Şair (yazar) bir şiirinde: “Önce ekmekler bozuldu” demiş.
Ben de: “Dersim’de önce KARAKOLLAR kurulmuş” diyeceğim.
Başvekil İSMET PAŞA; karakolları, Cumhuriyet’in huzur görevlileri olarak düşünmüştür tabii… Ne var ki, onlar halkın “ağrıları” olmuşlar…
O durum, bildiğim de dinlediğim de değil. O durumu, bir “yedek subay”, MEMO adlı eserinde anlatmış.
Eserin sahibi, merhum, ünlü Kemal yazarlarımızdan biri: KEMAL BİLBAŞAR. Kendisi o sıralar yedek subay.
Memo’nun son bölümü şu başlığı taşıyor: HOZAT SEYYAR JANDARMA ALAYI YEDEK SUBAYI (ASTEĞMEN), DERSİM AYAKLANMASINA DAİR ANILARINI ANLATIYOR.
Asteğmenin anlattıklarının bazıları şöyle:
(…) Hozat Seyyar Jandarma Alayının bu ayaklanmada vebali var mıdır? diye sorarsanız, kuşkusuz “vardır” derim. Hem de vebali büyüktür.
Ve asteğmen devam ediyor:
(…) Sürgün alayı mensupları, sürgünlüklerinin vebali Dersim halkındaymış gibi hınçlarını onlardan çıkarırlardı. Silah arama bahanesiyle sık sık obaları basıp, biçare marabaya duyulmadık eziyetleri ederlerdi.
Kemal Bilbaşar’ın bu anlattıkları küçük çaplı tepkilere ve bazı asayişsizliklere neden oluyor.
“Asayiş” ifadesini kullandım. Çünkü Dersim’de hiçbir ağanın ne ATATÜRK’e, ne de Cumhuriyet’e bir karşıtlığı olmamıştır. Dersimlinin tek ideolojisi, “aile onuru” olmuştur…
Bunu bir parantez içi olarak söyledim. Asıl şunu söylemek istiyordum:
Dersim’de aşiret kavgaları asayiş açısından hep sorun olmuştur. Ama Cumhuriyet idaresine karşı “yaygın” bir asayişsizlik yoktur. Bunu, 4. Umum Müfettiş General Abdullah Alpdoğan’ın genel durum hakkındaki 12 Mayıs 1937 tarihli raporu da kanıtlıyor. O rapora göre; Seyit Rıza, merkez Kureyşlilerinin ileri geleni Uso Seyd ve öteki ağalar devletten yana bir tutum içindedirler. Buna karşın, 1938 taramaları bir tüketme amacını gütmüş gibidir…
TARİHÇİLERİ GÖREVE, O DÖNEMİN YÖNETİMLERİNİ İNCELEMEYE VE BUNUN ÜZERİNDE DÜŞÜNMEYE, DERSİMLİ GENÇLERİ İSE DAHA GERÇEKÇİ, ARAŞTIRMACI OLMAYA DAVET EDİYORUM…
RIZA CAN