geceyi Kadıköy Moda Çay Bahçesi’nde, demli çayların İstanbul’un semasında nasılda notaya düştüğüne şahit olarak sonlandırıyoruz… (Zira yarın sabah rotamda Batı Karadeniz’in incisi Bolu yer alıyor) Oklarımız bit-e-mediğinden midir nedir, gecede bir kez daha anlıyoruz ki bizler birer “a-da-ko”yuz, karar veremediğimiz tek durum ise önümüzde silüetiyle bünyeyi yeniden aşka getiren yakamoz?! SAMATYA PAZAR FİLELERİNDEN SESLENİYOR! Evren kendi dengesini yaratmaya tam gaz devam ederken, dünya ve Türkiye’de bu durumdan -en kallavisinden- nasipleniyor Küçük ölümlerden geniş zamanlı faniliklere, her şeye rağmen güzel şeyler düşüyor ajandama-masama… TURAD’ın (Turizm Araştırmaları Derneği) 2010’un Aralık ayında başlattığı Samatya’nın kültür turizmine kazandırılması projesinin üçüncü ayağı geçtiğimiz günlerde start verdi Samatya’nın sadece çehresine değil, ekonomisine de katkı sağlayan, TURAD'ın öncülüğünde, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi işbirliği ve Mey İçki sponsorluğunda düzenlenen sosyal sorumluluk projesi kapsamında; üniversiteli gençler tarafından tasarlanan pazar fileleri ve şişe kılıfları raflardaki yerini aldı Samatyalı kadınların ürettiği, Samatya’nın ruhunu yansıtan fileleri-kılıfları, Samatya’nın büfelerinde, Mey İçki’nin şişeleri üzerinde görebilir-satın alıp da çorbada bizim de tuzumuz bulunsun diyebilirsiniz Eğer proje istenilen başarıyı gösterirse bu ev hanımlarının yaptığı fileler ve kılıflar sonrasında büyük marketlerde de satışa sunulabilecek Hani biz dünya derdine düşmüşken neler oluyor derseniz diye… 80’LERDE ÇOCUK OLMAK! Masamı şenlendiren bir diğer durum ise benim gibi 80’li bünyeleri ihya edecek türden bir şahanelik; İnternette 10 yılını geride bırakan, aynı zamanda genç yazarların eserlerini yayımlayan Yitik Ülke’nin “80’lerde Çocuk Olmak” adlı kitabı… 1980'li yılların yaşam tarzını, kültürünü, alışkanlıklarını, modasını ve o yıllarda geçmiş çocukluk anılarını esprili bir dille anlatan 89 yazar Bu toplum belleksiz değil! Bizler de unutmadık ve yazdık! demek için bu kitapta buluşmuş 80'lerin aydın insanlarına, halk kahramanlarına, üniversite gençliğine ve 80'lerde doğup, kaybettiğimiz tüm çocuklara ithaf edilen bu kitap, üç yıllık bir çalışmanın ürünü Yitik Ülke Yayınları'nın kurucusu, yazar-şair Kadir Aydemir tarafından hazırlanan kitabın arka kapağı, biz aklı başında okura şöyle sesleniyor 1980'lerde çocuktu onlar Hepsi aynı kuşaktan 90'a yakın yazar ve sanatçı bu kitap için çocukluklarını, anılarını, aşklarını, oynadıkları oyunları, 1980 darbesinin kendilerinde ve ailelerinde bıraktıkları kara tortuyu, yüzlerce ayrıntıyı bazen bir çocuk, bazen bir yetişkin gözüyle kaleme aldı Bu toplum belleksiz değil! Bizler de unutmadık ve yazdık! 80’lerin oyuncaksız bizlerine ve şimdinin oyuncağı internet olan çocuklarına takdimi olan kitap, hem nostalji damarı, hem de eğlenceli bir keşif vahası sunuyor Kitapta yer alan “Çernobil'e rağmen çay içmek, PKK denildiğinde Ertürk Yöndem'in dağ başlarında kameraya çektiği ölülerin gözümüze sokulması, TRT'de buz pateni izlemek, Gorbaçov'un alnındaki leke, ABD ile SSCB harflerinin savaşı, Bluejean dergisi, altmış yedi Zonguldak'ta şehrin bitmesiydi 80'ler”di diyen Onur Behramoğlu ve “Müzik dinleyebilmek için hem teypten teybe ara kablo ile hem de radyodan kayıt yapmayı bilmekti 80'lerde çocuk olmak Bandı teybe sardırmadan kaydı tamamlayabilmekti” diyen Azim Raşit Ersoy gibi farklı kalemlerin notları tebessüme oturtuyor Belki bilahare göz atıp, kafa dağıtmak isterseniz diye… SERÇE PARMAĞI YARALI BİR KIRKAYAK Yazı vedaya düşerken bu satırlarda, gelelim başlangıç kelamında verdiğim nidanın alt metnine… Geçtiğimiz akşam, içime sol ayağının serçe parmağı yaralanmış da uf’lanan bir kırkayak kaçmışken, gözüm “İşte yirminci yüzyıl bu! Asfalta kusmak” diyen Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adamı”na takıldı yeniden Sonrası iyilik güzellik tabii ama size de iyi gelir niyetine, okursunuz belki bilahare diye… - Kuyara ile Adako, dedi - Ne o? Bir ilkçağ trajedisinin adı mı? Bütün çağların trajedisi bu, Ku-ya-ra; 'Kumda yatma rahatlığı' A-da-ko 'Ağaç dalı kompleksi ' Şimdi kumda yattığım için ku-ya-ra diyorum Kuyara alışılmış tatların sürüp gitmesindeki rahatlıktır Düşünmeden uyuyuvermek Biteviye geçen günlerin kolaylığı Ya a-da-ko? Ağaç dalındaki, gövdeden ayrılma eğilimini fark ettin mi bilmem? Hep öteye uzar Gövdenin toprağa kök salmış rahatlığından bir kaçıştır bu Özgürlüğe susamışlıktır Buna ben 'ağaç dalı kompleksi' diyorum Genç hastalığıdır Ağaç dalı kompleksine tutulmuş kişi tedirgindir İnsanların ağaç dallarını budayıp, gövdeye yaklaştırdıkları gibi, yakınları onun içindeki bu adako'yu da budarlar Onu gövdeden ayırmamak için ellerinden geleni yaparlar Kimi insana yapılsa yararı olmaz Asi daldır o Ayrılır Balta işlemez ona
'Kuyara' veya 'Adako'?!
İlk önce şu halet-i ruhiyede anlaşalım, siz birer “a.da.ko” mu, yoksa “ku.ya.ra” mısınız? Hangi dilde konuştuğumu merak etmeyiniz de yanaşınız usuldan yazının yamacına...
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Kahraman Kardeşler’den “Denizde Boğulan”Metin-Kemal Kahraman’ın “Sümbülteber” isimli albümünün dördüncü şarkısı “Denizde Boğulan” dinleyiciyle buluştu.
Sancaktepe Belediyesi iftar sofrasını deprem bölgesinde de kurduSancaktepe Belediyesi, "asrın felaketi" olarak nitelenen Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Malatya’nın Doğanşehir bölgesinde kurduğu iftar sofrası ile depremzede vatandaşlara iftar yemeği ikram etti.
Depremzedelere moral tiyatrosuEmekli astsubaylar deprem bölgelerinden Samsun’a getirilen depremzede aileler için moral tiyatrosu düzenledi.
Ağrı’da 59.Kütüphane Haftası etkinliklerle kutlanıyorBu yıl tüm Türkiye’de olduğu gibi Ağrı’da da 59. Kütüphaneler Haftası ‘Kütüphaneler İyileştirir’ teması ile kutlanıyor.
Tüm Hakları Saklıdır © 1971-2023 Dersim Haber | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim
Tel : 0 (428) 212 10 16 | Faks : 0 (428) 212 10 16 | Haber Scripti: CM Bilişim