Ankara 6. İdare Mahkemesi’nde devam eden davaya TBMM Osmanlı belgelerine dayanarak yaptığı ikinci savunmasına davacı Hüseyin Aygün’ün Avukatı Cihan Söylemez yanıt verdi. İşte o savunma…
Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün’ün Meclis’te cemevi açılması talebine ilk olarak “Alevilik bir din değil, Alevilerin ibadet yeri cemevi değil camidir” yanıtını veren Meclis Başkanlığı, mahkemeye ikinci bir savunma daha yolladı. Bu sefer Osmanlı belgelerine yer veren başkanlık, Osmanlı Şeyhülislamlarının Kızılbaşlar için verdiği ölüm fetvalarına dayanarak savunma yaptı.
ŞERİAT HUKUKUYLA SAVUNMA YAPAN MECLİS!
Meclis Başkanlığı’nın yaptığı ikinci savunma ise tam bir hukuk skandalı. Savunmada, mahkemeye Osmanlıca 4 adet belge de sunuldu. 18. ve 19. yüzyıla ait belgelerle Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nda cami bulunmadığına yönelik beyanların gerçeği yansıtmadığı iddiası yanıtlandı. Meclis ikinci savunmasında şeriatla yönetilen Osmanlı’nın hukukunu referans aldı. Savunmasında Diyanetin varlığının anayasaya aykırı olmadığını iddia eden Meclis Başkanlığı mahkemeden mecliste cemevi açılması için açılan davanın reddedilmesini istedi.
MECLİSİN SAVUNMASINA AYGÜN’DEN İTİRAZ
Meclisin Osmanlı belgelerine dayanarak yaptığı ikincisi savunmasına davacı Hüseyin Aygün’ün avukat Cihan Söylemez itiraz dilekçesi gönderdi.
Ankara 6. İdare Mahkemesi Başkanlığına gönderilmek üzere Tunceli Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimliğine savunma dilekçesini veren Avukat Cihan Söylemez, dilekçesinde, ” davalı idarenin müvekkilin din ve vicdan özgürlüğüne karşı Osmanlı hukukunun belgelerine sarılması demokrasi ve özgürlükler adına endişe vericidir.” dedi.
“OSMANLI DÖNEMİNDE ALEVİLERİN YAŞAM HAKKI YOKTU”
Savunma dilekçesinde, “Osmanlı Devleti zamanında Alevilerin ibadet hakkı bir yana, yaşam hakları dahi yoktu” diyen Avukat Cihan Söylemez; “Davalı idarenin ikinci savunmasına ekte sunmuş olduğu Osmanlı Dönemine ait belgelerin Türkiye Cumhuriyeti Devleti Hukuku karşısında hiçbir nazarı itibarı yoktur.” ifadelerini kullandı.
MECLİSE OSMANLI FETVALARIYLA CEVAP VERDİ
Avukat Cihan Söylemez, Meclisin savunmasında dayanak yaptığı Osmanlı belgelerine karşı Osmanlı döneminde Alevilere için yazılan katliam fetvalarıyla cevap verdi. Söylemez’in savunmasından önemli bölümler şöyle:
Yavuz Sultan Selim döneminde Ulema Müftü Hamza tarafından verilen ve ekte sunmuş olduğumuz fetvada ayrıntılı olarak görüleceği üzere “ Kızılbaş topluluğunun kafir ve dinsiz olduğu , Kızılbaşları öldürenlerin cennete gideceği , Kızılbaşların ise cehenneme gideceği , Kızılbaşlara ait olan köy-kasaba ve şehirlerin içindeki insanlarla birlikte yok edilmesi gerektiği , Kızılbaşların mallarına el konulması gerektiği , Kızılbaşların evlenmelerinin geçersiz olduğu , miras haklarının olmadığı “ belirtilmiştir. ( bakınız ek-1 : Aleviler’in katline dair Müftü Hamza’nın fetvası )
Yavuz Selim döneminde Şeyhül İslam İbni Kemal tarafından verilen ve ekte sunmuş olduğumuz fetvada daha ayrıntılı okunacağı üzere “ Kızılbaş topluluğuna karşı yapılan savaşın cihat olduğu , Kızılbaşları öldürenlerin cennetle müjdelendiği , Kızılbaşları öldürenlerin gazi , Kızılbaşları öldürürken ölenlerin ise şehit olduğu , Kızılbaşların kadınlarına- evlatlarına- mallarına ganimet olarak el konulabileceği “ belirtilmiştir. (bakınız ek-2 : Alevilerin katline dair İbni Kemal’ın fetvası )
Yine Kanuni Sultan Süleyman döneminde Şeyhül İslam Ebu Suud tarafından verilen ve ekte sunmuş olduğumuz fetvada daha ayrıntılı okunacağı üzere “Kızılbaşların topluca öldürülmelerinin dine göre helal olduğu , bunun en kutsal savaş olduğu , bu yolda ölenlerin ise şehit sayıldığı “ belirtilmiştir. (bakınız ek-3 : Alevilerin katline dair Ebu Suud’un fetvası )
Yavuz Sultan Selim döneminden başlanmak üzere Osmanlı Devleti sona erinceye kadar bir çok padişah ve şeyhülislam döneminde çıkarılan fetvalarla Aleviler’in yaşam haklarına dahi tahammül edilemeyeceği bir devlet siyaseti Osmanlı tarafından kabul edilmiştir.
Dolayısıyla da yaşam hakkına dahi izin verilmeyen Aleviler’in, Osmanlı Döneminde ibadet haklarının hiç olmadığının ekte sunmuş olduğumuz fetvalar göstergesidir.
Bu bakımdan Aleviler’in katlini vacip sayan , mallarını ganimet gören Osmanlı Devleti Hukukunun Aleviler’in ibadet yerlerini kabul etmesi de beklenemez.
“MECLİSİN ŞERİAT HUKUKUNA SARILMASI KABUL EDİLEMEZ”
“TBMM Başkanlığının Osmanlı Devleti Hukukuna sarılarak , Aleviler’in ibadethanesinin ne olup olmadığına karar vermesi, ülkemizde demokrasi ve özgürlüklerin vahim derecede tehlike de olduğunun somut bir göstergesidir.” diyen Söylemez; TBMM Başkanlığının , Osmanlı Fermanlarına başvurmak suretiyle yapmış olduğu “ cemevine karşı cami savunması ” Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin istikbali bakımından da endişe verici olduğunu söyledi.
Av. Cihan Söylemez’in dilekçesinin devamı şunları yazdı:
Zira TBMM Başkanlığı , Osmanlı Devleti Hukukuna sarılmak suretiyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin anayasasını ve tarafı olduğu uluslararası hukuku hiçe saymaktadır.
Din ve Vicdan özgürlüğüne , Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında bakmakla mecbur olan davalı TBMM Başkanlığının , bunun yerine Aleviler’in katlini helal ve vacip sayan Osmanlı Devletinin Hukuk Sisteminin ürünleri olan belgelere dayanarak din ve vicdan özgürlüğünün sınırlarını çizmeye çalışması laik demokratik hukuk devleti ile bağdaştırılabilecek bir durum değildir.
Davalı idare sayın mahkemenize ekte sunmuş olduğu Osmanlı Devletine ait belgelerle , dava konusu yazılı ret işleminin gerekçesini Osmanlı Belgelerine dayandırmak suretiyle Osmanlı Hukukunu kendisine referans aldığını şüphe olmayacak şekilde ikrar etmiştir.
TBMM Başkanlığının , din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili görülmekte olan davada kendisine Ortaçağ Hukukunu referans alması , referansının İnsan Hakları değil Monarşik-Teokratik Kulluk Hukuku olması , yurttaşlık hukukunun ortadan kaldırılmaya çalışıldığına dair haklı kanılar tarafımızda uyandırmaktadır.
Davalı idare Laik Demokratik İnsan Haklarına Dayanan Hukuk Devleti ilkesinin hakim olması gerektiği Çağdaş Türkiye’nin Meclis Başkanlığı gibi değil , Osmanlı Devleti’nin Meclis-i Mebusan Başkanlığı gibi hareket etmektedir. Aksi halde Şer’i Hukukun hakim olduğu , insan hak ve özgürlüklerinin kırıntısının olmadığı bir devletin belgelerine dayanarak Aleviler’in ibadethanelerinin neresi olup- olmadığı konusunda demokrasimiz adına talihsiz ikinci bir savunma yapmazdı.
Bu bakımdan görülmekte olan davada din ve vicdan özgürlüğünün , Şer’i Hukukla yönetilen Osmanlı Devleti’nin belgelerine davalı idarece emanet edilmeye çalışılmasını ; laik demokratik insan haklarına dayanan hukuk devleti ilkesinden alenen bir sapma olduğunu ve ortaçağ skolastik hukukuna din ve vicdan özgürlüğünün hapsedilmeye çalışıldığını belirtmek isteriz.
“CEMEVİ İBADETHANEDİR” KARARI YOK SAYILDI
Meclisin savunmasında Cemevleriyle ilgili yargı kararı olmadığını ileri sürmesine değinen Av. Cihan Söylemez; ”Davalı idare savunmalarında Cemevleri’nin yargı kararı ile ibadethane olarak tanındığına dair mahkeme kararının bulunmadığını ifade etmiştir. Cemevleri’nin ibadethane olduğuna ilişkin Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin gerekçeli kararı var.” dedi.
Av. Söylemez savunma dilekçesinde, Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin Cemevleriyle ilgili gerekçeli kararına dilekçesinde yer verdi. Mahkemenin, Alevi İnancına bağlı insanların ibadethane olarak Cemevleri’ni ibadet yeri olarak kabul ettiği ve Aleviler’in Cemevleri’nde ibadet ettiklerinin çok uzun bir zamandan beri toplum tarafından bilindiğini “ belirten kararı hatırlatıldı.
Mahkemenin Cemevleriyle ilgili kararında Türkiye’nin daha önce de din ve vicdan özgürlüğü ihlallerinden dolayı AİHM’de mahkum olduğu hususu da belirtildiğini dile getiren Söylemez dilekçesinde; meclisin ret işleminin iptal edilmesini istedi.
Kaynak-Dersimnews