Zordur! Hele içerisinde yaşamayı arzu ettiğiniz ülkenizin gelecekte daha fazla refah, özgürlük ve mutluluk üreten bir ülke olması hayaline sarıldıysanız, daha da zordur. Çok küçük yaşlarda hissetmiştim “mış gibi yapan ülke çocuğu olduğumu”… İstanbul Beşiktaş Barbaros Bulvarına doğru sahil yolundan dönerken trafik ışıklarının bulunduğu yerde tam yolun ortasında koca bir çınar ağacı vardı. Bütün yol o ağaca göre düzenlenmişti, tam yolun göbeğindeydi. Ağaca verdiğimiz önemi göstermek için o ağacın orada olduğunu düşünüp gururlanıyordum. Sonra özellikle geceleri bir sürü insan yolun tam ortasındaki o ağaca çarparak yaşamını kaybetti. Gencecik insanların yaşamları uğruna ağaçlarımızı ve yeşili koruyorduk.
Buna benzer durumları birçok yerde görüyordum. İstanbul Kozyatağı’nda köprüye giden yolun tam ortasında iki ağaç benzer şekilde bir sürü yaşam kaybına, kazaya ve trafik yoğunluğuna yol açıyordu. Ama biz ağaçlarımızı koruyorduk, yeşile önem veren bir ülkeyiz falan derken birden zümrüt gibi ormanlarımızın korkunç bir hızla katledildiğinin farkına varmaya başladım. Seneler içerisinde rant için, üst ya da alt yapı için ya da kontrol edilmeyen, umursanmayan yeşil alanların bireylerce ırzına geçildiğine şahit olmaya başladım. Üç beş çınar ağacı göstermelik yol ortasında kesilmemek adına bırakılırken, hektar hektar orman alanlarımız yok ediliyordu. Uçakla seyahat ederken piste iniş ve kalkışlarda bu durum daha fazla gözle görülür hale gelmişti.
Katledilen ormanların yerine yapılan beton yığınlarının arasında her şeye rağmen yol ortasında bırakılan “sembolik” ağaçlar görünmüyordu bile.
Herhangi bir “mış gibi yapmayan” ülke gezimde ise yol ortasında hiç ağaç görmemiştim ama bütün ülke yemyeşil, ağaç ve orman kaplıydı. Aslında biz yapmamız gerekeni yapmayıp, yapmamamız gerekeni yapan bir ülke miydik? Bazı şeyleri doğru yapıyormuş gibi gösterip diğer taraftan ahlaki zaaflar ile tam tersini mi yapıyorduk? Mış gibi yapan ülke çocukluğunu iliklerime kadar hissetmiştim, büyük hayal kırıklığıydı benim için…
Sonra zaman içerisinde mış gibi yapan ülke çocuğu farkındalığına eriştiğimde benzer bir sürü örnek görmeye başlıyordum. Belediyeler hizmet getireceğim diye seçildiğinde ilk yaptıkları ya kaldırım yenilemek ya kaldırımları abuk sabuk beton şekil veya demirler ile süslemek ya da ağaçların dibine lale ekip peyzaja milyarlar harcamaktı. Kimsenin geri dönüşüm, akıllı şehir, deprem falan umursadığı yoktu. Belediyecilikte mış gibi yapılıyordu. Mış gibiyi trafikte gördüm… Kuş uçmaz kervan geçmez sokaklardan yoldan arabanın geçmediği saatlerde yol kenarından arabam çekilirken, en yoğun trafiğin olduğu saatlerde dar yolların kenarına parkeden ve trafiği iyice çekilmez hale getiren “sorumlu” vatandaşlara hiçbir şey yapılmıyordu. Ama söylemde trafik kontrolleri çok artmıştı. Araçlarında yangın tüpü olmayan vatandaşlara ceza kesilirken yollara kanser saçan kamyon ya da minibüs egzostları cezadan muaf tutuluyordu.
Ekonomide mış gibi yapmayı gördüm. Konut faizleri düştü vatandaşlarımız konut sahibi olsunlar falan dendiğinde düşen faizler ile konut alan tek bir ihtiyaç sahibi vatandaş göremedim etrafımda.
Hiçbir sosyal amaç gütmeyen ve sadece konut sektörünü desteklemek amacı ile yapılan uygulamalardan yatırım amacı ile daha fazla gayrimenkulü daha ucuza mal eden paralı yatırımcılar faydalanmıştı. Gene içim cız etmişti mış gibi yapan ülke çocuğu olarak…
Akademide karşıma çıktı mış gibi yapmak, milli eğitimde çıktı. İngilizce ile eğitim falan diyen bir dünya lise ve üniversite ama ne hikmetse çıkan mezunlar Danimarka’da 13 yaşındaki çocuğun İngilizce dil bilgisine sahip değildi. Manşetlerde “geleceğin yabancı dil ile eğitimde” yazıyordu, tamam da ortada ne gelecek vardı ne de yabancı dil. Mış gibi yapmaya yabancı dilde eğitimde karşılaşmıştım bu defa. Sonra bir gecede akademik unvanlar değişti.
Akademiye hükmeden tüm dünya ülkelerinde bulunan unvana, dünyanın neresinde var bu unvan dendi ve bir anda yeni bir akademik unvan çıkartıldı. Ne işe yarayacak bu değişiklik derken, kapı önündeki isimliklerde unvanlar değişti başka da bir şey olmadı. Bir kez daha anladım ki mantık ararken beyindeki devreleri yakmaktı mış gibi ülke çocuğu olmak. Akademik jürilere falan girdim, yaptıkları işi olduğundan önemli göstermeye çalışan koca koca unvanlı insanlar mış gibi yapmaya çalışıyorlardı da aralarında mış gibi yapabilecek kapasitesi olan bile yoktu. Bir kez daha yıkmıştı beni mış gibi yapan ülke çocuğu olmak…
Adalette gördüm mış gibi yapmayı ki belki de beni en derinden yaralayan mış gibi yapmak buydu.
Senelerce suçluların yanında gezenler masum, niye gezdiniz diyenler suçlu olmuştu, vergi affı denen tuhaf şeyler çıkmıştı. Seneler boyunca vergisini ödeyenler cezalandırıldı, ödemeyenlerin borcu silindi. Nitelikten çok niceliğin ön planda tutulduğu söylemler ile muhatap olmaktı mış gibi yapan ülke çocuğu olmak. Hep en çok, en büyük, en fazla kelimesini duymak ama en faydasız ve niteliksiz sonuçlar ile karşılaşmaktı.
İşte böyle bir şeydi mış gibi yapan ülke çocuğu olmak… İçiniz burkulur, zamanla umursamazsınız. Ve belki de en kötüsü, olanları kanıksamak ve duyarsızlaşmaktır mış gibi yapan bir ülke çocuğu için…
Hiçbir şeyin mış gibi yapılmadığı güzel günler dileğiyle…